Rengin Arslan, Sinan Onuş
BBC Türkçe
"12 Eylül 1980 Harekâtı'nın ardından 9 Kasım 1982 tarihine kadar Devlet, Millî Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanlığı, 1 Temmuz 1983 tarihine kadar Cumhurbaşkanı, Millî Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı olarak görev yapmıştır."
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) internet sitesinde Kenan Evren'in biyografisinde, Türkiye'nin tarihine 12 Eylül veya '80 darbesi olarak geçen, demokrasinin askıya alındığı bir dönem böyle tarif ediliyor: 12 Eylül 1980 Harekatı.
Cumartesi gecesi Ankara'da tedavi gördüğü GATA'da yaşamını yitiren 98 yaşındaki Kenan Evren, Türkiye'de yakın siyasi tarihi şekillendiren en keskin dönemeçlerden biri olan darbenin lideriydi.
Türkiye'nin etkisini uzun yıllar hissedeceği 12 Eylül 1980'de TRT'den ulusa seslenen Kenan Evren "kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kaldığını" söylüyordu.
Bu aynı zamanda o güne kadar ‘sağ ve sol arasında yıllardır süren bir çatışma ve şiddet ortamının' görünürde sonu oluyordu.
Ancak ‘barış ve güvenin tesisi'nin dışında da bir anlamı vardı 12 Eylül darbesinin.
Türk ekonomisini serbest piyasa ve uluslararası mali sistemle uyumlu hale getirmeyi amaçlayan 24 Ocak kararlarının topluma benimsetilmesinde ve bu projeye karşı olası sendikal muhalefetin önünün kesilmesinde 12 Eylül'ün baskıcı rejimi kilit bir rol oynadı.
Darbe, Türk siyasi yaşamında da etkisi bugünlerde de hissedilen çok önemli bir dönüşümün de en önemli aracı oldu.
1970'lerin yükselen soluna karşı milliyetçilik ve dinle karşılık vermeyi hedefleyen Türk-İslam sentezinin devletin resmi ideololojisi haline gelmesini sağlayan önemli adımlar 12 Eylül döneminde atıldı.
Eğitim ve kültür alanları giderek bu ideoloji doğrultusunda yeniden biçimlendirilmeye başlandı,
Acı yıllar
12 Eylül 1980'de, toplumun bazı kesimleri "anarşinin sona ereceği” umuduyla darbeyi memnuniyetle karşılarken, bazıları için uzun yıllar hatırlayacakları bir dönemin, pek çok kişinin kaderini acı bir şekilde değiştiren yılların başlangıcı idi.
Demokrasi tarihine uzun bir "mola” verilirken, siyasi partiler yasaklandı, liderleri de yargı karşısına çıkarıldı.
Hazırlanan yeni anayasa ise 1982 yılında halkoylamasında aldığı yüzde 91,37 evet oyuyla kabul edildi; bu oylama Evren'i Cumhurbaşkanı yaparken, darbe liderlerinin yargılanmasının da önünü kesiyordu.
Toplumun bir kesimi için ‘ülkeyi uçurumun eşiğinden döndüren' bir devlet adamı, bir başka kesimi için ise, binlerce insanın ölümünden ve işkence görmesinden sorumlu bir darbeciydi.
Hayatını kaybedenlerin, işkence yapılanların, sakat kalanların, intihar edenlerin aileleri ve geride kalan çocukları için yıllarca süren ve pek de karşılığını bulamayan adalet talebinin birinci hedefi oldu.
‘Amacım ülkeme faydalı olabilmekti'
Nüfus kayıtlarına göre 1917 yılında Manisa'nın Alaşehir ilçesinde doğdu.
100 yıla yaklaşan ömründe, 1938 yılında Kara Harp Okulu'nda öğrencilikle başlayan askeri hayatı, 1978 yılında Genelkurmay Başkanı olmasıyla sona erdi.
1983 yılında emekli olduktan sonra 7 yıl süreyle cumhurbaşkanlığı yaptı.
Bu yedi yılını sonlandırırken 1989'da yaptığı veda konuşmasında şöyle diyordu:
"Görevim süresince sizlerden aldığım güç, güven, destek ve heyecanla görev yetki ve sorumluluklarım süresince çalışmalarımı yürütürken, sarf ettiğim çalışmaların temel hedefi, ülkeme ve sizlere, daima biraz daha faydalı olabilmek ve hepinizi mutlu görebilmek olmuştur.”
Rakamlar, anılar, tanıklıklar ise bu dönemin toplumda mutluluk duygusuyla anılmasının pek zor olduğuna işaret ediyor.
‘Bir sağdan, bir soldan astık'
TBMM darbeleri araştırma komisyonunun 2012 yılında yayımlanan raporuna göre Evren'in önderliğinde gerçekleştirilen askeri darbede, "650.000 kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı. 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.”
Bunun yanında 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
İdam edilenlerin arasında tarihe en çok damga vuran ise 17 yaşındaki Erdal Eren oldu.
Evren bu kararlarını savundu. İdamlarda adalet duygusunu korumaya özen gösterdiğini vurgularken "Bir sağdan bir soldan astık” demişti.
Yıllar sonra, 2006 yılında bir televizyon programında ise şöyle diyecekti: "Vicdan azabı çekmedim. O idam edilenlerin niçin idam edildiğini bir bilseniz. Elim titremedi, elimiz titremedi.”
Darbe liderlerine yargı muafiyetinin anayasadan kaldırılmasının ardından 2012 yılında hakkında hazırlanan iddianamede ise işkence ile ilgili sözleri şöyle aktarılacaktı:
"Evet itiraf ediyorum. Hapishanelerde işkencelere engel olamadık. Birçok insan bu yüzden sakat kaldı, öldü. O kadar rica ettik. Yapmayın filan diye. Ama bizi dinlemediler. O gardiyanlar yok mu; ah o gardiyanlar... Onlar yapıyorlardı (...) İşkence yaptılar. Fena muamelede bulundular. Çok rica ettik, yapmayın falan dediysek de maalesef dinletemedik, bu müessif olaylar oldu.”
Türk-İslam sentezi devlet ideolojisi oldu
12 Eylül askeri rejimi, 1970'lerde yükselen sol muhalefete karşı panzehir olarak ‘din ve milliyetçilik'i görüyordu ve bu çerçevede Türk İslam sentezini resmi bir devlet ideolojisi haline getirmeyi hedefledi, eğitim ve kültür alanını bu amaca hizmet edecek şekilde biçimlendirdi.
Dinin en yoğun olarak öne çıkarıldığı bölgelerden biri, PKK'nın etkin olmaya başladığı Güneydoğu oldu.
1986 yılının ilk aylarında askeri üslerden havalanan uçak ve helikopterlerden Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki tüm illere aynı anda atılan bildirilerde, Kuran-ı Kerim'den ayetlerle ‘'Birbirinizle çekişmeyin. Sonra zaafa düşersiniz. Rüzgârınız kesilip gider” çağrısı yapıldı.
Kenan Evren 1981'de Erzurum'da, "Artık yeni aldığımız bir kararla ilk ve ortaokullarda, liselerde mecburi din dersi konacaktır” açıklaması yaptı. Ardından da 1982 anayasasıyla zorunlu din dersleri temel eğitimin bir parçası haline geldi.
‘Askeri yönetim gölgesinde acı reçete'
12 Eylül'ün hemen öncesinde yaşadığı ekonomik krizden çıkmaya çaışan Türkiye'de Demirel hükümeti, dönemin önde gelen bürokratlarından Turgut Özal'a bir plan hazırlatmıştı.
24 Ocak kararları olarak bilinen plan, IMF denetiminde ‘acı bir reçete' öngörüyordu.
Darbeden kısa bir süre sonra ilk toplantısını yapan IMF Yönetim Kurulu'nda Türkiye'yi de temsil eden Belçikalı De Groote bir konuşma yaptı.
Gazeteci Mehmet Ali Birand, "12 Eylül Saat 04.00” isimli kitabında De Groote'nin alkışlanan konuşmasını şöyle aktarıyor:
"Son haftalarda Demirel de 24 Ocak kararlarının uygulanmasında yumuşama yapmaya başlamıştı. Oysa bu kararlar ancak sıkı bir disiplin gerektirir. Askeri yönetimle çok daha kolay bir uygulamaya gidilecektir.”
Birand'ın tespitlerine göre, 24 Ocak kararlarının uygulanmasıyla, kalkınma hızı yüzde 7'den, yüzde 2'ye düştü. İşsiz sayısı 1,5 milyon arttı. Kişi başı gelir 1300 dolardan, 1000 dolara geriledi. Eylül 1984'te dolar 400 Türk Lirası düzeyine ulaştı.
Cumhurbaşkanlığı görevinin bitmesinin ardından Marmaris'e yerleşen ve resim yapan, sergiler açan Evren'in tabloları ise, bu "müessif olayları” değil, daha çok doğayı, çiçekleri, hamamda yıkanan kadınları, yaşlı ama mesut adamların yüzlerini yansıtıyordu.
Ömrünün son günlerinde ise "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve Anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek” suçuyla yargılandı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Yargıtay'daki temyiz davasının sonucunu göremedi, ancak siyasi mirası daha uzunca bir sure Türkiye'deki tartışmaları şekillendirmeye devam edecek gibi görünüyor.