CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Okmeydanı’nda Uğur Kurt ve Ayhan Yılmaz’ın ölümüyle sonuçlanan olaylar sırasında bazı göstericilerin maske taktıklarını hatırlatarak, “Bu yüzü maskeli, elinde silah, olayları çıkaranlar kimse, bunları çıkarsınlar. Biz yüzü maskeli, eli silahlı olay çıkaranlara karşıyız. O kişiler acaba kim? Gezi olaylarında TOMA’ya molotof atan polisleri gördük, şimdi toplumda bu kutuplaşmayı yaratanlar kimler?” dedi.
Kılıçdaroğlu, CHP grup toplantısında özetle şunları söyledi:
MARKETE SIĞINDI
“Eğer siz toplumu kamplaştırırsanız, bütün renkleri yok edersiniz. Bir siyah kalır, bir beyaz. 301 işçi hayatını kaybetti. Bir kadın bize de sitemini yaptı. ‘Bu kadın haklı’ dedim, kimse dinlememiş kendisini. Bu ülkenin Başbakanlık koltuğunda oturan zat da gitti. 301 kişi hayatını kaybetmiş. 432 çocuk yetim kalmış. Bu gidiyor kürsüyü koyuyor konuşuyor, 301 ölümü doğal kabul ediyor. 1860 İngiltere’sinden örnek veriyor. Abdülmecit tahtta, ampul icat edilmemiş. Bu örnekle Soma ayağa kalkıyor. Efelenerek vatandaşın üzerine yürüyor. ‘Yuh çekersen tokadı yersin’ diyor. ‘Yahudi dölü’ diyerek ona hakaret ediyor. 4 bin polisle gidiyor, bir markete sığınmak zorunda kalıyor. Marketteki vatandaşı tokatlıyor. İlk kez bizim tarihimizde bir ülkenin başbakanı kendi vatandaşını tokatladı. Bu ülkenin insanlarının vicdanına sesleniyorum. Seni tokatlayan adamın hâlâ arkasındaysan oraya 3 nokta koyuyorum.
SEN DEFOL GİT
Bir yandaş ‘Ya bu ülkede eşşek gibi yaşayacaksınız ya de defolup gideceksiniz’ diye tweet atıyor. Siz Erdoğan’ın bunu eleştirdiğini duydunuz mu? Bu kişinin Kızılay’dan atılacağını duydunuz mu? Biz Uğur Kurt’a da Ayhan Yılmaz’a da üzülürüz. Her kişiye, bizim yanımızda olsun olmasın saygı göstermek zorundayız. Senin defolup gitmen lazım. Devlet akılla yönetiliyor. ‘Polislerin sabrına şaşıyorum’ diyor. Bir Başbakan bunu nasıl söyler? Devletin sabırla yönetileceğini bilmiyorsa orada nasıl oturuyor?
KORKULUK MUSUNUZ
Devletin bir protokolü vardır. Ama ne hikmetse işveren dünyasının yaptığı toplantılarda bu protokol kurallarına uyulmaz. Erdoğan gelir konuşur ve çeker, gider. Ben de onlara ‘Ya arkadaş siz korkuluk musunuz? Protokolü uygulamayacaksanız bu toplantıları niye yapıyorsunuz. Protokolü uygulayın, herkes ona göre çıksın konuşsun’ diyorum. Bunu yapmıyorlar. Çıktı konuştu, ‘Ben diktatör değilim’ diyor. ‘Ben diktatör olsam, sen meydanlarda böyle gezemezsin’ diyor. Sevgili Erdoğan, ben meydanlarda cesaretle geziyorum. Sen benim konuşmama tahammül edemiyorsun, korkup kaçıyorsun. Sanıyor ki meydanlar kendisinin tapulu malı, meydanlar senin değil, meydanlar halkın, elbette meydanlarda gezeceğiz.
ERDOĞAN 3 GÜN SUSSA
Türkiye riskli bir sürecin içine girdi, gerginlik ortamı hâkim oldu. Gittiğim yerlerde özellikle kadınlar ‘Ne olacak bu ülkenin hali?’ diye soruyor. Bu gerginlikten belli siyasi kurumlar beslenmeye çalışıyor. Gerginlik, çatışma, tehlikeli sürecin içine götürür bizi. Siyasetçi halka hesap vermek zorundadır. Siyaseti zenginleşmek için yapmaz. Bunları bir tarafa bırakıp kendi iktidarınızı korumak için toplumu böler, kutuplaştırırsanız sorun yaratırsınız. Sorun yaratan bir siyasal iktidar var. Birisi konuştuğu zaman herkes kulaklarını tıkıyor. Emin olun 3 gün sussa Türkiye huzur bulacak. Her gün konuş, her gün kavga. Hükümet, ülkeyi akılla yönetmeli, öfkeyle değil.”
Taşeron işçilere çağrı: Ocağınız artık CHP’dir
Asgari ücrete mahkûm edileceksiniz, grev hakkı, toplu sözleşme hakkı, iş güvencesi olmayacak, her an işten atılabileceksiniz, sendika olmayacak, derdinizi anlatabileceğiniz kimse yok. Bunun adı da çağdaş Türkiye olacak. Taşeron işçilik döneminin bitmesi lazım. TBMM dahil bütün kamu kurumlarında taşeron işçi çalıştırılıyor. Bir lokma bir hırka. Hiçbir güvenceleri yok. CHP Genel Başkanı olarak sesleniyorum: Önce işçi ağabeylerinize sorun, ‘Bu ülkeye toplu sözleşme hakkını hangi siyasi parti getirdi’ diye. Size ‘CHP getirdi’ diyecekler. Taşeron işçilere sesleniyorum: Kimse kusura bakmasın, yeriniz, ocağınız CHP’dir. Ne arıyorsunuz sağda solda? Ne bekliyorsunuz, umut mu? Onlardan size umut yok. Kendileri köşeyi dönmek istiyor, sizin alın terinizi sömürüyorlar. Soma’da 301 kişi hayatını kaybetti. Ölen kardeşlerimizin mücadelesini vermek zorundasınız. Alın terinin hakkını almak zorundasınız. O nedenle söylüyorum: Yeriniz artık bellidir. Geleceksiniz, eliniz mahkûm geleceksiniz. Ya sömürülmeye katlanacaksınız ya da ‘Artık yeter ben de özgür yurttaş gibi yaşamak istiyorum’ diyeceksiniz.