Kırklareli’nin Vize ilçesinde yer alan küçük bir Karadeniz köyü Kıyıköy. Küçük tatlı balıkçı tekneleriyle minik bir sahil kasabası da diyebiliriz aslında. Kıyıköy de tıpkı Ağva gibi iki dere arasında yer alan köylerden biri. Hatta kırmızı tuğlalı surları, ahşap ve taştan yapılmış Rum evleriyle neredeyse bir Orta Çağ kasabası. Her yer Türk bayrağı ve Atatürk posterleriyle dolu ve nüfusunun %95’i Beşiktaşlı. Çoğunluğu Selanik göçmeni olan Kıyıköy insanı öyle tatlı, öyle neşeli, öyle hoş sohbet insanlar ki bağrınıza basasınız, bir 70’lik açıp muhabbetin dibine vurasınız geliyor.
Gezdiğim gördüğüm onca yer içinde en çok huzur bulduğum yer listesine kafadan bir numara ile girdi. Caminin karşısındaki tekel bayinin camiden daha çok uğrayanının olduğu, ramazanda sadece sahurda değil iftarda da eğlence olsun diye davul çalan Romanlar’ıyla, bu kadar cana yakın bu kadar tok gözlü esnafı, bu kadar yardımsever ve iyi niyetli köy halkını bir arada hiçbir yerde görmemiştim sanırım.
Kıyıköy İstanbul’a yakın tatil yeri arayanlar için ideal; denizi olan, İstanbul’a yakın, halkı şeker mi şeker bir yer. Yani turizm potansiyeli çok yüksek ama köye gelen tatilcilerin artmasıyla Kıyıköy sahillerinin, limanın çöpten geçilmediği gerçeğini düşündükçe belki de Kıyıköy sadece “potansiyel” bir turizm mekanı olarak kalmalı, daha da ileri gitmemeli diyor insan. Yine de bunların hiçbiri Kıyıköy’ün inanılmaz doğasını, iyi yürekli insanlarını gölgede bırakmıyor.
Gideceklere herkesin söylediği klasik şeylerden söylemeyeceğim, yalnız daha hiçbir yerlisinin bile fark ettiğini görmediğim bir şey gördüm burada. İnsan eliyle yapılmış da olsa her gece limanından veya araya bir şey girmeyecek bir tepesinden İstanbul'a doğru baktığınızda havada ışıktan bir bulut görürsünüz. İşte o İstanbul'un ışığıdır. İğneada'nın sahillerinden de görünen bu manzarayı düzgün fotoğraf makinem olmadığı için çekemedim ancak hayatımda gördüğüm insan eliyle yapılmış en güzel manzara olduğunu söyleyebilirim.
Belediye plajında ilk defa tangalı yerli bir turistin görüldüğü sakin trakya kasabası :)
Not: evet oralıyım, her yaz en az 3 kere orada tatil yapıyorum, şimdiye kadar plajlarında hiç görülmemişti, bir sonraki level'da topless hatunlar beklentisi başladı ahalide :)
Yani Kıyıköy’ün plajları bir başka, onu anladınız. Kıyıköy’ün denizi nasıl sen ondan haber ver derseniz o da güzel; suyu berrak ve temiz ama deniz sezonu toplasınız 45 gün filan. Sonra hava soğuyor, deniz kabarıyor ve girilmez bir hal alıyor. Denizin en iyi olduğu aylar temmuz-ağustos oluyor genelde. Yalnız Şile’deki problem Kıyıköy’de de var; her yıl 5-6 kişi boğuluyor, bu yüzden fazla açılmayın deniyor. Paniğe kapılmayın, girilmeyecek bir deniz değil. Denizin tehlikeli olabileceği zamanlarda -çok rüzgarlı, dalgalı ya da yağışlıyken- girmeyin yeter.
Bir yerde deniz güzelse bir süre orası bakir kalıyor, çok geçmeden keşfedilip yok ediliyor ya Türkiye’de genelde, Kıyıköy’de de durum pek farklı değil. Aklınızı uçurabilecek kadar güzel bir sahili var ama her yer çöp. Kumsal, dereler, kamp alanları, piknik yerleri… İnsanlar piknik yapmaya geliyor, çöpünü bırakıp gidiyor. Hele köyün ünlü büyük deresinin geldiği hali görünce insanlığınızdan utanıyorsunuz.
İstanbul’a yakın tatil yerleri arasında Kıyıköy’de pek çok yere göre yapabileceğiniz daha fazla aktivite var. Kırklareli’nde olduğunuz için bunlardan ilki içmek! İster nehirde tekne ya da sandal kiralayın yanınıza biralarınızı alıp gezinin, ister limanda için. Bahsettiğim nehirde kanoya ya da nehir bisikletine binebiliyorsunuz bu arada. Etrafı ağaçlarla kaplı nehrin yüzeyi baharda nilüferlerle kaplanıyor, arada gezen su kaplumbağalarını ve su yılanlarını izleyebiliyorsunuz.
Çocuğunuzla birlikte geliyorsanız uçurtma uçurmak da harika bir fikir, uçsuz bucaksız yeşil düzlükler var. Ben gittiğimde minik oğlunu yanına almış uçurtma uçuran bir iki baba gördüm, çok tatlılardı.
Siz Türkiye’de hiç çok iyi korunmuş, çok iyi restore edilmiş ya da duvarları ziyaretçi defteri gibi kullanılmamış bir manastır gördünüz mü? Ben görmedim. Kıyıköy’ün en önemli tarihi zenginliği Aya Nikola Manastırı'ymış. Tabii ki hala öyle ama ben hayatımda bu kadar kötü durumda bir antik yapı görmedim. Manastırın gönüllü bir bekçisi var, 30 yıldır manastırı her sabah temizliyor ancak yine de çürümesine engel olamıyor tabii ki.
Kıyıköy merkezini çevreleyen surlar ve kale, İmparator Jüstinyen Dönemi’nde, 6. yy’da koruma ve gözetleme kalesi olarak inşa edilmiş. Rivayete göre bu kadar güçlü savunması olan kalenin içine girmeyi başaramayan kuvvetler, denize su almaya inen ve bu kapıyı açık unutan bir kişinin ihmali sonucu Kıyıköy’ü alabilmişlerdir. Tabii bu olay Osmanlı’ya atfediliyor.
Kıyıköy Mağarası’nı görmezseniz de olur, “ah keşke oraya da gitseymişiz bak” demezsiniz yani. Mağara kireçtaşı içinde gelişen fosil, yarı aktif bir mağara. İçine girerseniz bir sürü kırmızı ve kahverengi mağara kelebeği görebilirsiniz. Tabii yarasa da görürseniz korkmayın, mağarada yaşıyorlar sonuçta.
Hamamın yapım tarihi bilinmiyor ancak Osmanlı dönemi özellikleri gösterdiği söyleniyor. Tıpkı Aya Nikola Manastırı gibi hamam da büyük yapı kayıplarıyla birlikte kaderine terk edilmiş durumda.
Kıyıköy’ün en meşhur yeri Aşıklar Tepesi. Arabayla giderseniz arabanızı tepeye bir yere çekip saatlerce manzarayı izleyebilirsiniz. Arabasız geliyorsanız da tepeye doğru yürüyün, gelince bir çay için, dinlenin ve güneş batana kadar manzarayı izleyin!
Kıyıköy’de, adı üstünde kıyı köyü olduğu için, falezlenmiş kıyı şeridi içinde kendini gizlemiş -gizlemese ne hale geleceklerdi kim bilir- pek çok kumsal var. Bunlardan en çok bilineni ve benim de en sevdiğim koy Selvez Koyu.
Kıyıköy'den İğneada yönüne doğru yer yer falezlenerek denize inen kıyıların arasında gizlenmiş Selvez Koyu, Kıyıköy'e en yakın olanı. Bir kere deniz inanılmaz temiz, koy da hayatımda gördüğüm en sakin koy. Suyu biraz soğuk ama sadece o sessizlik içinde oturmak için bile gidebilirim, saatlerce de otururum. Selvez Koyu'nun daha ilerisinde de kamp-karavan tutkunlarının tercih ettiği, ormanla çevrili Poliçe Koyu ve Panayır İskelesi Koyu bulunuyor.
Kıyıköy'ü iki yönden çevreleyen Kazandere ve Pabuçdere’de sazan, kefal, alabalık gibi bir sürü balık var. Bir sandalla hatta deniz bisikleti kiralayıp bir de yanınıza olta alırsanız o dinginlikte saatlerce takılabilirsiniz. Derede balık avcılığı dışında da sandal, kano ve deniz bisikleti gezileri yapılıyor.
Dünyanın en tatlı balıkçı kasabalarından birine gidiyorsanız tabii ki balık yiyeceksiniz! Kıyıköy’de Kalkan balığı çok meşhur. Köşk Restaurant’ta bir rakı balık yapın derim ben. Hatta sadece ben demiyorum bölgenin en çok tavsiye edilen lokantası burası gerçekten de. Ancak uyarayım restoranları ucuz filan değil. İstanbul’la aynı, hatta bazı yerler İstanbul’dan bile pahalı.
Kıyıköy’de ne yenir deyince balıktan sonra aklıma ilk gelen şey manda yoğurdu. Kıyıköy’e gidip manda yoğurdunu bir tadan bir daha inek yoğurdu yemek istemiyor, o kadar da güzel bir yoğurt. Bölgede manda yetiştiriciliği yoğun olarak yapıldığı için yoğurdun en doğal haline yerinde ulaşıyorsunuz.
Sahil kasabasına gidip kokoreç yemenizi önermem biraz garip gelebilir ama Kıyıköy Kokoreççisi başka. Bu kokoreçin lezzetini neden bilmiyorum ama İstanbul’da bulamadım ben. Kokoreççi köye girerken hemen sağda.
Kalacak yere çok fazla para vermek istemiyorsanız Kıyıköy pansiyonlarının fiyatları uygun ancak çok bir şey beklememeniz gerektiğini söyleyeyim. Pansiyon sahipleri işletme konusunda biraz acemi ve pansiyonlar çok bakımlı değil. Rahatınıza çok düşkün değilseniz bence kamp yapmak da harika bir fikir, nitekim Kıyıköy’de kamp yapan çok fazla insan var. Çadırımı karavanımı alır giderim diyorsanız hemen Kıyıköy Kumsalı’nın arkasındaki kamp alanında kalabilirsiniz. Alanda belediyenin bağladığı içme ve kullanma suyu kaynakları bulunuyor ve tuvaletleri de temiz. Yalnız yılan olabilir dikkat edin, sonuçta yeşillik yer. Yok ben otelde kalayım rahatıma bakayım diyorsanız Kıyıköy otelleri de aşırı pahalı değil, bir gece kalınabilir. Zaten Kıyıköy en fazla bir gece konaklamak için gidilebilecek bir yer, fazlası sıkabilir. Ben yine de kalıp biraz kafamı dinleyeceğim diyorsanız;
Endorfina’da odaların manzarası gerçekten çok güzel. Tesis kısa bir süre önce yenilenmiş. Çok iyi dekore edildiği söylenemese de derdiniz sadece kalacak bir yerse temizlik konusunda bir sorun yok.
Söylemiş miydim bilmiyorum ama 1960 yılına kadar Kıyıköy’ün adı Midye’ymiş. Plaja 850 metre uzaklığında olan Midye Pansiyon'un fiyatı uygun. Ancak söylediğim gibi bakımlı bir yer beklemeyin.
İyi güzel de Kıyıköy nerede diye soracak olursanız Trakya'da efendim. Trakya'nın Karadeniz sahilinde, Kırklareli'nde.
İlginç bir şekilde İstanbul'a yakın yerlere toplu taşıma bulmak kolay olmayabiliyor. Polonezköy’e toplu taşıma yok mesela. Ancak Kıyıköy’e Esenler’den kalkan otobüslerle 2,5 saatte ulaşabiliyorsunuz.
Kendi aracınızla gelecekseniz Edirne yönüne doğru giderken Çerkezköy ayrımından girip Saray’ı geçtikten sonra Kıyıköy’e ulaşabilirsiniz.
Hava çoğunlukla rüzgarlı. Kışlar oldukça soğuk geçiyor ve kar alıyor. Kışın giderseniz sıkıca giyinin. Yazın da hava yine rüzgarlı olduğu için aşırı sıcak olmuyor. Tam yaşanacak yer yani.
Türkiye'de bakir kalan herhangi bir yer olmuyor biliyorsunuz. Ya tesis yapılıyor, ya imara açılıyor ya da boru hattı döşeniyor. Kıyıköy'ün de doğasını, kültürünü talan edecek, Marmara’da devam etmekte olan ekokırım projelerinin ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) toplantısı geçtiğimiz temmuz ayında Kıyıköy’de yapılacaktı. Açık Deniz Boru Hattı projesine engel olmak için Trakya’nın dört bir yanından yaşam savunucuları Kıyıköylüler’e destek olmaya geldi. Çok sayıda derneğin yanı sıra CHP’li milletvekilleri de bölgenin talanını hızlandıracak boru hattına karşı Kıyıköylüler’in yanındaydı. Protestonun ardından ÇED ekibi, kurmayı planladıkları Açık Deniz Boru Hattı'nın bölgede gerçek bir kıyıma neden olacağını fark etti ve toplantı gerçekleştirilemedi. Tabii boru hattının kurulup kurulmayacağını hala bilmiyoruz.