YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Kısa Kısa

Gündelik ve güncel konularla ilgili kısa kısa notlar.

I - Bir Tespit

Her ne yapacaksanız doğru yol ve yöntemlerle, doğru zamanda ve doğru yerde yapacaksınız. Bu kurala uymadığınız takdirde çabalarınızın tamamı ya da bir kısmı boşa gider.

Siz uğraşırken, değişkenlerin birinde ya da birden fazlasının kontrolünüz dışında değişime uğraması halinde de işler, süreçler, sonuçlar duruma göre olumlu ya da olumsuz yönde değişir.

Birilerine bir şeyler anlatmaya, onların görmediklerini görmelerini, işitmediklerini işitmelerini sağlamaya çalışıyorsanız; o birileri de gözlerini kapatarak, kulaklarını tıkayarak ya da gözleri ve kulakları açık olduğu halde sizi görmezden, işitmezden gelerek tepkisiz kalıyorlarsa; bu yolla sorumluluktan kurtuluyorlarsa ve çözüm olarak sık sık bu kolay yolu seçiyorlarsa iş zora girer, emekleriniz boşa gider.

Muhataplarınızın yetki ve sorumlulukları ile ilgili konularda her şekilde kendilerine ulaşanlara yanıt vermeyerek işin içinden sıyrılmayı becermeleri sayesinde o başvurulara konu olan, bir kısmı muhtemel yanlışların düzeltilmesi ile ilgili olan talepleriniz boşlukta kaybolur, sonuç alamazsınız. Onların bu sessizlikleri iş yoğunluğundan, bilgi ve eleman eksikliğinden, bilinçli yanlış yapılmış bir şeylerin ortaya çıkmasını engeleme çabasından ya da başka nedenlerden kaynaklanıyor olabilir.

Ondan sonraki yasal süreç mahkelelerdir ve ne yazık ki pek çok anlaşmazlıkta haksızlığa uğrayan ya da uğradığını düşünen taraf mahkemeye gitmez. Mahkemeler ve süreçlerle ilgili bilgisi olmadığı için, bu süreçler ona zor ve korkutucu geldiği için gitmez. Mahkemeleşme süreçlerinin araya avukatların, bilirkişilerin girdiği masraflı süreçler olduklarını bildiği için gitmez. Ülkemizde kimi davaların sonuçlanmasının uzun zaman aldığını düşündüğü için gitmez. Karşıdakilerden çekindiği için gitmez. Başka nedenlerden ötürü gitmez. Gitmez!

Kendisi ile birlikte haksızlığa uğradığını düşündüğü insanların da konuya el atmalarını bekler. Birilerinin gelip birlikte karşı koymayı teklif etmelerini bekler, oysa yine çoğu kez ne gelen olur, ne el atan. Ne yazık ki kendilerine de haksızlık yapılmış pek çok insan çeşitli nedenlerden ötürü susmayı, hesabı öteki dünyaya bırakmayı tercih eder. Zaten yanlış yapanlar genellikle haksızlığa uğrayanların bu eğilimlerini ve niteliklerini bildikleri için böyle rahat davranırlar.

Siz eğer bir topluluğun üyesi, bir ülkenin yurttaşı, bir ailenin bireyi, bir işyerinin çalışanı ya da işvereni v.s. olarak doğru bir şeyler yapmayı arzuluyor, çaba gösteriyorsanız; karşınızdakinin de yukarıda ifade edildiği gibi görünmeyen bir savunma, savuşturma sistemi varsa kesinlikle dikkate almak, bu kör sağır oyununda taleplerinizin kaybolacağını bilmek durumundasınız.

Sonuçta birilerimiz dünyaya kendi sınırlı görüş alanımız çerçevesinde bakarak, bazen bilgisizliklerimize, bazen korkularımıza, bazen beceriksizliklerimize yenik düşüp yukarıda ifade edilen yapı içinde ve her alanda, her anlamda etkili ve yetkili olanlardan bir kısmının hatalı işlerinin, duruma göre hakaretlerinin sonuçlarını sineye çeke çeke yaşar dururuz. Bu süreçte en çok kullanılan yanlış sözlerden biri hep “kimi, kime şikeyet edeceksiniz” olur.

Kimi yanlışların hiç farkına bile varmayız. Farkına vardığımız ama çeşitli nedenlerden ötürü konuşamadığımız, tepki gösteremediğimiz haksızlıkları hatırladıkça da içimizin derinliklerinde bir yerde bir sızı ben buradayım der, susturmamız ya da kurtulmamız mümkün olmaz.

II -Depremin Gölgedeki Mağdurları

İnşaat sektöründe çalışıyor. Yaptığı işin doğası gereği uzun vadeli sözleşmeler imzalamış, uzun vadeye yayılmış çekler vermiş.

Firmanın yaptığı işlerden biri büyük bir devlet işi. Her ay bitirdiği kısımla ilgili hakedişini düzenliyor, düzenli olarak çekip çeklerini ödüyor.

Tam o süreçte meydana elen deprem yapılmakta olan pek çok işle birlikte yapmakta oldukları hakediş sağlayan işleri de durduruyor. Elde ettikleri gelirlerin kesilmesi de doğal olarak her ay yapmakta oldukları rutin çek ödemelerini etkiliyor.

Her ay satmayı planladığı yap-sat daireleri satamaz hale geldiği gibi, satılmış olanlar da ya iade ediliyor ya da alıcıları ödemelerini yapmaz, yapamaz hale geliyorlar.

Ticari itibarı zedelenmesin, çekleri geri dönmesin diye akla hayale gelmedik fedakârlıklar yapıyor. Elindeki arsaları, dairelere gerçek değerlerinin çok altında paralara satıyor. Daraldıkça daralıyor.

O sadece mağdurlardan biri. Sektördeki diğer pek çok firma için de durum farklı değil.

Deprem öncesi uzun yıllar boyunca sürecek olan konut talepleri var düşüncesiyle yola çıkan pek çok firma hem Van dışına olan nüfus hareketlerinden, hem bir anda devreye giren çok sayıdaki TOKİ konutundan da etkilenmiş. Rahatlıkla satacaklarını düşündükleri yeni konutlarına müşteri bulamıyorlar. Deprem sürecinde yukarıda anlatılan firma gibi ciddi güçlüklerle yüz yüze gelmişler. Onlardan biri kendisiyle görüştüğümüzde “deprem neleri vurar, evleri; bu yüzden gerçek mağdurlar bizleriz” demişti.

Onların dışında da bilinen ve bilinmeyen mağdurlar var.

Az sayıda da olsa, ağır hasarlı olarak bildirilen evlerinde halen yaşayanlar var.

Öte yandan diğerleri, bakkal, marangoz, terzi, kunduracı, dönerci, mobilya, konfeksiyon, kahvehane, internet kafe v.s. tarzı işyerini kapatmak zorunda kalıyorlar. Devletin yaptığı destek ödemeleri kimi bürokratik sorunları olan esnafı, eksik belge ve benzeri nedenlerden ötürü zor durumda bırakıyor.

O süreçte, depremin etkili artçıları gelmeye devam ederken, insanlar başka şehirlere taşınıyorlar. İçinde eşyaları bulunan dükkânlarından, evlerinden kiralar talep ediliyor.

O şehrin yeniden onarımında, düzenlenmesinde kullanılan kimi malzeme ilgili esnafın ifadesine göre başka şehirlerden ya da tercihli işletmelerden temin ediliyor.

Depremin tokadını yedikten sonra, kendilerine tahsis edilecek TOKİ konutlarına, nüfusları çok kalabalık olduğu için, gelecekteki ödemeleri göze alamadıkları için ya da başka nedenlerden, başka çekincelerden ötürü yazılmayanlar, dolayısıyla gerçek ihtiyaç sahibi oldukları halde devlet desteği alamayanlar da farklı bir mağdur grubu olarak aramızda bulunuyor.

Depremin yaraları sarıldı, sarılıyor denilen zamanlarda da bir yerlerde kimi yaralar kanamaya devam ediyor.

Depremi bir şekilde fırsata dönüştürmüş olanlar keyfini çıkarırlarken, deprem tokadıyla sarsılmış, düşmüş olanlar ayağa kalkmaya çalışıyorlar.

III -Başkalarının Değerlendirmeleri

İnternette antoloji sitesine şiirler yazıyorum.

Dün de yeni üç çalışmamı ekledim siteye. Eklemeleri bitirip kayıtları kontrol için girdiğimde okurlardan birinin üç şiirime de on üzerinden beş puan vermiş olduğunu gördüm.

Birinin şiirlerime beş puan vermiş olması şiirlerimin beş puanlık çalışmalar olduğu anlamına gelmezdi elbette. O kişi ya da başkası bir puan ya da sıfır puan da verebilir.

İnsanların verdikleri puanlar kendi niyetleri, o konudaki derinlikleri, tarafsızlıkları ve daha pek çok değişkenle yön değiştirebilecek rakamlar. Antoloji sitesi de her düzeyden, her çevreden, her durumdan binlerce insanın üye olduğu bir yer. Doğal olarak her yapıda insan var.

Öyle olunca gerçekten de önemli değiller. Oraya yazılan yüksek puanlar da, düşük puanlar da bir yere kadar önem taşıyor. Orada homojen bir üye yapısı yok.

Bunu yazma nedenim doğrudan hepimizi ilgilendiren bir şey. Başkalarının değerlendirmeleri.

Başkaları bizi övdüler diye bazen olmayan kanatlarla uçarız, bazen de bizi yerdiler, eleştirdiler diye günlerce yerlerde sürünürüz. Bunun yanlış olduğunu ifade etmek için o örnekle başladım.

Hayat çoğu zaman bizim kendi sığ pencerelerimizden gördüğümüz kadar dar ve sınırlı değil.

Hani Nasrettin Hoca oğlu ve eşeğiyle yolda yürürken birileri “adama bak, ikisi de yaya, eşek boş gidiyor” demiş. Hoca da bu söz üzerine eşeğe oğlunu bindirmiş. Başka biri “aslan gibi genç eşekte, yaşlı adam yürüyor” diye söz edince de onu indirip kendisi binmiş. Bir başkası da “kocaman adam eşekte çocukcağız yürüyor” diye eleştirince oğlunu da yanına, eşeğin üzerine almış. Bu kez de birisi “vay vicdansızlar, iki kişi bir eşeğe binmişler” diye eleştirmiş.

Birileri bizim hakkımızda, yaptıklarımız ve konuştuklarımız hakkında iyi ya da kötü yorumlar yapacak, bunu birileri ile paylaşacaklar.

Bize düşen hakkımızda her söyleneni ciddiye almamak, kendi doğru bildiklerimizin ardını bırakmamaktır.

Elbette bu arada birileri hakkımızda şöyle ya da böyle konuşmuş diyerek gerçekte olmayan ama bize yakıştırılan şeyler için de üzülmeyi bırakmak da gerekiyor.

İnsanlar başka şey yapamadıkları zaman diğerleri hakkında konuşurlar. Bu yeni bir şey değil.

IV - Bilgisayar Kullanımında Q Klavye

Dolmuşta yanımda oturan Ticaret Meslek Lisesi öğrencisinden bilgisayarı Q klavye ile kullanmayı öğrendikleri bilgisini alıyorum.

Biz zamanında daktilo derslerinde F klavyenin “Standart Türk Klavyesi” olduğunu, dilimizin en kolay yazıldığı klavyenin bu olduğunu öğrenmiştik.

Türkçede en çok kullanılan a harfinin sol el işaret parmağıyla kolayca yazıldığını, q klavyede sol el serçe parmağa kalan bu harfin küçük parmakla zor yazıldığını öğrenmiştik.

Yani “Standart Türk Klavyesi”nde harflerin dizilişlerinin kullanılış oranına göre yapıldığını öğrenmiştik.

Peki niye okullarımızda Q klavye ile eğitim veriliyor?

Merak ettim doğrusu.

V - Yıkımın Yıktığı

İki gündür bu ara müşterisi olduğum internet kafe çalışamıyor.

Dün elektrikleri yoktu, bugün internet bağlantıları.

Neden mi?

Çarşıda, bulundukları bölgede hasarlı bir otel yıkılıyormuş. Otel yıkılınca elektrik ve internet bağlantıları devre dışı kalmış.

İki gündür gelip işlerin açılmasını bekliyor.

Hem de bu zamanda!

İlginç değil mi?

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler