Gözde sarı nokta diye ifade edilen makula bölgesinin birçok farklı hastalığı bulunmaktadır. Makula dejenerasyonu da denilen sarı nokta hastalığı, gözün retina tabakasında görülen rahatsızlıklar arasında yer almaktadır. Yaşa bağlı makula dejenerasyonunda yaşlanma sebebiyle gözün görmesini sağlayan retina hücrelerinde hasar meydana gelmektedir. Bu hasar yıllara yayılarak zaman içerisinde artış gösterirken genellikle 50, çok nadiren de 40’lı yaşlarda ortaya çıkabilmektedir.
Sarı nokta hastalığının yaşlanma dışındaki sebepleri arasında makula bölgesinin yaşa bağlı beslenme bozukluğu, hipertansiyon, aterosikleroz gibi kalp hastalıkları, sigara kullanımı, genetik yatkınlık ve aşırı güneş ışığına maruz kalma yer almaktadır.
Hastalığın kuru ve yaş olarak adlandırılan iki tipi bulunmaktadır. Kuru tipte sadece hücre hasarı oluşurken, görme kaybı daha yavaş ve daha az gerçekleşmektedir. Ancak yaş tipe döndüğünde görme oranı çok ciddi boyutta ve aniden düşmektedir. Böyle bir durumda sarı nokta bölgesindeki yeni damar oluşumuyla birlikte ortaya çıkan kanamalar, sıvı birikimi ve ödem o bölgedeki sinir hücrelerinde çok fazla kalıcı hasar bırakmaktadır. Sarı nokta hastalığının yüzde 90’ı kuru tip olurken, bunların yüzden 10’u yaş tipe dönüşebilmektedir. Lezyonların tipi, kişinin sistemik risk faktörleri, kan sulandırıcı gibi ilaçların kullanımı yüzde 10 oranındaki yaş tipe dönüşüm riskini artıran etmenler arasında yer almaktadır.
Sarı nokta hastalığının en önemli belirtisi görmenin azalmasıdır. Bu hastalık genellikle iki gözü birden etkilemektedir. Ancak bir gözde klinik daha ağır seyrederken, diğer göz daha hafif olabilmektedir. İki gözde eşit dozda başlamayan görme kaybı en azından bir gözü kurtarabilme avantajı sağlamaktadır. Ancak bu durum geç teşhise neden olması sebebiyle dezavantaja da dönüşmektedir.
Düz bir duvar kenarının yamuk görülmesi ya da bir kitap okurken sayfadaki bazı bölgelerdeki yazıların çukurlaştığı ya da eğildiğinin görülmesi de sarı nokta hastalığının bir diğer belirtisini oluşturmaktadır. İki gözle bakıldığında bu eğiklik çok farkedilmemekte, genellikle tek gözle bakıldığında ortaya çıkmaktadır. Yaş tipte eğik görme daha fazla olurken, kuru tipte ise görme düzeyi gözlükle dahi artış göstermemektedir. Gözlüğün düzeltemediği bir görme kaybı varsa sarı nokta hastalığından şüphelenilebilir.
Hastalığın teşhisinin konulabilmesi için öncelikle her hastaya görme muayenesi yapılmaktadır. Hasta biyomikroskoba oturtularak gözün hem ön hem de arka tarafı muayene edilmektedir. Bu muayenede makula bölgesine bakarak kuru ya da yaş tipi düşündürecek belirtiler tespit edilmektedir. Ardından hastaya Optik Cohorans Tomografi (OCT) yapılarak gözün arka makula bölgesinin kesitsel histolojik mikroskobik incelemesi yapılmakta ve kol damarından ilaç verilerek Fundus Floresen (FFA) denilen bir film çekimi gerçekleştirilmektedir. Bu filmle sızdıran damarlar, yeni damar oluşumları, ödemin ve sıvı kaçaklarının tespit edilmesi sağlanmaktadır. Bu hastalığı tamamen ortadan kaldıran bir tedavi bulunmamaktadır. Kuru tipte uygulanan tedaviler destek tedaviler kapsamında, yani hastadaki hücre kaybını ve dejenerasyonu yavaşlatmaya yönelik olmaktadır. Ancak kuru tipin, yaş tipe dönüşüp dönüşmeyeceğini takip etmek ve erken teşhis koyabilmek tedavinin en önemli kısmını oluşturmaktadır. Yani erken tanı tedavide büyük önem taşımaktadır.
Yaş tipin başlangıçta fark edilmesi gözün içine uygulanan anti VEGF ilaçlarının erken verilmesini sağlayarak yeni damar oluşumlarının önüne geçilmesini ve aynı zamanda sıvı kaçağı ile ödeminin azaltılmasını sağlamaktadır. Bu tedavi ile sinir hücresi hasarının minimuma indirilmesi ve görüş kaybının geri getirilmesi amaçlanmaktadır.
Sarı nokta hastalığının teşhisi için genellikle geç kalınmaktadır. Bunun önüne geçmek için herhangi bir şikayet olmasa da, mutlaka rutin göz kontrolleri ihmal edilmemelidir. Unutulmamalıdır ki retina muayenesi aynı zamanda vücudumuzun sağlığını yansıtmaktadır. Diyabet, kalp gibi gözde kalıcı hasar bırakabilen hastalıkların ortaya çıktığı retina muayenesi, adeta bir check-up işlevi görür.