Eylül-Ekim 2014'te IŞİD'in Kobani bölgesine saldırıları yoğunlaştırması üzerine Türkiye'nin farklı şehirlerinde "Kobani'ye destek" adıyla başlayan eylemlerin üzerinden yedi yıl geçmesine rağmen siyasi etkileri sürüyor.
Hakların Demokratik Partisi'nin (HDP) o tarihteki eş başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş'ın aralarında olduğu 108 siyasetçi, "halkı sokağa döktükleri" iddiasıyla, "Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bölmek" suçlamasıyla yargılanıyorlar.
Yetkililere göre 35 il ve 96 ilçede yaşanan olaylarda 37 kişi yaşamını yitirdi, 326'sı güvenlik görevlisi 761 kişi de yaralandı.
İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) hazırladığı rapora göre 7-12 Ekim 2014 tarihleri arasında ülke genelinde 46 kişi yaşamını yitirdi.
Kobani olaylarında 197 okulun yakıldığı, 269 kamu binasının tahrip edildiği, 1731 ev ve işyerinin yağmalandığı ve 1230 aracın da zarar gördüğü duyuruldu.
2014 yılında olaylarla ilgili başlayan soruşturma 2021 yılında davaya dönüştü.
Türkiye'yi Kobani O**layları'na götüren süreç nasıl başladı?**
Eylül 2014'te, IŞİD, PYD'nin kontrolündeki köylere saldırmaya başladı, Aralık ayına kadar 350'yi aşkın köyü ele geçirdi. Saldırılardan kaçan 150 bini aşkın Kobani sakini, sınırın karşı tarafındaki Suruç ilçesine sığındı.
Türkiye'de bu dönemde, kamuoyunda "çözüm süreci" olarak bilinen süreç devam ediyordu.
IŞİD, Ekim ayında Kobani'de ciddi bir ilerleme kaydetmeye başlayınca, Türkiye'nin farklı kentlerinde "Kobani'ye destek" eylemleri başladı.
HDP yetkilileri krizin başından itibaren Türk yetkilerle çeşitli görüşmelerde bulundu.
HDP'lilerin en önemli taleplerinden biri, Suriye'nin kuzeyindeki diğer bölgeler ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) üzerinden gelecek askeri yardımın ulaşması için Türkiye toprakları üzerinden Kobani'ye bir koridor açılmasıydı
6 Ekim 2014'te HDP Genel Merkezi, Kobani'yle ilgili olarak Twitter üzerinden paylaştığı bir mesajla sokak protestosu çağrısı yaptı.
Bunun ardından önemli bir bölümü Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki kentlerinde olmak üzere, Türkiye çapında kitlesel sokak eylemleri başladı.
IŞİD saldırılarının yoğunlaşması üzerine YPG'ye destek gitmemesi halinde Kobani'nin IŞİD tarafından ele geçirileceğinin tehdidi üzerine 4 Ekim'de PYD Eş Başkanı Salih Müslim, diğer Kürt kantonlarındaki silâhların Kobani'ye Türkiye toprakları üzerinden aktarılması için koridor açmasını talep talebinde bulundu.
6 Ekim'de HDP Genel Merkezi, Kobani'yle ilgili olarak Twitter üzerinden paylaştığı bir mesajla sokak protestosu çağrısı yaptı.
HDP ve Demokratik Bölgeler Partisi'nin (DBP) çağrısıyla, 6 Ekim'de twitter üzerinden paylaştığı bir mesajla sokak protestosu çağrısı yaptı; üç gün süren eylemler, Doğu ve Güneydoğu kentlerinde ve Türkiye çapında kitlesel sokak eylemleri başladı.
Bu arada Batılı ülkelerin Kobani'ye hava operasyonu da gündemdeydi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Ekim'de Gaziantep'te yaptığı konuşmada, Batılı ülkelere seslenerek IŞİD'e karşı mücadelenin havadan bombardımanla çözülemeyeceğini söyledi.
Erdoğan, "Yerde, kara harekâtı ifa edenlerle işbirliği kurulmadıkça hava harekatıyla bu iş bitmez. İşte aylar geçti, herhangi bir netice yok. Şu anda Ayn-el Arab da, diğer adıyla Kobani de, buyrun, düştü düşüyor" dedi.
Bu açıklama da HDP'den tepki gördü.
8 Ekim'e gelindiğinde gösterilerde şiddet olayları arttı, Muş, Diyarbakır Batman, Siirt, Van, Gaziantep, İstanbul gibi kentlerde eylemer ölümle sonuçlandı.
Olaylarda hem güvenlik güçleriyle göstericiler hem de bazı yerlerde göstericilerle onlara karşı çıkanlar arasında çatışmalar yaşandı.
Güvenlik güçlerinin yer yer gerçek mermi de kullanarak müdahale ettiği; göstericilerin ise taş, sopa, molotof kokteyli ve havai fişek kullandığı bildirildi.
Bazı kentlerde eylemcilerle Hür Dava Partisi (Hüda-Par) yanlıları arasında çatışmalar yaşandığı ifade edildi.
Selahattin Demirtaş, 9 Ekim'de Diyarbakır'da bir basın açıklaması yaptı ve protestoları savunurken şiddet olaylarını eleştirdi, bunların durması çağrısını yaptı ve tutuklu PKK lideri Abdullah Öcalan'ın da kendilerine ulaşan mektubunda bunu belirttiğini söyledi.
9 Ekim'de olaylar sona erdi.
Birçok uzmana göre "çözüm süreci" Kobani Olayları'nda yara aldı. Bununla birlikte süreç devam etti.
Türkiye, 20 Ekim 2014'te IKBY'ye bağlı Peşmerge güçlerinin destek amacıyla Türkiye üzerinden Kobani'ye geçmesine izin verdi.
28 Şubat 2015'te HDP heyeti ile hükümet yetkililer, Dolmabahçe Başbakanlık ofisinde yaptıkları görüşmenin ardından kamuoyuyla 10 maddelik bir deklarasyon paylaştı ancak 2015 yaz aylarında süreç sona erecekti.
Kobani olaylarıyla ilgili ilk soruşturma 2014 yılında başlatıldı.
İktidar, ilerleyen yıllarda ölümlerle ilgili olarak sokak eylemi çağrısı yapan HDP'yi suçladı.
HDP Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticileri hakkında suç duyuruları yapıldı. İfade veren HDP'li siyasetçi ve MYK üyeleri savcılıklarda ifade verdiler. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, o tarihte milletvekili olanlar ile olmayan MYK üyeleri hakkında iki ayrı soruşturma başlattı. Başlayan soruşturmalar nedeniyle HDP Eş Genel Başkanları ve milletvekilleri hakkında fezleke hazırlandı.
HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının gündeme gelmesi de bu olaylardan sonra başladı ve 20 Mayıs 2016'da Meclis'te oy çokluğuyla milletvekili dokunulmazlıkları kaldırıldı. Selahattin Demirtaş ve dokunulmazlığı kaldırılan HDP milletvekilleri 4 Kasım 2016'da evlerine yapılan baskınla gözaltına alınarak tutuklandılar.
Kobani olaylarına götüren süreci başlattığı öne sürülen HDP'nin sosyal medyadaki paylaşımı gerekçe gösterilerek HDP'li 108 isim hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı iddianame hazırladı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, olaylarla ilgili soruşturması kapsamında 2 Ekim 2020'de 17 HDP'li siyasetçi tutuklandı. Tutuklananlar arasında, o dönem gözaltına alındıktan sonra görevinden istifa eden eski Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen de vardı.
Sanıklar arasında, HDP'nin eski eş genel başkanlarından, şu anda Kandıra F Tipi Cezaevi'nden cezaevinde bulunan Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder, Ayhan Bilgen, Ayla Akat Ata, Emine Ayna, Ali Ürküt, Alp Aydonörs, Sırrı Süreya Önder gibi siyasetçiler yer alıyor.
Savcılığın, 30 Aralık 2020 tarihinde hazırladığı iddianame, 7 Ocak 2021'de Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
26 Nisan'da Sincan Cezaevi Kampüsü'nde başlayan davada 20'si tutuklu 108 HDP'li siyasetçi yargılanıyor.
Kobani dava dosyası 3 bin 530 sayfalık bir iddianame ile 324 klasör delil ve eklerinden oluşuyor. 2 bin 676 mağdur müştekinin bulunduğu iddianamede sanıkların 29 ayrı suçlamayla 38'er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680'er yıl hapsi isteniyor.
"Adam öldürme", "yağma", "kamu görevlisini silahla yaralama", "bayrak yakma", "devletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü bozma" yöneltilen suçlamalardan bazıları.
Kobani Davası, olaylardan altı yıl sonra Ankara Sincan'da başladı.
İlk duruşması gergin geçen, avukatların salondan atıldığı mahkemede sanıklar reddi hakim talebinde bulunmuştu.
18 Mayıs tarihinde görülen oturumda savunma yapan Selahattin Demirtaş, hakim koltuğunda Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun oturduğunu ve yaşananların siyasi bir kumpas olduğunu savundu:
''Kumpasın temel hedeflerinden biri HDP'yi tasfiye etmek suretiyle Cumhur İttifakına seçim kazandırmak, diğeri de IŞİD'in Kobanî'de yenilmiş olmasının üzüntüsü ve öfkesiyle HDP'den intikam almaktır. Yoksa bu dava hakikat arayışı veya adaletin tecellisi için açılmış bir hukuki dava değildir. Davanın kendisi hedefleri ve amacı tamamıyla siyasidir. Hukukla uzaktan yakından alakası yoktur.''
23 Eylül'de görülen duruşmada savunma yapan Sebahat Tuncel'e göre ise yasaların uygulanması halinde tahliye edilmeleri gerekirken, yargılamada yasalar askıya alındı:
''6-8 Ekim'de yaşananlardan iktidarın sorumlu tutulması gerekirken, muhalefet yargılanıyor. Kürtleri yurttaşlıktan çıkarmış oluyorsunuz, HDP'lilere, Kürt siyasetçilere hukuk yok'' sözleriyle Kobani Davası'nın siyasi bir dava olduğunu öne sürmüştü.
Selahattin Demirtaş hakkında, çeşitli tarihlerdeki farklı konuşmalarıyla ilgili 122 adet fezleke hazırlandı, bunlardan 31'i bir ana dava dosyasında toplandı, konuşmalarıyla ilgili çeşitli suçlamalarla açılan çeşitli davaların bir kısmı düştü veya beraatle sonuçlandı; bir kısmı ise birleştirildi ve halen devam ediyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 20 Kasım 2018'de Demirtaş'ın siyasi nedenlerle tutuklu olduğuna karar verdi ve kendisinin derhal serbest bırakılması gerektiğini açıkladı.
Bir gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, "AİHM'nin kararı bizi bağlamaz" dedi.
7 Aralık 2018'de ise ana dava dışında Demirtaş'a bir konuşması nedeniyle verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezası, İstanbul'daki bir mahkeme tarafından onanarak kesinleşti.
Demirtaş, ana dava dosyasından tutukluyken bu dosyadan ise hükümlü hale geldi.
AİHM kararı, tarafların itirazı üzerine AİHM Büyük Dairesi'ne taşındı.
18 Eylül 2019'da Büyük Daire'deki duruşmada Türkiye, Demirtaş'ın "bir başka suçtan hükümlü olduğunu" belirtti. Bunun üzerine avukatları, Demirtaş'ın hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu bu aşamada, tutuklu kaldığı sürenin, hükümlü olduğu ceza süresinden mahsup edilmesi için başvuru yaptı.
Ankara'da ana davanın görüldüğü duruşmada hakkında tahliye kararı verilen Demirtaş, 20 Eylül 2019'da Kobani soruşturması kapsamında ikinci kez tutuklandı.
Bu dönemde mahsup talebi kabul edildi, Demirtaş'ın hükümlülüğü ortadan kalktı ve tahliye edildi ancak bu kez Kobani soruşturması nedeniyle tutuklanmış olduğu için cezaevinde kalmaya devam etti.
Bu arada AİHM, Demirtaş hakkında 20 Eylül 2019'da verilen ikinci tutukluluk kararıyla ilgili Türkiye'den savunma istedi.
NOT: Bu haber BBC Türkçe'de ilk olarak 25 Eylül 2020'de yayımlanmıştı