Kamuoyunda "Kobani olayları" veya "6-8 Ekim olayları" olarak bilinen, 2014'te yaşanan protesto ve şiddet olaylarıyla ilgili davanın bugün Ankara'da görülen ilk duruşması gergin başladı. Mahkeme heyeti ile savunma avukatları ve sanıklar arasında tartışmalar yaşanan duruşmada iddianame okun**du. Mahkeme, reddi hakim talebinin iletilmesi için eski HDP Eş Başkanları Selahattain Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile eski HDP milletvekili Sebahat Tuncel**'e süre verilmesine, diğer sanıkların ve avukatların reddi hakim talebinin ise bu aşamada reddine karar verdi. Bir sonraki duruşma ise 3 Mayıs'ta yapılacak.
Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları Kampüsü'nde görülen davada 108 sanık yargılanıyor.
Avrupa Parlamentosu başta olmak üzere çok sayıda Avrupalı heyetin de izlediği davada savunmayı üstlenmek için 1200 avukat yetki belgesi sundu. 10'u aşkın hukuk kurumu ve 10 baro başkanı da duruşmayı izlemek üzere Ankara'ya geldi.
HDP'nin basın açıklaması
Duruşma öncesinde HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, bir basın açıklaması yaptı ve bu davanın, "iktidarın intikam davası" olduğunu söyledi.
Sancar, ''Bu dava, 2014 yılında IŞİD'in Kobani'de yenilmesinin sonuçlarını hazmedememiş bir iktidarın öfkesinin ürünü olan bir davadır. HDP'nin bu iktidara yaşattığı yenilgilerin yarattığı öfkenin ürünü olan bir intikam davasıdır. Bunu hep birlikte boşa çıkaracağız" dedi.
Davaya katılım sağlamak için gelen avukatların çoğunun pandemi koşulları gerekçesiyle salona alınmaması gerginlik yarattı. İçerideki avukatlar da salonu terk etti.
Avukatlar adına duruşma salonu kapısında açıklama yapan eski Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, mahkemenin iddianamenin kabul kararının okunduğunu belirterek yoklama yapmaksızın kimlik tespiti yaptığını söyledi:
“Kimin müdafisi var, kimin yok bilmeksizin, bunu yapmaya çalıştılar. Biz bu hukuksuzluğa ortak olmamak adına içerideki meslektaşlarımızla dışarı çıktık. Bu giderilmediği sürece bu davada savunma görevi üstlenen avukatların tümü, salona alınmadığı sürece biz savunma yapmayacağız. Avukatların bağımsızca ve özgürce savunma yaratacağı koşullar yapılmadığı sürece, biz de savunma vermeyeceğiz.”
Avukatların bulunmadığı salona SEBGİS'le bağlanan sanıklar Alp Altınörs, Ayla Akat, Ayşe Yağcı, Berfin Özge Köse, Gülfer Akkaya, Emine Ayna, Beyza üstün, savunma hakkının gasp edildiğini söyleyerek mahkeme başkanının kimlik tespitine ilişkin sorularını yanıtsız bıraktı ve avukatları olmadan konuşmak istemediklerini söylediler.
Eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, "Savunma hakkına riayet edilmemesi yoluyla bu davanın nasıl bir rol oynadığı ve oynayacağının işaretleri gösterildi" dedi.
Davayı salonda izleyen eski HDP milletvekili Sebahat Tuncel ise "İyi niyetle gitmez bu iş, hukukla gider. Hukuk hepimizi bağlar. Siz kendi hukukunuza uymuyorsunuz. Benim avukatlarımın burada olması gerekiyor" dedi.
Hem Yüksekdağ hem de Tuncel'in mikrofonlarının kapatılması üzerine sanıklar mahkemeye sırtını dönerek bu durumu alkışlarla protesto etti.
Salona Edirne F tipi Cezaevi'nden SEBGİS ile bağlanan Selahattin Demirtaş ise "Susmaya değil, konuşmaya, yargılanmaya değil, yargılamaya geldik" dedi:
"Avukatların sayısı belliydi. Her bir sanık için 3 avukat olsa 100’den fazla avukat olacaktı. Mahkeme salonunun kalabalık olacağı önceden belliydi. Bu sorunu çözebilirdiniz. Gerçekten yargılamanın devam etmesini istiyorsanız ara verip bu sorunu çözebilirsiniz. Bilgilerimizi tabii ki mahkemeye vereceğiz. Sormak istediğiniz her türlü soruyu sorabilirsiniz, biz de savunmamızı yapacağız. Yıllardır yargılama yapıyorsunuz. Bizi onlarla karıştırmayın. Sesinizi yükseltmeyin. Karşınızda çocuk yok. Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin meclis grubunun eş başkanları karşınızda. Her ne kadar sanık sandalyesinde otursak da halkın iradesini temsil ediyoruz" diye ekledi.
Eski HDP milletvekillerinden Gülser Yıldırım da Kürtçe konuşarak, hukuk namına bir şey göremediğini söyledi. Mahkemenin talimatla kurulduğunu savunan Yıldırım, sorulara cevap vermedi.
Günay Kubilay, Mesut Bağcık, İbrahim Binici, İsmail Şengül, Nazmi Gür, Sırrı Süreyya Önder avukatları olmadan konuşmayacaklarını tekrarladılar.
Bunun üzerine sabah salona alınmayan avukatlar dahil tüm avukatlar salona alındı.
Demirtaş'tan '**128 milyar dolar nerede?' dövizi**
14:00’e kadar ara verilen duruşmada, avukatlar, mahkeme heyetinden usul yönünden taleplerde bulundular.
Avukat Mesut Beştaş, dosyaya konu olan olayların tamamının açıklığa kavuşturulması gerektiğini söyledi.
Beştaş, "Mahkemenin şu ana kadarki yaklaşımı, adil yargılama gerçekleşeceği konusundaki endişelerimizi arttırmıştır" dedi.
Avukatların reddi hakim talebi üzerine konuşma yapmak üzere eski eş başkanlar Demirtaş, Yüksekdağ ve Sebahat Tuncel’in söz alma talepleri mahkeme heyeti tarafından reddedildi.
SEGBİS üzerinden duruşmaya katılan Demirtaş ve Yüksekdağ, "Söz istiyorum" yazdıkları kağıtları gösterince mahkeme salonundakiler alkışlı protestolarla destek verdiler.
Mahkeme heyeti iddianamenin okunmasına geçti ve iddianame okunurken jandarma avukatlar ve mahkeme heyeti arasında set oluşturdu. Avukatlar bunun üzerine ikinci defa mahkeme salonunu terk ettiler.
Sanıklar, avukatlar olmadan iddianamenin okunmasının suç olduğunu söyledi ve duruşmaya ara verilmesini istediler.
O arada Selahattin Demirtaş, "128 milyar dolar nerede?" diye yazdığı kağıdı, salona bağlandığı SEGBİS ekranında gösterdi.
Arapça adıyla Ayn-el Arab, Kürtçe adıyla Kobani, Suriye'nin kuzeybatısında yer alan, Şanlıurfa'nın Suruç ilçesine komşu bir kasaba.
Halep Vilayeti'ne bağlı kasabanın kontrolü, 2011 yılında Suriye'de iç savaşın başlamasından kısa süre sonra Demokratik Birlik Partisi'ne (PYD) geçmişti.
2014 yılının Eylül ayında ise Suriye ve Irak topraklarında geniş bölgeleri kontrol etmeye başlayan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü, Kobani'ye karşı bir harekât başlattı.
Türkiye'de bu dönemde, kamuoyunda "çözüm süreci" olarak bilinen, "Kürt sorununa siyasi çözüm süreci" devam ediyordu.
IŞİD, Ekim ayında Kobani'de ciddi bir ilerleme kaydetmeye başladı.
Bu süreçte, Türkiye'nin farklı kentlerinde IŞİD'in kuşatmaya aldığı "Kobani'ye destek" eylemleri başladı.
HDP yetkilileri krizin başından itibaren hükümetle çeşitli görüşmelerde bulundu.
HDP'lilerin en önemli taleplerinden biri, Suriye'nin kuzeyindeki diğer bölgeler ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) üzerinden gelecek askeri yardımın ulaşması için Türkiye toprakları üzerinden Kobani'ye bir koridor açılmasıydı.
Bu talep kabul görmedi ve 6 Ekim'de HDP Genel Merkezi, Kobani'yle ilgili olarak Twitter üzerinden paylaştığı bir mesajla sokak protestosu çağrısı yaptı.
Bunun ardından önemli bir bölümü Doğu ve Güneydoğu kentlerinde olmak üzere Türkiye çapında kitlesel sokak eylemleri başladı.
Olaylarda hem güvenlik güçleriyle göstericiler hem de bazı yerlerde göstericilerle onlara karşı çıkanlar arasında çatışmalar yaşandı.
Güvenlik güçlerinin yer yer gerçek mermi de kullanarak müdahale ettiği; göstericilerin ise taş, sopa, molotof kokteyli ve havai fişek kullandığı bildirildi.
Bazı kentlerde eylemcilerle Hür Dava Partisi (Hüda-Par) yanlıları arasında çatışmalar yaşandığı ifade edildi.
9 Ekim 2014'te olaylar sona erdi.
Yetkililere göre üç gün devam eden olaylarda 35 il ve 96 ilçede yaşanan 37 kişi yaşamını yitirdi, 326'sı güvenlik görevlisi 761 kişi de yaralandı.
İktidar, ilerleyen yıllarda ölümlerle ilgili olarak sokak eylemi çağrısı yapan HDP'yi suçlayacaktı.
HDP'li siyasetçiler ise bu olaylarda ölen ve yaralananların çoğunun kendi partilerinin mensubu olduğuna dikkat çekerek, davanın siyasi amaçlı olduğunu söylüyorlar.
Türkiye, 20 Ekim 2014'te IKBY'ye bağlı Peşmerge güçlerinin destek amacıyla Türkiye üzerinden Kobani'ye geçmesine izin verdi.
28 Şubat 2015'te HDP heyeti ile hükümet yetkililer, Dolmabahçe Başbakanlık ofisinde yaptıkları görüşmenin ardından kamuoyuyla 10 maddelik bir deklarasyon paylaştı.
Ancak HDP'nin iktidarın yeni Anayasa hazırlıklarına ve başkanlık sistemine karşı çıkışını net bir şekilde ortaya koyduğu, ve yüzde 10 seçim barajını açık farkla geçtiği 2015 seçimlerini izleyen yaz aylarında süreç sona erdi.
Kobani olaylarıyla ilgili ilk soruşturma ise 2014 yılında başlatılmıştı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturma kapsamında 2 Ekim'de 17 HDP'li siyasetçi tutuklandı.
Savcılık, 30 Aralık 2020 tarihinde hazırladığı iddianameyi sundu.
İddianame, 7 Ocak 2021'de Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
Davanın sanıklarından HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında, çeşitli tarihlerdeki farklı konuşmalarıyla ilgili 122 adet fezleke hazırlandı, bunlardan 31'i bir ana dava dosyasında toplandı ve Demirtaş bu dosya kapsamında, 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklandı.
Demirtaş'ın konuşmalarıyla ilgili çeşitli suçlamalarla açılan çeşitli davaların bir kısmı düştü veya beraatle sonuçlandı; bir kısmı ise birleştirildi ve halen devam ediyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 20 Kasım 2018'de Demirtaş'ın siyasi nedenlerle tutuklu olduğuna karar verdi ve kendisinin derhal serbest bırakılması gerektiğini açıkladı.
Bir gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, "AİHM'nin kararı bizi bağlamaz" açıklamasını yaptı.
7 Aralık 2018'de ise ana dava dışında Demirtaş'a bir konuşması nedeniyle verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezası, İstanbul'daki bir mahkeme tarafından onanarak kesinleşti.
Demirtaş, ana dava dosyasından tutukluyken bu dosyadan ise hükümlü hale geldi.
AİHM kararı, tarafların itirazı üzerine AİHM Büyük Dairesi'ne taşındı ve Büyük Daire 18 Eylül 2019 tarihinde Strazburg'da duruşma yapmaya karar verdi.
2 Eylül 2019'da, Ankara'da, ana davanın görüldüğü duruşmada, Demirtaş hakkında tahliye kararı verildi.
Strazburg'da, 18 Eylül'de, duruşmadaki Türkiye tarafı, Demirtaş'ın "bir başka suçtan hükümlü olduğunu" savundu.
Bunun üzerine avukatları, Demirtaş'ın hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu bu aşamada, tutuklu kaldığı sürenin, hükümlü olduğu ceza süresinden mahsup edilmesi için başvuru yaptı.
20 Eylül 2019 tarihinde Demirtaş, Kobani olaylarıyla ilgili soruşturma dosyasından tutuklandı.
Bu dönemde mahsup talebi kabul edildi, Demirtaş'ın hükümlülüğü ortadan kalktı ve tahliye edildi ancak bu kez Kobani soruşturması nedeniyle tutuklanmış olduğu için cezaevinde kalmaya devam etti.
Bu arada AİHM, Demirtaş hakkında 20 Eylül 2019'da verilen ikinci tutukluluk kararıyla ilgili Türkiye'den savunma istemişti.