Dolapdere'de esnafın dışarıda sohbet ettiği, çocukların bağıra çağıra koşturduğu sokakların ortasında, "hem rahat hem de modern" çizgisiyle yer alıyor "Ozzie's 1968"
İçeri adımınızı atar atmaz enerjisini hissediyorsunuz Oğuzhan "Ozzie" Sayı'nın... Kokoreç tezgahının başında bir dakika durmuyor; bir anda paket serviste bir başka anda masada sizinle sohbet ediyor; diğer yandan sosisleri ızgaraya atıyor. Bu haliyle sadece karnınızın doyduğu yer değil, ruhunuzun da şekillendiği bir yer Ozzie's 1968.
Yıllarca babası Ali Sayı'nın kokoreç tezgahını ve dükkanını bir aile gibi yönetmesine şahitlik etmiş Ozzie... Kokoreçin böbrek yatağı ve iç yağına sarılı değil uykuluğa sarılı halinin bozulmamasının da hem bu aile kültürü hem de işini ciddiyetle yapmanın önemli ilgisi var. Kokoreç kültürü dersini de alttan alta müşterilerine aşılamış Ali Usta. Şimdilerde "İstanbul usulü" olarak anılan, kokoreçin biber ve domatesle harmanlanıp hem lezzetinin değiştirildiği hem de kokoreç muhteviyatının azaltıldığı modele kökten karşıymış. Bu geleneği ve anlayışı Ozzie de benimsemiş vaziyette, "İstanbul usulü" kokoreçe "menemen" diyor; ama isteyen müşterilerini yine de kırmadan hazırlıyor. "Usulüyle" kokoreç yemek isteyenlerin ve özellikle İzmir usulü hastalarının hem gönlü hem midesi oldu bir şekilde ayrılabileceği İstanbul'daki ender yerlerden biri.
Kokoreçin kökenine bu kadar sadık kalırken, adeta şiirdeki "ikinci yeni" gibi kendine özgü denemelere de imza atmıyor değil Ozzie. Babasının adını verdiği ve güveçte pişirir gibi ağır ağır lezzet merdivenlerini tırmandırdığı "Aliş Kebap", halka kokoreçin arasına bir dilim peynir yerleştirerek hazırladığı "peynirli" ve kokoreç sevmeyenler için kendi ürettiği özel sosisi ve sucuğuyla "kokoreç açılımını" da gerçekleştirmiş durumda.
Hele bir de sucuğun ve kokoreçin "sıcak servis" üzerinde gelmesi uygulaması var ki hem görsel şov, hem de lezzet şovu.
Şirket CEO'larının masa sildiği, müşterinin yeri geldiğinde çay doldurup kokoreç sattığı, aile ortamında gerçek kokoreç yemek isteyenler için Ozzie's 1968'i tavsiye ederim. Belli ki Ozzie, rüyalarına kadar girip vasiyet etmiş Ali Amca'nın yüzünü kara çıkarmamış.