PARİS (İHA) - Fransa Komünist Partisi (PCF) lideri ve Avrupa Parlamentosu'ndaki Birleşik Sol Grubu'nun Başkanı Francis Wurtz, Fransa eski Cumhurbaşkanı ve AB Konvansiyonu Başkanı Valery Giscard d'Estaing'in, Türkiye'yi 'Avrupa dışı ülke' olarak nitelendirmesine tepki göstererek, bu sözlerin, Türkiye'deki ve AB'deki en kötü, en içine kapanık akımları güçlendirme tehlikesi taşıdığını savundu. Wurtz, Türkiye'de ordunun rolü, kişisel ve ifade özgürlükleri, Kürt sorunu, Kıbrıs meselesi ve Ermeni soykırımı gibi konuların, müzakerelerin başlaması için kesin engel oluşturduğunu iddia etti.
40 YILDIR SÜREN İLİŞKİLER
Wurtz, Fransız L'Humanite gazetesinde yayınlanan röportajında, Avrupa Birliği'nin 'beyaz bir toplum' olarak kalması ve iktidarın halihazırda nüfusu en büyük ülkeler olan en güçlü ülkelerin elleri arasında muhafaza edilmesi yönünde, yıllardan beri AB bünyesinde (özellikle de Alman CDU'den gelen) güçlü bir akım olduğunu vurgulayarak, "Türkiye ile birlikte, bu iki yüzlülük kalkmış olacaktır. Bu ülkenin üyelik perspektifi, demokratik planda ülkenin durumunu dikkate alacak olursak, çok kısa vadeli değil. Ama belli sayıda yasaları oylayarak, savaş zamanı hariç ölüm cezasını yasalarından kaldırarak, anayasasında değişiklikler yaparak bu ülkenin geliştiğine şahit oluyoruz. Giscard d'Estaing, gayet iyi temsil ettiği yukarıda bahsettiğim akım içinde mevcut olan tüm sebepleri bir araya getirip tartışma başlatmak istedi. Sorumsuzca alınmış bir inisiyatiftir. Yakınlaşma ve üyelik perspektifi içinde 40 yıldan beri süren ilişkiler olduğunu hatırlamalıyız. Türkiye, çok uzun zamandan beri Avrupa Konseyi'nin üyesidir" dedi.
GELİŞMELER SEKTEYE UĞRAMASIN Türkiye'nin AB'ye hemen girmesine karşı olduğunu söyleyen Wurtz, "Zira demokratik planda alınması gereken daha çok yol var. Ama süreç çok açık bir şekilde başlamıştır ve bu üyelik perspektifi etrafında Türkiye'de iç tartışma yapılmasını sağlamıştır. Demokratikleşme ve modernleşme taraftarları, bu perspektifi kendilerine dayanak olarak almışlardır. Bu yapılan gelişmeleri kırmaya kalkışmak çok ağır bir sorumluluktur. Bu hemen hemen, şu meşhur 'medeniyetler şokunu' beslemek demektir" diye konuştu.
AB'NİN SİYASİ ANLAMI
Fransa Komünist Partisi (PCF) lideri ve Avrupa Parlamentosu'ndaki Birleşik Sol Grubu'nun başkanı Francis Wurtz, AB'nin geleceğini şekillendirecek olan AB Konvansiyonu Başkanı Giscard d'Estaing'in aldığı inisiyatifin, Türkiye'deki ve AB'deki en kötü, en arkaik, en içine kapanık akımları güçlendirme tehlikesi taşıdığını vurgulayarak, "Bunu bir de coğrafya adına yaptığını ileri sürmek, kabul edilebilir bir sebep değildir. Avrupa Birliği'nin siyasi bir anlamı olmalıdır ve bu anlam dahilinde de hedeflenen amaçlar, küreselleşmede genişlemiş bir Avrupa'nın ışığından başka kurallar, başka değerler oluşturup oynanmak istenen rol belirlenmelidir. Medeniyetler, bu alanda (kelimenin olumlu anlamından hareketle söylüyorum) meydan okumalıdır" dedi.
ORDUNUN ROLÜ Wurtz, halihazırda Ankara'nın AB üyeliği önündeki başlıca engellerle ilgili olarak da şunları kaydetti: "Türkiye'de ordu, bizim demokrasi anlayışımıza tamamen ters düşen bir rol oynuyor. Kişisel özgürlükler, ifade özgürlüğü, Kürt sorununun idare ediliş tarzı, 35 bin kadar Türk askerinin işgal ettiği Kıbrıs meselesi, Ermeni soykırımına değinildiği zaman gösterilen sert tepki, benim gözümde, bugün müzakerelerin açılışı için kesin engel oluşturuyor. Zaten Türkiye'deki demokratik güçler de buna katılıyor. Mücadelelerini sürdürmek için üyelik perspektifini ve Türk Devleti'nin demokrasiye aykırı düşen ve otoriter karakterinin oluşturduğu engeli kullanıyorlar."