Nasıl gitti Konya’ya Fenerbahçe?.. Debdebe, ihtişam, ala-i vala ile…Yavuz Sultan Selim doğu seferine çıkıyor sanki!
Oysa çok riskliydi. Zafer garanti değildi. Bu yılın en formda takımıydı Konyaspor.
Demek ki, amaç “saltanatı” göze sokarak biraz daha motivasyon sağlamaktı.
“Büyük” olduğuna önce kendi adamlarını inandırarak…
"ŞAİBELİ İLK GOLLE..."
Nasıl kaybetti maçı Fenerbahçe?..
Volkan dışında herkesin “yarım porsiyon” oynadığını, teknik direktör Pereira’nın “akut” ve “kronik” saçmalıklarını bir tarafa koyun; “şaibeli” ilk golle geri düşüp toparlamakta zorlanarak değil mi?
Peki… O başkan olduğunda emekleyen bebelerin askere gittiği Türkiye’de Aziz Yıldırım’ın böyle durumlardaki tepkisini bilmeyen var mı?
Yakar ortalığı. Asar hakemi. Medyaya, Federasyona, MHK’ye hatta otoparktaki görevliye bile Allah yarattı demez, tropik fırtına gibi patlar normalde.
Hadi o olmadı; Mahmut Uslu bırakmaz kutsal görevi.
"BU İŞTEN ÜMİDİNİ KESTİ GALİBA!"
Ama uçakta kendi futbolcularıyla, teknik direktörüyle bile konuşmadı Fenerbahçe’nin reisi ve yardımcısı.
Zaten epeydir konuşmuyorlardı. Keskin sirke küpte değil buzluktaydı.
Neden, niçin, nasıl?
Yoruma ihtiyaç vardı.
İşte tam bu sırada Fenerbahçe’nin Konya’ya kaybedip geri dönmesi üzerine ekrandan bir cümle duydum “pes” dedim:
“Aziz Yıldırım’ın hiç tepkisini görmedik, o da bu işten ümidini kesti galiba”!
"KANSEROJEN ŞÜPHESİ"
Evet, ben de medya denilen organizmanın hücrelerinden biriyim… Ama zaman zaman “kanserojen” olup olmadığımız hakkında ciddi şüphelere kapılıyorum.
Bırakın şampiyonluk kaybetmeyi, tavlada şeş kapısını bile kaybetse sinirlenen ve karşısındakini ezmek için hiçbir hamleden çekinmeyen Aziz Yıldırım, tarihinin “en kıymetli” takımını kurmuş Fenerbahçe’nin avucundaki şampiyonluk kuşu uçarken, üstelik Konya maçında “bahaneye uygun” bariz bir hata varken “susma hakkını” kullanıyorsa, sebebi “ümitsizlik” olabilir mi?
En ümitsiz durumlarda bile dikleşmekten çekinmeyen Başkan’ın tavrına yorum gerekiyorsa, nasıl eşyanın tabiatına aykırı bir yerden başlayabilirdi yorumcu denilen “kanaat önderleri”?
"YAZILANLARI OKUYUN BARİ!"
Yahu, hiç fikriniz yoksa, düşünmek de zor geliyorsa, yazılanları okuyun bari!
Kaç kere altını çizdik Fenerbahçe’deki görece fair-playin.
Memleketin içinde bulunduğu ahval ve şeraitin gereği, bir gerilim unsuru da futbol olmasın diye suskunluğa büründüklerini kaç kere yazdık.
Bravo dedik. Kutladık.
Fena mı yapıyorlar yani? Ortalığı yangın yerine çevirseler, Beşiktaş’ın stadını bile ikinci plana itecek gerginlikler yaratsalar, rakiplerin kimyasını bozmaya çalışsalar daha mı iyi?
"KONUŞ Kİ, KONUŞALIM!.."
İşin en vahimi nedir biliyor musunuz?
Bu cümleleri kuran yorumcu meslektaşlarımın bal gibi farkında olmaları “Aziz Yıldırım sessizliği” sebebinin!..
Ve için için tam tersini istemeleri.
“Konuş Aziz Yıldırım” demeleri. “Konuş ki, konuşalım”!..
Yukarıda yazdığım gibi, salaklığı göze alan bir masumiyet ambalajında tahrik etmeleri Aziz Yıldırım’ı.
"ORADA FİLM KOPUYOR BENDE"
Konuşsun, konu çıksın, reyting artsın.
Olabilir... Bu da fikir özgürlükleri içinde değerlendirilir.
Lakin aynı şahıslar, konuşan yöneticilerin her kelimesini tepe tepe kullandıktan sonra bir de onları “çok konuştukları için” kınayıp, “futboldaki huzuru bozan şahıslar” olarak itham etmiyorlar mı; orada film kopuyor bende.
Perhiz niyettir, lahana turşusu lezzet... Sonuçta bozmak için bile bir prensibe sahip olması lazım insanın.
Yorumcunun öz disiplinlisi makbul olmalı, sosyal medya ipoteklisi değil.