‘AYLA’ ismiyle sinemaya uyarlanan Koreli Kim Eunja ile Astsubay Süleyman Dilbirliği’nin hikâyesinin bir benzeri daha ortaya çıktı. Kore Savaşı’nda kahramanca görev yapan Yüzbaşı Süleyman Pulat, Kuzey Kore ve Çinli askerler tarafından işgal edilen bir köyde, karlar içinde donmak üzere olan bir kız çocuğu buldu. Pulat, 8 yaşındaki Ço Min Ja isimli çocuğu, Türk askerlerinin kaldığı birliğe götürüp tedavi ettirdi. Karnı doyurulan küçük kıza battaniyeden kıyafet dikildi, saçları tıraş edildi.
FOTOĞRAFLARI POSTA PULUNA BASILDI
Gazete Habertürk'ten Soner Özcan'ın haberine göre küçük kıza ‘Seul’ ismini veren Pulat, Koreli çocuğa 8 ay babalık yaptı. Türkçe öğrenen Seul, Türk birliğinin neşesi haline geldi. Yüzbaşı Pulat’ın deyimiyle ‘evli askerler onu çocuğu, bekârlar kardeşi yerine koyup’ sevdi. Seul ile Süleyman Yüzbaşı’nın Kore’de çekilen fotoğrafı, 1952 yılında Amerika’da yayınlanan Life Dergisi’nde “Koreli çocuk ile Türk askerin merhameti” başlığıyla kapak oldu. Fotoğraf ayrıca Türkiye’de Kore Savaşı anısına basılan posta pulunda kullanıldı.
Min Ja ile Süleyman Pulat’ın bu fotoğrafları ‘anı pulu’ oldu
Süleyman Pulat’ın Kore Savaşı’ndaki görevi, 1953’te sona erdi. Yüzbaşı Pulat, Süleyman Dilbirliği’nin ‘Ayla’yı Türkiye’ye getirmek isteği gibi Min Ja’yla yurda dönmek istedi; yetkililere başvurdu ancak bürokrasi engelini aşamadı. Min Ja’yı, Türk birliği tarafından açılan ve savaşta ailesini kaybeden Koreli çocukların kaldığı Ankara Okulu’na teslim eden Pulat, kızı gibi sevdiği Seul’dan ayrılmak zorunda kaldı. Ayrılırken gözyaşlarına hâkim olamayan ve defalarca birbirine sarılan ikili, askerleri de ağlattı.
BİR DAHA GÖREMEDEN HAYATINI KAYBETTİ
Türkiye’ye döndükten sonra Seul ile ilgilenmeye devam eden Pulat, Kore’deki askerler aracılığıyla Seul’e yiyecek ve kıyafet yardımı yapmaya devam etti, ancak ikilinin iletişimi bir süre sonra koptu. Yüzbaşı Pulat, ilerleyen yıllarda Seul’e ulaşmayı denedi fakat Ankara Okulu’nda çıkan yangında kayıtlar yandığı için küçük kızla ilgili hiçbir bilgiye ulaşamadı. Bu sırada kansere yakalanan Pulat, Seul’u bir daha göremeden hayatını kaybetti.
ÖLDÜĞÜNÜ ÖĞRENİNCE GÖZYAŞLARINI TUTAMADI
Savaşta babasını kaybeden Seul ise, Süleyman Pulat’ın yıkılan evlerine bıraktığı not sayesinde annesine kavuştu. “Ben yaşıyorum. Türk askeri birliğindeyim” notunu gören komşuları, küçük kızı annesiyle buluşturdu. Aradan geçen yıllarda evlenen ve bir çocuğu olan Min Ja, 4 yıl önce Süleyman Yüzbaşı’yı bulmak için Kore ve Türk büyükelçiliklerine başvurdu. Min Ja, Türk Büyükelçiliği’nden “Baba” dediği Pulat’ın öldüğünü öğrenince gözyaşlarına hâkim olamadı.
TÜRKİYE’YE GELİP, EŞİNİ VE ÇOCUKLARINI ZİYARET ETTİ
Kendisini donmaktan kurtaran ve 8 ay babalık yapan Süleyman Pulat’a olan vefa borcunu ödemek isteyen Min Ja, Pulat’ın ailesiyle iletişime geçip oğluyla birlikte Ankara’ya geldi. Yüzbaşının mezarını ziyaret edip dua eden Min Ja, Pulat’ın eşi Emsal Pulat’ı ve çocuklarını ziyaret etti. Ziyaret sırasında duygu dolu anlar yaşandı. Süleyman Pulat ile çektirdikleri fotoğraflara tek tek bakıp okşayan Min Ja, Emsal Pulat’a sarılıp ağladı.
‘İNTERNETTEN SÜREKLİ GÖRÜŞÜYORUZ’
Şu an 73 yaşında olan Min Ja ile buluşmalarında duygu dolu anlar yaşadıklarını belirten Süleyman Pulat’ın torunu Avukat Onur Pulat, “Dedem döndükten sonra Seul’den çok bahsetti. Hatta günlüklerinde bile Seul’le ilgili notları duruyor. Yıllarca onu getirememenin üzüntüsünü yaşadı. Maalesef bir daha göremeden hayatını kaybetti. Buluşma sırasında hem Seul hem biz çok duygulandık. Artık sürekli görüşmeye devam ediyoruz. Bugüne kadar 3 kez Türkiye’ye geldi. İnternetten sürekli görüşüyoruz” dedi. Onur Pulat, Seul ile ilgili hatıraların da bulunduğu dedesinin günlüklerini kitap haline getireceklerini söyledi.
‘SEUL’Ü BULUŞUNU GÜNLÜĞÜNE DE YAZMIŞ
Yüzbaşı Süleyman Pulat, Kore Savaşı sırasında tuttuğu günlükte, Seul ile yaşadıklarını şöyle anlatıyor...
6 Ocak 1951
‘BEN DE ÇOCUK SAHİBİ OLMUŞTUM’
“Biraz geride parmaklarını saçlarının arasına sokmuş, kafası yerde bir çocuk onlardan şefkat dileniyordu. Çocuğun çıplak olan ayakları, yerdeki karların ve havanın soğukluğu ile mosmor olmuş, o küçük vücut tiril tiril titriyordu. Yüreklerim parça parça oldu. Hemen küçük için merhamet hislerim kabardı. Küçük çocuk aile efradını kaybederek oraya büzüşmüş, ateşi kendine arkadaş seçmiş. O hiç konuşmuyordu. Yalnızca manalı gözlerini yanan ateşin alevleri arasında gezdiriyordu. Hemen geri dönerek durumu tabur komutanına anlatarak çocuğu almak üzere müsaade istedim. Ve aldığım cevap üzerine Yarbay Şemsi Eralp ile beraber köprübaşına koştum. Geldiğimde çocuk aynı vaziyette, yerli yerinde hiçbir şeyden habersiz duruyordu. Onu bir kardeş muhabbeti ile kucakladık. Bu hareketimizi hiç yadırgamayarak bize itaat etti. Artık ben de çocuk sahibi olmuştum. Sessiz Müço yalnız benim değil bütün taburun malı olmuştu. Acıkmış olan Müço’nun karnı hemen doyuruldu. O önüne konanları bir daha bulamamak korkusu ile yiyor, artanları ceplerine yerleştiriyordu. Bir taraftan terzi, bulduğu battaniyeden ona ceket biçiyordu. Müço ise şimdiye kadar çektiklerini unutmuş bir durumda ortalığa tebessüm ediyordu. Şu anda Müço, jipin arkasında derin bir uykuya dalarak günlerin yorgunluğunu gideriyor. Müço bütün gece hiç uyanmadan uyudu.”
7 Ocak 1951
‘MÜÇO’NUN İSMİNİ SEUL KABUL ETTİK’
“Şu an Chonom’dayız. Bütün arkadaşlarla Müço’nun adını Seul olarak kabul ettik. Seul hayatından memnun, yukarıda tıraş oldu. Giydirildi, kuşatıldı. Bekârlar kardeşlerinin, evliler çocuklarının yerine onu koymaya başladı. Böylece Seul tüm tugayın sevgilisi oldu.”
**30 Ocak 1951
**
‘SEUL, ONU ALDIĞIM YERİ TANIDI’
Mevzi değiştirerek Ponchong-Vonni’ye (Seul’u bulduğum köprübaşı mevkii) hareket ettik. Seul şoför mahallinde neşeli olarak seyahatine devam ediyordu. Onu bulduğum köye yaklaştık. Köy harap olmuş, gecelediğimiz fabrika yanmıştı. Yollar eski faaliyetini kayıp etmiş, 10-15 aile çektikleri acılar ile civar köylere ilerliyordu. Seul’un rengi attı çünkü onu aldığım yeri tanıdı ve o feci günler muhakkak ki bir sinema şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu. Onu bulduğumuzda biz geri çekiliyor, o da düşman zulmünden kaçıyordu. Şimdi ise biz taarruzun verdiği neşe ile yürüyor, o da memleketi olan Seul dolaylarına yaklaşıyordu.”