Heyecan ve ürperticiyi aynı anda hissetmek korku filmlerinin en çekici yanlarını oluşturuyor. Korku filmleri korku yaratmanın yanında aynı zamanda korkuyu serbest bırakır. Fear in the Dark (1991) belgeseli için yapılan bir röportajda, ünlü yönetmen Wes Craven (Çığlık ve Elm Sokağı Kabusu filminin yönetmeni), bizi korkutan şeylerle olan ilişkimiz, arınma biçimimiz olabilir demişti. Gerçekten de uzmanlar, korku filmi izlemenin kişinin zihnini rahatlatabileceğini iddia ediyor.
California’daki Oaklee Psychotherapy’nin kurucusu Kurt Oaklee’ye göre korku, insanlara gerçek dünyadaki stresle daha iyi başa çıkmayı öğretiyor. Ona göre, stresli bir film sırasında kendimizi kasıtlı olarak endişe yaratan uyaranlara maruz bırakıyoruz. Bu ise günlük hayattaki stres ve korkuları yönetmemize yardımcı oluyor. Çünkü kontrollü bir ortamda stresörleri serbest bırakıyoruz.
Film yapımcısı Jonathan Barkan, kız kardeşi kanserle savaşırken korkuyla nasıl yüzleştiğini anlatıyor: “Kardeşime saldıran görünmez bir canavar olduğunu biliyordum. Korku o canavarla yüzleşmenin ve canavarı yenmek istemenin yolu oldu.” Uzmanlara göre korku filmi de tıpkı böyle bir etki yapıyor. Korku filmleri çoğu zaman bilinçaltındaki “canavarlarla” yüzleşmenize neden oluyor. Bu durum ise daha rahat hissetmenizle sonuçlanıyor.
Business Insider’a göre, 2020 yılının Mayıs ayında, koronavirüs pandemisinin zirve yaptığı bir dönemde, Movies Anywhere dijital film uygulamasında korku filmlerinin satışı bir önceki yıla göre %194 artış gösterdi. Küresel krizin ortasındaki bu artış, uzmanlara göre son derece mantıklı. Yüksek stresli dönemlerde insanların gerilim ve korku filmlerine odaklanması alışılmadık bir durum değil. Korku filmleri insanları odaklanmaya zorlar. Bu sırada endişeli benlik, dünyadaki tüm stres faktörlerinden uzaklaşır. O an ekrandaki korkunç canavar dışında hiçbir şeyin önemi yoktur.