Hayat normal akışında sürüp giderken, birden bire dünya tanımlayamadığı, hatta başa çıkamadığı bir virüsle karşı karşıya kaldı. Hem de en savunmasız, en beklenmedik zamanda… İnsanlar evlerine kapandı, işleriyle alakalı sorunlar yaşadı, farklı ihtiyaçlarla ilgili problemler oluştu ama en önemlisi, en temel ihtiyaçları olan hayatta kalma ihtiyaçları tehlikeye girdi. Ardından da ilişkiler etkilenmeye başladı. Peki, bu süreçte evlerine kapanan, aynı evin içinde hiç olmadığından daha uzun zaman geçiren bireylerin ilişkilerinde neler yaşanmaya başlandı? Koronavirüs evdeki ilişkileri nasıl etkiledi? DoktorTakvimi.com uzmanlarından Psikolojik Danışman Dilşah Özcan, bu süreçte yapılan araştırmalara bakıldığında kişilerin en çok korku, kaygı, tedirginlik, çaresizlik ve üzüntü duygularını yaşadıklarının tespit edildiğinin altını çizerek bu durumu da farklı ilişki tiplerini ortaya çıkardığını ifade ediyor.
Korkunun, tedirginliğin ve endişenin baskın olduğu “kontrollü gerginler ve endişeli çiftlerde” üzüntü duygusu ön plana çıktığını anlatan Psk. Dan. Dilşah Özcan, bu kişilerin yaşanılanları üzüntüyle karşılayıp zaman zaman kontrollerini kaybederek panik haliyle hareket ettiklerini belirtiyor. Kah dengeli kah endişeli davranmaya çalışan “kırılgan ruhsal denge”ye sahip çiftlerin ilişkilerinde bir uçtan bir uca savrulabildiklerini söyleyen Psk. Dan. Özcan, şöyle devam ediyor: “Bu çiftler kimi zaman birbirlerinin boğarken kimi zaman da birbirlerine sımsıkı sarılarak destek olmaya çalıştı. Ruhsal dengesizliğin en dibini yaşayarak, bir uçtan öteki uca giderken, geçişlerin verdiği dalgalanmalarda yoruldular, yıprandılar. Alınan tedbirleri sakinlikle karşılayan, yetkililerin belirttiği önlemlere uyan, gündelik hayatlarının ritmini neredeyse bozmayan “tedbirli sakin çiftler” ise bu süreçte duygularını daha iyi regüle edip, ilişkilerinde sakin ve stabil kalabilmeyi başarabildi.”
Elbette bu dönemde yaşanan duygu durumları karşında kişilerin tepkileri farklı olduğu gibi ilişkilerdeki çeşitlilik de farklılık gösteriyor. Ancak burada önemli olanın yıpranan ve hatta zarar gören ilişkilerin korunması ve canlı tutulması olduğunun altını çizen Psk. Dan. Dilşah Özcan, bunun için atılması gereken ilk adımın çiftlerin birbirlerine duygusal anlamda alan açması olduğuna dikkat çekiyor. Duygusal alan açmanın ilişkinin öğeleri içinde yer alan, kişiler arasında oluşan duygu, düşünce ve güç üçgeninde doğru mesaj iletiminin sağlamasından ve kişilerin birbirlerinin ihtiyaçlarını anlayarak karşılayabilmelerinden geçtiğini belirten Psk. Dan. Özcan, “Çiftler birbirlerinin ihtiyaçlarına karşı duyarlı davrandıklarında, ilişkileri ve ihtiyaçları içerisinde verilen mesajları doğru okuduklarında uyumlu bireyler olabilir” diyor.
Sağlıklı iletişimin ilk adımının ilişkiler arasındaki güç dengesinin oluşturduğu eşitliği hedeflemek ve kişilerin ben, sen ve biz olabilme üçgeninde kendilerine yaşam olanı oluşturabilmesi olduğunu anlatan Psk. Dan. Dilşah Özcan, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Aynı evin içinde sürekli vakit geçirildiğinde tahammülün sınırları zorlanabiliyor. Bu çerçevede kişilerin aynı evde farklı alanlarda, farklı aktivitelerle uğraşması bile ilişkilerin canlı kalmasını ve çiftlerde biz alanından, ben olma alanına geçişi sağlar. Yani birey daraldığı ortamda kendine açtığı alanla, nefes alabilecek, gündemin getirdiği içe dönme sürecini yaşayarak rahatlayabilir. Karantina günlerinin getirdiği zorlayıcı sistemde her bireyin tek, özel, biricik olduğunu düşünerek, yaşadığı her acıyı, her duyguyu kabul etmesi, hissettiği durum, duygu, düşüncelere empatik anlayışla yaklaşarak, sabrı ve şükrü bol bol kullanmak bu zor günlerde çiftlere önemli kaynak oluşturur. Kısacası karantina günlerinde ben, sen, biz olmada ilişkiye en iyi gelen ne ise ruh sağlığımızı korur.”