Deniz Adakokusu / Mynet Haber
Eric Ruiz’in kaleme aldığı makalede gerçekten çok ilginç fikirler bulunuyor.
“Gençliğimde Brezilya’da yaşıyordum ve Amerikalı dostlarımla bir otelde kalıyorduk. Bir gün yatakların etrafında bazı böcekler gördük. Odanın içinde inanılmaz bir panik başladı. Amerikalı dostlarımın nasıl çığlıklar atarak kaçtıklarını unutamıyorum. Ben heyecanlanmadım, genel olarak Brezilya’da birçok böcek bulunur, plajda, okulda, evlerde ve otellerde. Bu benim zaten alışmış olduğum bir durumdu. Beni o duruma kolay bir şekilde adapte olmamı sağlayan durum aslında iyimserliğim veya her şeye pozitif bakmam değil, zaten kötü duruma alışmış olmam ve olası kötü durumlara hazırlıklı olmamdı.”
2009 yılında yayınlanan İyi Bir Yaşama Doğru - Antik Stoa Felsefesi kitabında da anlatıldığı üzere, stoacılık aslında acıya dayanıklı olarak zorlukların üstesinden gelme temellerine dayanıyor.
Stoa Okulu ismi de verilen bu felsefe Kıbrıslı filozof Zenon’un kurduğu bir sistem ve Helenistik felsefenin de en önemli akımlarından biri.
Stoacılar, mutluluğu çok önemsiyor ve insanın temel amacının mutluluk olması gerektiğini söylüyor. Mutluluğa ulaşmak için ise, doğaya uygun şartları kendi içinde yaratıp yaşamak gerekiyor. Ayrıca mutluluğun dış koşullara bağlı olmamasını da savunuyorlar.
Diogenes Laertios’a göre “stoalılar mantık eğitiminin zorunlu olduğunu ileri sürerler; çünkü mantık diğer tek tek erdemleri içine alan bir erdemdir; mantık bilmeyen bir insan yanlış çıkarımlardan kaçınamaz; mantık bilge bir insana doğruyu yanlıştan ayırt etme özelliği kazandırır.”
İyi Bir Yaşama Doğru - Antik Stoa Felsefesi yazarı William Irvine, gerçek mutluluğa ulaşmanın yolunun, halihazırda sahip olduğumuz şeyleri istemek olduğunu söylüyor. İşiniz olmadığını düşünün. Zorunluluklarınız olmadığını düşünün. Şu an için hayatınızda olan ve işinizde kazandıklarınız ile almadığınız birçok şey size nasıl da daha değerli gelecektir? Bu mantığın özünde işi-gücü bırakıp münzevi bir hayata çekilmek yok ancak o seçeneği düşünerek şu anki değerlerinize sahip çıkmak var.
Gary Klein, 2007 yılında Harvard Busines Review’da yazdığı bir yazıda iş dünyasında kötümserliğin nasıl sonuç verebileceğini açıklıyor.
Bir projeyi ekibine anlatan proje lideri, öncelikle birkaç çalışma istiyor. Çalışmaları aldıktan sonra hiçbirinin işe yaramadığını ve bu konuda başarısız olduklarını çalışanlarına söylüyor. Daha sonra ekstra vakit olduğunu ve zaten başaramadıkları halde isterlerse yeni fikirler bulabileceklerini açıklıyor. Kötümser olarak projeye başlayan ekip, gerçekten çok iyi işler çıkarıyor. Bu işlerin temelinde, zaten başaramadıkları için normalde öne sürmeyecekleri, önyargısız fikirleri ortaya dökmek. Aslında kaybedecek hiçbir şeyi olmadan davranmak da diyebiliriz.
Eğer kötü durumlara alışkınsanız, daha kötülerini yaşadığınızda çok fazla etkilenmiyorsunuz. Bununla beraber durum o kadar kötü olmamasına rağmen biraz kötümser bakarsanız, bu size belki de iş dünyasında hiç aklınıza gelmeyecek fikirler ve projeler sunabilir.