50-60 yaş aralığı dikkate alındığında toplumun yaklaşık yüzde 54’ünün hipertansiyon, yüzde 20’sinin ise kronik böbrek hastalığından muzdarip olduğunu dile getiren Prof. Dr. Sedat Üstündağ, “Covid-19 infeksiyonunda şu ana kadar ortaya konulmuş olan bilimsel veriler hastalığın ileri yaşta olanların yanı sıra kronik hastalığı olan bireylerde daha ağır seyrettiği yönünde. Öyleyse, sayıları hiç de az olmayan, genelde yaşları ileri olan hipertansiyon ve/veya kronik böbrek hastalığı olan vatandaşlarımız açısından hastalığa yakalanmamak toplumun geneline göre çok daha önemli, kişisel koruyucu önlemlerin titizlikle uygulanması da bu anlamda çok daha gerekli. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu önerileri güncellenene kadar evde kalmaya devam etmek, evden çıkmak zorunda kalınırsa çevredeki herkesi bu hastalığın taşıyıcısı olarak kabul edip mutlaka burnumuzu kapsayacak şekilde maske takmak, el hijyenine önem göstermek, kuşkulu her temastan sonra usulüne uygun olarak elleri sabunla yıkamak, gereken durumlarda el dezenfektanları kullanmak vazgeçilemez koruyucu önlemler. Sağlıklı uyku, dengeli beslenme, immün sistemi zaafa uğratacak zararlı alışkanlıkları terk etmek de elbette çok kritik. Kronik hastalığı bulunanlar için bir başka önemli konu; ateş, öksürük, boğaz ağrısı, nefes darlığı, koku/tat alamama gibi bu hastalıkta sık görülen bulgular ortaya çıktığında derhal 184 veya 112 numaralı telefonları arayarak yardım talep etmek. Hastalık ne kadar erken evrede yakalanabilirse tedavi başarısı da o kadar artıyor” dedi.
Kronik hastalar için hastalığa yakalanmamak kadar mevcut hastalıklarının kontrol altında olmasının da hayati önem taşıdığını vurgulayan Prof. Dr. Sedat Üstündağ, “Dünyayı kasıp kavuran bu enfeksiyon şu ana kadar yaklaşık 270 bine yakın can kaybına yol açtı. Evet, bu korkunç bir rakam, kabul edilebilecek bir sayı değil. Ancak unutmayalım ki dünyamız Covid-19 etkisi altında değilken de, dünya genelinde her yıl on milyon insan hipertansiyon ve komplikasyonları, beş milyon insan ise diyabet ve komplikasyonları nedeniyle yaşamını kaybediyordu. İlerlemiş kronik böbrek hastalarındaki yaşam kaybı oranı ise bazı malign hastalıklardan bile daha yüksek” dedi.
Yaşanılan zorlu süreçte kronik rahatsızlığı olan hastaların kendilerine önerilmiş diyet, yaşam biçimi ve tedavi kurallarına harfiyen uymaları, ölçme imkanları varsa usulüne uygun olarak evde kan basıncı, kan şekeri ölçümlerini yapmaları ve hastalıklarının kontrol altında olup olmadığını değerlendirmelerinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Sedat Üstündağ, “Bu anlamda eğer tuz kaybettiren bir hastalıkları yoksa hipertansiyon ve kronik böbrek hastalarına evde bulundukları bu dönemde de tuz tüketimine mutlak dikkat etmeyi tavsiye ediyorum. Biliyorsunuz böbreklerimiz bir günde en fazla 5 gram sofra tuzunu uzaklaştırabiliyorlar ama ülkemizde günlük diyetimizle bir günde ortalama 15 gram tuz tüketiyoruz. Tuzu aşırı tüketirsek kan basıncımız düzene girmez, kan basıncı kontrol altında değilse bu kez böbrek hastalığımız çok hızlı ilerleyebilir. Bu anlamda bir kez daha hatırlatmayı borç biliyorum. Tuz sadece tuzlukta bulunmaz, ince bir dilim ekmekte 200 mg, bazı peynirlerin 100 gramında 5 gram, parmesan peynirinin 100 gramında yaklaşık 20 gram tuz bulunur" diye konuştu.
"Kronik böbrek hastalığı veya hipertansiyonu olan hastalara önerim; lütfen, evde kaldığınız şu günlerde mümkün olduğunca işlenmemiş gıdaları tercih edin, yemek pişirirken veya sofrada tuz ilavesi yapmayın" diyen Üstündağ, şunları kaydetti:
"Tuz kısıtlaması dışında hekiminizin size önermiş olduğu diyet önerilerine bağlı kalın. Hareketsizlik toplumumuzun önemli bir zaafı. Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi öğretim üyelerinin gerçekleştirdiği multidisipliner bir çalışmada erişkin yaştaki bireylerin sadece yaklaşık %15 kadarının yeteri kadar fiziksel aktivite gerçekleştirdiği saptanmıştı. Öyleyse, hastalarımız için bir diğer önerim de hekimleri tarafından yasaklanmışlar dışında ev içi egzersizleri gerçekleştirmeye gayret etmeleri.”
Bilhassa sosyal medya yoluyla bilgi kirliliğinin oluşturulduğu bu süreçte hekimlerin ve konunun uzmanı kişilerin açıklamalarına dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Üstündağ, “Burada önemle vurgulamak istediğim bir konu da bazı grup tansiyon ilaçlarının bu hastalığa yakalanmayı kolaylaştırdığı yolunda sosyal medyada dolaşan bilgiler. Şu ana kadar ortaya çıkmış olan bilimsel veriler hipertansiyon, diyabet veya kronik böbrek hastalığı tedavisinde kullanılan hiçbir ilaç grubunun bu hastalığa yakalanmayı kolaylaştırdığını veya hastalığın daha ağır geçirilmesine yol açtığına dair bilgi ortaya koymamıştır. Hipertansiyonu olan hastalar için önerim eğer kan basıncınız kontrol altında ise kesinlikle tedavinizin şeklini değiştirmeyin. Kronik hastaların, hastanelere çok daha kolay ulaşabildikleri dönemlerde dahi kan basıncı ilaçları zorunlu bir hal ortaya çıkıp değiştirildiğinde, bazen aylarca kan basıncı kontrolünün tam sağlanamadığı ve hipertansiyon komplikasyonlarının daha sık ortaya çıktığı dönemler oluşmaktadır. Hekime ulaşımın daha kontrollü olduğu bu dönemde, bilimsel kanıtı olmadan yapılacak ilaç değişiklikleri geri dönüşü olmayan kayıplara yol açabilir. Lütfen kan basıncınız kontrol altında ise mevcut ilacınızı/ilaçlarınızı kullanmaya devam edin ve hekiminiz tarafından önerilmedikçe ilacınızı değiştirmeyin” dedi.
Salgınla mücadelede sosyal izolasyonun önemine vurgu yapan ve “Evde Kal” çağrısını yineleyen Prof. Dr. Sedat Üstündağ konuşmasını şu cümlelerle sonlandırdı: “Kronik hastalığı olanlara evlerinde kalmayı öneriyoruz, şikayet olmadan sadece olağan kontroller için evden çıkmalarını önermiyoruz. Ancak bu öneri yeni gelişen, var olan şikayetlerin ağırlaştığı ve acil durumları kapsamıyor. Böyle durumlarda, kronik hastalığı olanların şikayetlerinin niteliğine göre 112’den yardım istemesi, gerekirse kendi imkanlarıyla ama mutlaka kişisel koruyucu önlemlerini alarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları gereklidir. Bilinmelidir ki, tüm hastanelerde hastaların güvenliğini sağlayacak önlemler alınmış durumdadır. Yalnız, her koşulda evden dışarı çıkmak zorunda kaldığında, kişinin kendi dışındaki her bireyi sağlık çalışanı olsalar dahi Covid-19 taşıyıcısı kabul edip kişisel koruyucu önlemlerden, maskeyi usulüne uygun kullanmaktan, kişisel mesafeyi korumaktan vazgeçmemesi önemlidir. İçinde bulunduğumuz günleri el birliği ile kişisel izolasyon kurallarına uyarak bir an önce atlatabilmek dileğiyle.” (DHA)