Aile içi şiddetle mücadele konusundaki Avrupa Sözleşmesi’nin mimarı olan Boer-Buquicchio, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le görüştü. “Kürtaj yasaklanıp nüfus artırılmaz” diyen Boer-Buquicchio’nun mesajları şöyle:
**Kadın ve çocuk pembe konu değil**
Kadına karşı şiddet ve ayrımcılıkla mücadele ve çocuk istismarı konularını Avrupa Konseyi gündeminin ana başlıkları arasına sokmayı nasıl başardınız?
İlk göreve geldiğimde bu konular ‘pembe’ olarak görülüyordu. Erkek meslektaşlarımın fazla ilgilenmek istemediği alanlardı. Hükümetlerde çoğunluk hâlâ erkeklerde olsa da bu alanlarda yasal düzenleme yapmaları yönünde dikkatlerini çekmeyi başardık. Aslında kadın meseleleri ile çocuk meselelerini de karıştırmak istemiyorum. Çünkü ikisini bir arada ele almak demek o tuzağa düşmek demek. Yani sanki çocukların konuları kadınların işidir. Hayır çocukların konuları herkesi, herkesten önce kendilerini ilgilendirir. Çocuklar mini insan hakları olan mini insanlar değildir. Eminim ki Avrupa Konseyi bu konularda benim mirasımı devam ettirecek.
Üzerinde çalıştığınız dosyalarda Türkiye oldukça sorunlu bir ülke. Hükümetin tavrını nasıl buluyorsunuz?
Ziyaretim sırasında Fatma Şahin ve Sadullah Ergin ile ikili görüşmeler yaptım. Fatma Şahin’in erkek bakanları teşvik etme konusunda ne kadar yoğun çaba sarf ettiğini biliyorum. Bakan Ergin de toplumsal farkındalığın artırılmasına yönelik bütün önerilerimize sıcak yaklaştı. Cinsiyetler arasındaki ayrımcılığın ve aile için şiddetin kötü birşey olduğu çocuklar çok küçükken öğretilmeye başlamalı. Bakan Ergin de, bu eğitimin ilkokulda verilmesi konusunda olumlu. Beklediğimiz doğrultuda siyasi irade var ve bunu önemsiyorum.
**Kadınların mutlaka söz hakkı olmalı**
Başbakan Erdoğan’ın çıkışıyla ülkemizde kürtajın yasaklanması ihtimali gündeme geldi. Avrupa Konseyi bu tartışmada nerede duruyor?
Avrupa Konseyi’nin kürtaj konusunda bir tutumu yok. Bu iş ulusal yasaların inisiyatifine bırakılmıştır. Ancak benim şahsi fikrime göre bir kadın olarak kendi bedenimin hakimi benim. Bir kadının bedenine ne yapılacağı, kendisinden başka hiç kimsenin karar verebileceği bir konu değildir. Elbette bir noktadan sonra 2 candan bahsediyoruz ve bu her yerde etik bir tartışma. Kürtajın yasal süresi Avrupa ülkelerinde 10-12 hafta arasındadır. Türkiye’deki tartışma henüz yasalaşma noktasında değil ama tartışılan şey mevcut yasal pozisyondan geriye gitmek demek. Milyonlarca kadını etkileyecek bir karardan söz ediyoruz ve doğal olarak kadınların söz hakkı olmalı. Bu konuda sivil toplumun görüşlerinin dikkate alınması gerektiğini görüştüğüm bakanlara da söyledim.
**Parası olmayan merdiven altına**
Avrupa Konseyi’nin resmi bir tutumu olmasa da siz yasağa karşısınız.
Hiçbir kadın kürtaj olmaktan mutlu olmaz ve kürtajdan yana değildir. Kürtaj bir travmadır ve son çaredir. O nedenle de zaten zor olan bu konuda hükümetin baskıcı önlemler almasını istemeyiz. Eğer hükümet kadınları çocuk yapma yönünde teşvik etmek istiyorsa bunun önlemlerini almalı. Kadınların çocuk yapmak isteyeceği ekonomik ve fiziki şartları iyileştirmeli. Yani ‘Kürtajı yasaklıyorum’ demek yerine ‘Size çocuk yapmanızı teşvik edecek ortam yaratacağım’ mesajı vermeli. Bu mesaj negatif değil pozitif yollarla verilirse sonuç daha iyi olur. Çünkü kürtajı yasaklarsanız daha az kadın kürtaj olmayacak. Sadece şu olacak; parası olanlar yurtdışına gidip kürtaj olacak, olmayanlar merdiven altlarında. Sonuçta annelerin ve gelecekteki bebeklerin hayatlarını riske atmış olacaksınız. Kürtajı yasaklayarak nüfusunuzu arttıramazsınız.
- Siz kadının bedeni üzerindeki haklarından bahsediyorsunuz ama Başbakan ‘Cenin artık senin değildir’ diyor.
Cenin taşıdığı sürece anneye aittir. Belli bir noktadan sonra kendisine ait bir yaşamı var elbette. Ama bunun ne zaman olduğuna kim karar verebilir ki? Bir kadın olarak bedenime ne yapacağıma hiçbir politikacı, dini otorite ya da yasa yapıcı karar veremez.
**Kadın üreme makinesi değil**
Sağlık Bakanı’nın tecavüz sonucu hamile kalan bir kadının doğuracağı bebeğe devletin bakabileceği yönündeki açıklamasını nasıl değerlendirdiniz?
Kadını bir üreme makinesi gibi gören bu yaklaşım çok yanlış. Anne olmak, aile olmak çocuğu doğurmak kadar sağlıklı bir ortamda yetiştirmek demektir.
**Sesinizin duyulduğuna emin olana kadar devam**
Sokağa dökülen kadınlara mesajınız nedir?
Seslerinin duyulduğundan emin olana kadar ses çıkartmaya devam etsinler. Ama bir yandan da siyasetin kenarında kalmak yerine karar vericiler arasına girmek için hırslansınlar. Ne yazık ki ülkenizde çok az kadın siyasetin parçası. Türkiye’deki kadınlar aktif siyasetin içinde daha büyük roller almak için mücadele etmeli.
**Yeniden yargılamada Öcalan’ı by-pass**
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iki konuda Türkiye’ye sabrı tükeniyor. Ya da sabrı tükeniyor demeyelim de Türkiye’ye baskı artacak diyelim. Mahkeme’nin Ülke ve Güneş kararları yeniden yargılanma yapılmasını gerektiriyor. Dava dosyaları yeniden açılmalı. Türkiye açısından Öcalan çekincesi vardı. Türk yetkililer yasada genel düzenleme yapılırsa Öcalan’ın da yeniden yargılanmasının da önünün açılabileceği endişesiyle isteksizdi. Ama Adalet Bakanı Ergin ile yaptığım görüşmede bu siyasi ve teknik sorunu aşacak bir formül bulduklarını öğrendim. Bizim için önemli olan beklediğimiz yasal değişikliğin ekim ayına kadar yapılması. Türkiye’nin zamanında bu taahhüdü yerine getirebileceğine ikna oldum.