Pozisyonunuz her ne olursa olsun, popüler işe alım vaatlerinde zirveye oynayan bir yalandır bu: "Önün çok açık!". Şirket Ceo'su da dahil olmak üzere ağzınızın suyunu akıtan pek çok pozisyon, elini uzatsan tutacakmışsın gibi anlatılır. Sanki diğer şirketlerin aynısının laciverdi değilmiş gibi, bu şirkette birilerinin sevgilisi/metresi/konu komşu akrabası olmadan yükselmek mümkündür. İş sizde bitiyordur. Önünüz zaten açık. Azcık depoyu fulleyip gazlayıverseniz, Ceo koltuğu kaçınılmaz olarak gelecektir. Derler. Yerlerse.
Ha yenmiyor mu? Ohoo afiyetle. Lakin sonu acı, mideye oturması var çünkü. Zira önüm açık diye girdiğiniz pozisyonda, sizi unutmaları ve sizin de o pozisyonda örümcek tutmanız muhtemel. "Madem önüm açık, ben şöyle Ceo'ya doğru yürüyeyim" derseniz de, ortalıkta 'ben Napolyon'um' diye dolaşan deli muamelesi görebilir, insan kaynakları tarafından alınan paça boyunuz elinize verilebilir.
Kurumsal hayatın 'sınırsız erişim özgürlüğü' yalanına göre, bahsi geçen iş yeri son derece arkadaş canlısı ve sıcaktır. "Odamın kapısı hep açık" der mesela müstakbel patronunuz. Derdinizi, tasanızı, eleminizi, kederinizi paylaşmak için nasıl da can atıyorlar(!) baksanıza. Hem ekip ruhu önemli, aslolan kaynaşmak, ekip ile uyuşmak, müşterekte buluşmak. Öyle değil mi ama?
Kurumsal hayatın popüler yalanlarından biri de, çalışma saatlerine ilişkin yapılan serbest atışlardır. Her 5 işverenden 5'inin de yanlış anladığı 'esnek çalışma saatleri', müstakbel çalışana bir İspanyol siestası edasıyla aktarılır. "Çalışma saatleri mi? Burası devlet dairesi mi canım? Biz sizin verimli çalışmanız için..." diye başlayan mesai güzellemesi, Einstein'nın izafiyet teorisine şapka çıkartır.
Garibim ne denli özgür ve anlayışlı bir şirkete geldiğini düşündüğü vakit, ilk tokadı insan kaynaklarının soğuk ve mesafeli mailiyle yer: Tam 3 dakika geç kalınmıştır. "Lan yoksa şirket en acilinden kamulaştırıldı da benim mi haberim yok?" diye düşünürken, kurumsal hayatın gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalınır. İşe alım sürecindeki yaratıcı ve özgür bırakan iş yeri serabı, dev bir kaktüse dönüşmüş; çölde kutup ayısı ile baş başa kalınmıştır artık. Geçmiş olsun.
Oldu da, kişisel Maastricht kriterlerinizin altında bir maaşa razı olarak işe başladınız. O vakit, "Şimdi bir başla da, üç vakte kadar revize yaparız" şeklindeki kurumsal yalanı da mutlaka duyarsınız. İşte o bahsi geçen 'üç vakit', siz işe giriştikten sonra ufuk çizgisi halini alır. Yani siz maaş düzeltmesi alacağınız vadedilen zamana yaklaştıkça aslında uzaklaşırsınız. 3 aya kadar alacağınız düzeltme, yaz mevsimi sonuna; 6 aya alacağınız terfi yıl sonuna yayılabilir.
İtiraz etmeniz halinde de patronunuzun argümanı hazırdır: "Sana garanti vermedik ki" der ve işin içinden sıyrılıverir. Olayı büyütüp sendikal harekete devşirme tehlikeniz ortaya çıkarsa da, 'X'i o pozisyondan alabiliriz' ya da 'Y'nin emekliliği yaklaştı' denilerek gazınız alınmaya çalışılabilir. Pozisyondan alınmasını beklediğiniz X'in torpili Stratosfer kadar yükseklerde olabilir. Yahut emekliliği beklenen Y, gerçekte hepinizi gömebilir.
Bu oyunlara gelmeyin.