Bütün kanatlı hayvanların enfeksiyon için risk altında olduğunu belirten uzmanlar, "Özellikle hayvanların sıkı temas içinde yaşadığı kümes hayvancılığında virüs çok kolay olarak yayılabilmekte ve kısa süre içinde kümes hayvanları arasında salgına neden olabilmektedir. Kuşlarda hastalık iki şekilde görülür. Hastalığın bir şekli orta derecede şiddetle atlatılan; tüylerde kırışıklık ve yumurtlamada azalma olarak kendini gösterir. Hastalığın diğer formu ise ağır patojen özelliğe sahip virüsle görülen şeklidir ki oldukça öldürücüdür. Bu virüse yakalanan bütün kuşlar genelde hastalık etkilerinin görüldüğü ilk gün ölür. Bu hastalık şekli ilk olarak 1978 yılında İtalya'da tespit edildi.
Uzmanlar, en önemli kontrol önleminin, hastalıklı ya da virüse maruz kalmış/kalmış olma ihtimali olan hayvanı mümkün olduğu kadar hızlı itlaf etmek olduğunu belirtiyor. İtlaf edilmiş hayvanların mutlaka uygun şekilde gömülmesi gerektiğinin altını çizen uzmanlar, itlaf edilmiş hayvanların kireçlenerek yeterli derinliğe gömülmesinin önemini vurguluyor. Uzmanlara göre, çiftliklerin karantinaya alınması ve çok dikkatli dezenfeksiyon uygulanması gerekir. Virüs ısıyla ve (56 derecede 3 saat yada 60 derecede 30 dakika bekletildiğinde ölür) iyot içeren dezenfektanlarla öldürülebileceğine dikkat çeken uzmanlar, "Virüs, bulaştığı hayvan gübresinde soğuk havada 3 haftaya kadar canlı kalabilir. Virüs suda 22 derecelik ısıda 4 günden fazla canlı kalabilirken 0 derecede ise 30 gün canlı kalabilir. Ağır patojen özelliğe sahip virüs barındıran hayvan dışkısının 1 gramı 1 milyon kanatlı hayvana hastalık bulaştırabilir. Hastalığı kapmış olan kümes hayvanlarının hareketlerinin kısıtlanması (özellikle şehirler ve ülkelerarası hareketler) ve kontrol altında tutulması diğer kontrol önlemlerinden biridir" diyor.
Kuş gribi salgını; özellikle ağır patojen olan şekli, kümes hayvancılığı ve çiftçiler için oldukça zarar vericidir. Mesela 1983-1984 yıllarında ağır patojen virüsle Pensilvanya'da ortaya çıkan bir salgın 17 milyon kümes hayvanın telef olmasına yol açmış ve Amerikan ekonomisine verdiği zarar yaklaşık olarak 65 milyon dolar olmuştur. Bu ekonomik sonuçlar gelişmekte olan ülkelerdeki yükselen kümes hayvancılığına zarar vermekte ve bu şekilde geçimini sağlayan aileleri de önemli derecede etkilemektedir.
Salgının ülkenin tamamına yayılmasının, kontrolü büyük ölçüde zorlaştıracağını kaydeden uzmanlar, "Mesela 1992 yılında Meksika'da görülen salgın, 1995 yılına kadar tam olarak kontrol altına alınamamıştır. Bu gerçeklerden hareketle herhangi bir salgın tespiti ya da şüphesi varlığında devlet otoritelerinin mümkün olan en kısa sürede sorumluluğu üstelenmeleri, acil eylem planları geliştirmeleri ve salgını kontrol altına almaları gerekir. Ülke içinde hastalık bir çiftlikten diğerine ya da bir kümesten diğerine oldukça kolay bulaşabilir.
Kanatlı hayvanların dışkılarında ve virüsle bulaşmış tozlarda çok sayıda virüs vardır. Havayla yayılan virüs solunduğu zaman enfeksiyona sebep olabilir. Bu sayede o havayı soluyan bütün kanatlı hayvanlar hastalığı kapar ve hastalığı bulaştırabilir. Virüsle kirlenmiş olan malzemeler; araçlar, yemler, kafesler, örtüler-özellikle ayakkabılar- virüsü bir çiftlikten diğerine taşıyabilir. Enfekte hayvanların, ayakları ve gövdeleri de virüs taşınması konusunda dikkat edilmesi gereken yerlerdir. Hastalığın yayılmasında, mekanik vektör görevi gören kemirgenler de etkili olabilir. Enfekte vahşi kuşların dışkıları, hem kanatlı hayvan ticareti yapılan hem de kümes hayvancılığı yapılan yerlerde hastalığın yayılması için oldukça etkin rol oynar.
Eğer ev hayvanları serbestçe dolaşabiliyorlarsa hastalığın vahşi kuşlardan ev hayvanlarına geçme ihtimali oldukça yüksektir. Özellikle eğer ev hayvanlarıyla vahşi kuşlar ortak su kaynağını kullanıyorlarsa, virüs taşıyan vahşi kuş dışkıları bulaşmış su kaynaklarından beslenen ev hayvanlarının hastalığı kapması kaçınılmazdır. Diğer bir hastalık yayılma kaynağı ise sağlıksız koşullarda canlı hayvan satılan yerlerdir" açıklamasında bulunuyor.
Uzmanlar, hastalığın bir ülkeden diğer ülkeye canlı kümes hayvanı ticaretiyle yapılabileceği uyarısında bulunuyor. Göçebe kuşlar, yabani su kuşları, deniz kuşları ve kara kuşlarının hastalığı bir ülkeden diğerine taşıyabildiğinin altını çizen uzmanlar, "Bu kuşlar uzun mesafeli göç edebildikleri için çok uzaklardaki ülkelere bile virüsü taşıyabilir. Özellikle yabani su ördekleri hastalığa karşı dirençli oldukları için virüsü taşıdıkları ve başka kanatlı hayvanlara bulaştırdıkları halde hasta oldukları anlaşılmadığından tanınamazlar ve birçok kanatlı hayvana hastalığı bulaştırabilirler. Evcil ördekler, kazlar, hindiler ve diğer kanatlı hayvan türleri öldürücü olabilen virüsü kapabilir ve bulaştırabilirler" ifadelerini kullanıyor.
Uzmanlar, hızlı yayılan bu ağır patojen virüsün aynı zamanda birkaç ülkede görüldüğünü hatırlatarak, "2003 Kasım ayının ortalarından beri, gelişmekte olan Asya ülkelerinde tavuk ve ördekler arasında ağır patojen virüs enfeksiyonunun salgın halinde görüldüğü bildirilmektedir. Yabani kuş türlerinde ve domuzlarda bile enfeksiyon bildirilmiştir. Bu durum tarihte benzeri görülmemiş şekilde hem insan sağlığını hem de çiftçiliği ilgilendirmiştir. İnsan sağlığı için alarma geçilmesinin nedeni ağır patojen olan H5N1 türünün bu salgından sorumlu virüs olarak izole edilmesidir. Bu virüs, türler arasında kolay olarak yayılabilir ki bu şekilde yakın geçmişte hastalık kapmış iki insan tespit edilmiş ve bu şimdi tekrar yaşanabilir. Bu sayı özellikle Vietnam ve Tayland'da giderek artmaktadır" diyor.
Halk sağlığı merkezlerinin, daha önce benzeri görülmemiş bu salgından tedirgin olmalarının birkaç nedeni bulunduğu bildirildi. Uzmanlara göre bu nedenlerden ilki, Asya'da görülen salgınların en sık sebebinin ağır patojen H5N1 suşunun olması. Bu suş türler arasında geçiş yapabildiği ve diğer türlerde de ağır enfeksiyona neden olabildiği için insanlara bulaşabileceği ve insan ölümlerine neden olabileceği içindir.
Uzmanlara göre ikinci ve belki daha da önemli bir başka nokta, mevcut durumun insanlarda pandemi yaratabilecek diğer bir influenza salgınına yol açabilme ihtimali. Kuş ve insan influenza virüslerinin, aynı anda her iki virüs tipi tarafından enfekte olmuş bir kişinin vücudunda gen exchange işlemini yapabildiklerini ifade eden uzmanlar, "Bu durum insan vücudu içinde daha önce bağışıklık kazanılmamış yeni virüs alt gruplarının doğmasına yol açabilir. Bu, şu anda kullanılmakta olan ve her yıl dolaşmakta olan virüslere karşı geliştirilen ve epidemi mevsimlerinde insanları hastalıktan koruyan aşıların etkisiz olduğu, tamamiyle yeni virüslerin ortaya çıkması anlamını taşımaktadır" diyor.
Araştırmalara göre, yeni oluşacak virüs genomunda yeterli miktarda insan geni olursa hastalığın bulaşması yalnızca kuşlardan insanlara olmakla kalmayacak, virüs insandan insana da rahatlıkla bulaşabilecek. Bu olursa yeni bir influenza pandemisinin gelişimi de tetiklenmiş olacak. Asıl korkulacak noktanın, insandan insana geçişle başlayacak bu salgının yüksek ölüm oranlarıyla seyredebileceği ihtimali olduğunu belirten uzmanlar, "Bu durum 1918-1919 yılları arasında açığa çıkan ve tamamiyle yeni bir virüs tipiyle gelişen influenza salgınındaki hale benzeyebilir. Hastalık 4-6 ayda tüm dünyaya yayılmış ve takip eden 2 yıl boyunca tekrarlayan hastalık dalgalarıyla tüm dünyada yaklaşık 40-50 milyon insan kalabilir. Ancak 27 Eylül 2004 tarihinde Tayland Sağlık Bakanlığı bir grup ailede, muhtemelen insandan insana bulaşımın yaşandığını bildirmiştir. Yetkililer, bir Taylandlı annenin hastalığı ya çevresel kaynaklardan ya da hasta olan kızına bakarken kazandığını belirtmiştir. Bu ailenin incelenmesinde hastalığın insandan insana geçişiyle ilgili başka bulgular da tespit edilmiş; ancak hastalığın aile içinde sınırlı kaldığı, yakın çevreye yayılmadığı fark edilmiştir" diyor.
H5N1 ile enfekte olan ilk vakanın 1997 yılında Hong Kong'dan rapor edildiğini kaydeden uzmanlar, ilk salgında 18 kişinin enfekte olduğunu ve bunlardan 6'sının öldüğünü belirtiyor. Bu vakalardan 1 tanesinin tarlada çalışırken kuşlarla temas eden, diğer 17 tanesinin de canlı hayvan satılan dükkanlarda çalışanlar olduğunu ifade eden uzmanlar, "İnsan vakaları, kuşlar ve kümes hayvanları arasında yaşanan yüksek bulaşma hızıyla seyreden H5N1 salgınıyla eş zamana tesadüf etmiştir. İnsandan insana H5N1 geçişi sağlık çalışanları, aile fertleri, kümes hayvancılığıyla uğraşanlar arasında da çok sınırlıdır. Virüsle karşılaşmış olunduğunu gösteren H5 antikoru bu kişilerde tespit edilse de, bu kişiler arasında ciddi bir hastalık vakası bildirilmemiştir. 2003 yılında H5N1, Çin seyahati sonrasında Hong Kong'a dönen iki aile ferdinde yeniden görülmüştür. Hasta olan baba ölmüş; ancak erkek çocuk iyileşmiştir. Ailenin 3. ferdi olan kız çocuğu da solunum yetmezliğinden ölmüştür. Ancak kız çocuğunun gerçek ölüm nedenini açığa çıkaracak numuneler elde edilememiştir" açıklamasında bulunuyor.
Uzmanlar, son raporlarla belirlenen kuş gribi salgınlarının hepsinin insanlar için tehlike teşkil etmediğini söyledi. H5N1 suşuyla gelişen salgınların insan sağlığı açısından önem taşımakta olduğunun altını çizen uzmanlar, "İnsan sağlığı açısından riski belirlemede, kuşlarda salgına yol açan suşun hangisi olduğunun belirlenmesi önemlidir. Örneğin Tayvan'dan rapor edilen en son kuş gribi, H5N2 suşuyla gelişmiştir.
Bu virüs kuşlar arasında da hastalık oluşturma riski düşük olduğu gibi şimdiye kadar insanlarda bu suşla hastalık geliştiği hiç bildirilmemiştir. Pakistan'dan bildirilen en son salgın da H7 ve H9 suşuyla ilgilidir. Ancak hastalık oluşturma riski düşük olan bir suşun bile 6-9 ay içinde mutasyona uğrayabileceği gösterildiği için kümes hayvanlarındaki salgınların dikkate alınması ve gerekli önlemlerin alınması gerekir" diyor.
Eldeki tüm veriler kümes hayvanları arasında yüksek derecede patojen H5N1 kuş influenza salgınları yaygın olduğu zaman, insanlara bulaş riskinin de artmış olduğunu gösteriyor. İnsan enfeksiyonlarının sayısı arttıkça yeni bir virüs subtipinin ortaya çıkma ve bir influenza pandemisi tetikleme riskinin de arttığını belirten uzmanlar, "Kümes hayvanlarında yaygın enfeksiyon ve artmış insan enfeksiyonu arasındaki ilişki şu anda Asya'da gösterilmektedir. Şu ana kadar gösterilmiş insan olguları ve ölümleri iki ülkede -Vietnam ve Tayland'da- olup çok yaygın kümes hayvanı salgınları eşlik etmiştir. Virüs suda 2. DSÖ durumun aciliyetini belirterek hayvan ve tard Sım sektörlerinde hızlı davranılması üzerinde vurgu yapmaktadır. Örneğin 1997'de Hong Kong'da tüm kuş populasyonunun -tahminen 1.5 milyon tavuk ve diğer kuş- ortadan kaldırılması 3 gün içinde gerçekleştirilmiştir. Yine 2003'te Hollanda'da 100 milyon kuşun yaklaşık 30 milyonu bir hafta içinde imha edilmiştir. Her iki durumda da alınan hızlı önlemlerin insanlarda kuş gribi pandemisini önlemiş olduğu düşünülmektedir" uyarısında bulunuyor.
Uzmanlar, şu ana kadar az sayıda insan olgusunun bildirilmesinin, endişeleri giderebileceği görüşünde. Dünya Sağlık Örgütü'nün elinde H5N1 suşunun kuşlar arasında Nisan 2003'ten beri bulunuyor olabileceğine dair bazı veriler bulunduğunu vurgulayan uzmanlar, şu ana kadar az sayıda insan olgusunun bildirilmesinin, virüsün kuşlardan insanlara çok kolay bulaşmıyor olabileceğini düşündürdüğünü ifade ediyor.
Yine de H5N1 suşunun hızlı mutasyon geçirebilmesi ve diğer türlerden influenza virüsleriyle gen değiştirme eğilimi nedeniyle durum hızlı bir şekilde değişebilir. Enfekte hayvanların hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması dışında insan enfeksiyonlarını önleme yönündeki bir diğer önlem, hayvan imha operasyonlarında görev alan işçilerin korunması olacaktır. WHO bu operasyonların güvenli yapılabilmesi yönünde kılavuzlar yayınlamıştır.
Uzmanlar, bazı olgularda doğru kontrol önlemlerinin uygulandığı görüşünde. Japonya ve Kore Cumhuriyeti'nin, kümes hayvanları arasındaki salgınlarını hızlı ve güvenli bir şekilde kontrol ettiğini belirten uzmanlar, "Hayvan imha operasyonlarında görev almış olan işçiler üzerinde yapılan çalışmalar herhangi bir insan enfeksiyonu ortaya koymamıştır. Diğer ülkelerde durum daha problemlidir. WHO, ciddi kümes salgınları olan çeşitli ülkelerdeki hükümetlerin, önerilen koruma önlemlerini almak ve kümes hayvanlarını hızlı bir şekilde imha etmek için gerekli kaynaklara sahip olmadığının farkındadır. Bu ülkelerin bazılarında uzak, kırsal bölgelerdeki kayıt dışı kümes hayvancılığı hayvan rezervuarının hızlı ve sistematik bir şekilde eliminasyonunu daha öte komplike etmektedir" diyor.
H5N1 dışında diğer kuş influenza virüsleriyle enfeksiyonun söz konusu olduğuna işaret eden uzmanlar, iki suşun daha insanlarda hastalığa neden olduğunu; fakat salgınların H5N1 suşundan kaynaklananlar kadar ciddi olmadığını belirtiyor. Uzmanlar, kuşlarda çok patojenik olmayan H9N2 suşunun 1999'da Hong Kong'daki iki çocukta ve Aralık 2003'ün ortasında yine Hong Kong'daki bir çocukta hafif hastalık olgularına neden olduğuna dikkat çekerek, "Şubat 2003'te Hollanda da yüksek derecede patojen H7N7 kuş influenza virüsüyle salgın, bir veterinerin 2 ay sonra ARDS'den ölmesine neden olurken, 83 kümes çalışanı ve ailelerinde de hafif hastalıkla sonuçlanmıştır. Mevcut aşılar H5N1'in insanlarda yol açacağı hastalığa karşı korumayacaktır. WHO aşı üreticileri tarafından kullanılacak bir H5N1 prototip virüsü üzerinde çalışmaktadır. 2003 yılındaki H5N1 suşunu kullanarak geliştirilmiş mevcut prototip aşı virgalüsü, aşı geliştirmek üzere kullanılamamaktadır. 2004 virüsünün başlangıç analizi virüsün ciddi bir şekilde mutasyon geçirmiş olduğunu göstermektedir" diyor.
Uzmanlar, "Hastalığı önleme ve tedavi için ilaç var mıdır?" sorusuna, "Evet. İki sınıf ilaç mevcuttur. Bunlar M2 inhibitörleridir. (amantadin ve rimantadin) ve nöroiminidaz inhibitörleri (oseltamivir ve zanimivir). Bu ilaçlar bazı ülkelerde insan influenzasının önlenmesi ve tedavisi için lisanslı, etken suş önemli olmaksızın etkili oldukları düşünülmektedir. Ancak Vietnam'daki yakın dönem ölüm vakalarından izole edilen virüslerin ilk analizi göstermiştir ki virüsler M2 inhibitörlerine karşı dirençlidir. Amantadin rezistansını doğrulamak üzere ileri testler yapılmaktadır. Nöroiminidaz inhibitörlerinin mevcut H5N1 suşu üzerine etkinliğini doğrulamak üzere laboratuar çalışmaları devam etmektedir" cevabını veriyor.
(İHA)