Netflix’in fenomen dizisi La Casa De Papel’in 4. sezonu geçtiğimiz hafta, tüm dünyada aynı anda yayınlandı. Dizinin Türkiye'deki hayranları uzun süredir dizide 'İstanbul' adında bir karakter görmeyi beklerken 'Osman' adında işkenceci bir Türk'le karşılaşınca tepki gösterdi. Sosyal medyada Netflix'in başka yabancı yapımlarında da Türkleri 'kötü adam' olarak gösterdiği belirtilip "Bu dizide de Türkler işkenceci Osman olarak çıktı. Bu tesadüf olamaz" yorumları yapıldı.
Oğulcan Güzeller'in canlandırdığı ve Cezayir’de ileri düzey tekniklerle işkence yapabilen Osman'ın, soygun ekibinde yer alan Rio'ya kendi mezarını kazdırıp, 12 gün boyunca işkence yapması tepkilere neden oldu.
Dün ise, dizide 'Helsinki' karakterine hayat veren oyuncu Darko Peric, Barcelona Kulübü'nün YouTube kanalı için yapılan bir röportajda “Helsinki olmak istemeseydin hangi şehir olmak isterdin?” sorusuna “İstanbul” yanıtını verdi.
Şişşşt Nekşfliş @netflixturkiye!
— FC Barcelona (????) (@fcbarcelona_tr) April 7, 2020
???? Bak, @lacasadepapel starı bize ne söyledi:
???????????????????????? "Helsinki olmasaydım, İstanbul olmak isterdim" pic.twitter.com/MHykQBP9oA
Barcelona'nın Türkçe Twitter hesabından paylaşılan bu görüntüler sosyal medyada binlerce beğeni ve yorum alırken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da Peric'in bu yanıtını Twitter hesabında paylaşarak 'Helsinki haklı' yorumunu yaptı.
'Osman' karakteri nedeniyle Türk hayranları tarafından tepki gören dizide, karakteri canlandıran Oğulcan Güzeller ise, Habertürk'ten Aytekin Teker'e konuştu.
Helsinki haklı???? https://t.co/EV2OpAjOWN
— Ekrem İmamoğlu (@ekrem_imamoglu) April 7, 2020
28 yaşındayım oyunculuğun yanı sıra müzikle de uğraşıyorum. Beş senedir İspanya'da yaşıyorum. Konservatuvarın son senesinde Madrid'e gelip mezun olduktan sonra yüksek lisans ve doktora eğitimime yine burada devam ettim. Atacapaca adında bir müzik grubum var. Oyunculuk yapmadığım zamanlarda müzik yaparak hayatımı kazanıyorum.
Konservatuvara girdikten sonraki yazlar İspanya'nın güneyindeki küçük bir şehirde, gündüzleri kursa gidiyor geceleri iş buldukça ya eğlence mekanlarının bröşürlerini dağıtıyor ya da garsonluk yapıyordum. Dilde hakimiyet kazandıktan sonra da kendi alanıma yöneldim, zaten asıl amacım buydu.
Çok şaşırdım tabii ki.
Halihazırda 5-6 senedir Madrid'de yaşamaktaydım İspanya'daki menajerim aracılığı ile teklif geldi. O noktadan öncesine hakim olduğumu söyleyemem.
Çok insana ulaşan bir iş. Hikayede yer almak kadar merak uyandırıcıydı benim için.
Küçük bir rol aldığım için ismen tanışmak ve çalışmak haricinde pek iletişimimin olduğunu söyleyemem.
Profesyonellik anlamında hiç bir fark yok. Teknik farklardan bahsedebiliriz ama... Bu biraz prodüksüyonun imkanları ile alakalı. Aynı bütçeleri bizim setlerimiz alsa standartların üzerine bile çıkarız. Asıl farklar iyi örülmüş dramatik metinler, çalışma saatleri ve çalışan hakları ile ilgili yerlerde.
Gelen teklifler oldu fakat şu ana kadar yer aldığım hiç bir proje olmadı.
İspanyol gizli servisi için çalışmış karanlık bir adam.
Aslında bunlar kast direktörlerinin ve deneme çekimini izleyen yönetmenin gerçekten cevaplarını bildiği sorular. Açıkçası ben bir oyuncu olarak rolü alabilmekle ilgileniyordum.
Her işi kendi özelinde değerlendirmeli. Mesela politik bir film çekersiniz gerçekte yaşanmış tarihi bir olayı işlersiniz. Örnekleri de var. Ancak LCDP bu tanıma pek uymuyor. İspanya devletince terörist ilan edilmiş ve kod isimler kullanan karakterlerden bahsediyoruz. Her şeyden önce bu kurmaca bir hikaye. İnsanlar keyif almaya bakmalı. Haketmediği nispette politik anlamlar yüklemek bence bizi fuzuli bir alınganlığa itiyor. Ülkelerin imajlarını dizilerden ziyade siyasetin belirlediğini düşünüyorum. Dizileri kültürler arası anlamda basmakalıp olmakla itham edebiliriz evet. Bir çok ülkenin kendilerine has geliştirdikleri toplumsal alınganlıkları var, olabiliyor. İspanyol halkının Hollywood filmlerinde bütün hispaniklerin suçlu ve esmer gösterilmesinden duyduğu rahatsızlıktan ne kadar haberdarız. Çok film seyrettik, İspanyolların hepsinin esmer, boğa güreşleri izleyen, alkış tutan ve ilegal işlerle uğraşan suçlular olduğunu mu düşünüyoruz ben kendime bunu soruyorum. Ayrıca halkların birbirini eskisi gibi yalnızca sinema perdesi yahut televizyonda gördüğü ve servis edileni sorgulayamadığı bir çağda yaşamıyoruz. İnsanlar tanınmış kişileri nerede ve nereli olduğuna bakmaksızın kişisel hesaplarından saat saat takip edebilirken eğlence sektörüne dahil bir popüler kültür işinin bir ülkenin imajını zedeleyebilecek kudrette olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca ben oynadığım karakterin işkenceci olmasının sebebinin Türk olması olduğunu da düşünmüyorum.