ANKARA (İHA) - TBMM Başkanı Bülent Arınç, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konumunun tartışmalı olduğunu belirterek, gerçek bir laik ülkede Diyanet'in olmaması gerektiğini söyledi.
"Türkiye, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın mevcudiyetini tartışmalıdır" diyen Arınç, bu kurumun kaldırılması, imamların maaşının verilmesinden camilerin bakımına kadar her şeyin geçmişte olduğu gibi vakıflar eliyle sürdürülmesi gerektiğini vurguladı. Arınç, "Bir taraftan AB, bir taraftan gerçek laiklik ölçütleri, bir taraftan devletin tekelinde din tartışmaları, belki bunu özerk bir noktaya getirirsek, dini hizmetlerin yapılması bakımından laiklik çok daha iyi uygulanabilir" dedi.
Arınç, dini kuralların yasa haline getirilemeyeceğini de dile getirerek, Türkiye'de devletin tekelinde din ve ibadet anlayışının olduğunu söyledi. Arınç, Cumhurbaşkanlığı'na aday olacağının sinyalini de vererek, "Cumhurbaşkanlığı seçimi geldiği gün Genel Başkanım 'Aday olmayacaksın' derse olmam. Bu siyasi terbiyem gereğidir. Meclis'in içinden 50 tane Cumhurbaşkanı adayı çıkar" şeklinde konuştu.
ATV'de yayınlanan Teke Tek programına katılan Meclis Başkanı Arınç, Sabah Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Fatih Altaylı'nın sorularını cevaplandırdı. TBMM Başkanı Arınç, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Laikliğin Türkiye'de 1937 yılından beri var olduğunu ifade eden Arınç, laiklik ilkesinin 1961 ve 1982 Anayasası'nda da mevcut olduğuna işaret etti. Laikliğin Cumhuriyet'in temel niteliklerinden biri olduğunu, değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir unsur olduğunu dile getiren Arınç, "Buna hiçbir itirazımız yok, bunu kabul ediyoruz.
Bunun üzerine sabit kalacağımıza milletvekili yemini ediyoruz" dedi. Anayasa'nın 24. maddesinin başlığının "laikliğin tarifi" değil, din ve vicdan hürriyeti olduğunu hatırlatan Arınç, Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu vurguladı. Arınç, Anayasa'nın hiçbir yerinde laikliğin tanımının yapılmadığını, laikliğin Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen gerekçeye dayandığını vurguladı.
Arınç, "O zaman 2. maddenin gerekçesine bakmak lazım. Orada, 'Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir' deniliyor. Laikliğin tanımı denilince ben bunu anlıyorum. Anayasa'nın hiçbir yerinde 'laiklik şu anlama gelir' şeklinde bir madde bulunmuyor. Laiklik, devletin, cumhuriyetin bir vasfıdır. İnsanların laiklik vasfı yok" değerlendirmesini yaptı.
"DİNİ KURALLAR YASA HALİNE GETİRİLEMEZ"
Arınç, Meclis'te "Dini kural böyledir, onu herkes için geçerli bir yasa haline getirelim" diyen bir kişinin çıkamayacağını, böyle bir teklifin hiçbir zaman kanunlaşamayacağını belirterek, "Aksi olursa, bu Meclis'in kapısına kilit vurmamız lazım" uyarısında bulundu. 1988'de Anavatan Partisi'nin "dini inanç nedeniyle baş örtmenin serbest" olduğuna yönelik düzenlemesini, SHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne götürdüğünü, mahkemenin, "dini inanç sebebiyle bir konuda yasama karar veremez, kanun çıkaramaz" diyerek, düzenlemeyi iptal ettiğini anlatan Arınç, iptal gerekçesinin "yerden göğe kadar" haklı olduğunu vurguladı. Toplum değerlerine, kabullerine, vatandaşların inanç ve beklentilerine bakılması, örf, adet ve geleneklerinin dikkate alınması gerektiğini ifade eden Arınç, "Türkiye'ye has bir laiklik uygulamasının Fransa gibi katı bir laiklik uygulamasına benzememesi lazım" dedi. Arınç, devletin tekelinde din ve ibadet anlayışı olmayacağını, hiçbir laik düşüncenin bunu kabul etmeyeceğini söyledi.
"Türkiye'de böyle bir anlayış mı var?" sorusu üzerine Arınç, "Bana göre var" cevabını verdi. Arınç, toplumda kamplaşma, çekişme olmaması için ağzına "türban" kelimesini almadığını belirterek, şunları söyledi:
"Laiklik dendiğinde başörtüsü anlaşılırsa, "kamu görevlisinin çocuğu acaba üniversiteye gitmek için hangi dershaneye gitti" diye bakılırsa, "bu kamu görevlisi acaba evinde hangi televizyon kanalını daha çok izliyor" denilirse, bu laiklik adına yapılırsa, laikliğin karşıtı olarak irtica tehlike olarak bunların içerisine alınırsa sıkıntıdır, yanlıştır. Bu yanlışlıklar toplumsal barışı zedeler, devletiyle halkı arasında büyük mesafeler açar, huzursuzluk çıkar. Laikliğe evet dediğimize göre, bu laikliğin uygulamalarının nasıl olması gerektiğinin tartışılarak iyi bir noktaya gelmemizi istiyorum".
"TÜRBANLI ÖĞRENCİLER ARABİSTAN'A GİTSİN" TARTIŞMALARI
TBMM Başkanı Arınç, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in "Türbanlı öğrenciler Arabistan'a gitsin" yönündeki sözlerini de değerlendirdi. Arınç, Demirel'in çok konuştuğu zaman bile çok az şey söyleyebilen biri olduğunu dile getirerek, "Sayın Demirel, bilmiyorsa kayıp, aynı zamanda ayıp. Türkiye'de başörtüsünden dolayı okumayanlar Arabistan'a değil, Avusturya'ya gidiyorlar.
Böyle demek, o çocukları aşağılamak demek" şeklinde konuştu. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Harp Akademesi'ndeki konuşmasının hatırlatılması üzerine ise Arınç, buradaki laiklik tanımlamasını doğru bulmadığını, bunun "katı, militan" bir laiklik tanımlaması olduğunu ifade etti. Arınç, gerçek laiklik tanımında devletin bir organının dini hizmetlerin yürütmesini sağlamasının doğru olmadığını da bildirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konumunun tartışmalı olduğunu, gerçek bir laik ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı'nın olamayacağını, olmaması gerektiğini vurgulayan Arınç, şöyle konuştu:
"Türkiye, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın mevcudiyetini tartışmalıdır. Gerekirse bu kurumu kaldırmalıdır. İmamların maaşının verilmesinden, camilerin bakımına kadar, geçmişte olduğu gibi vakıflar eliyle sürdürülmelidir. Bir taraftan AB, bir taraftan gerçek laiklik ölçütleri, bir taraftan devletin tekelinde bir din tartışmaları, belki bunu özerk bir noktaya getirmekle, laiklik çok daha iyi Türkiye'de uygulanabilir, dini hizmetlerin yapılması bakımından".
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarına da değinen Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı'nı seçmenin, parlamentonun görevi olduğunu dile getirdi. 2007 yılı Nisan ayında seçim yapılacağını ve bu parlamentonun o tarihe kadar devam etmesi halinde seçileceğini anlatan Arınç, "Bu Meclis'in son gününe kadar meşruiyeti, alacağı kararlar tartışmasızdır.
Savaş kararı bile alır, yetkisini sonuna kadar kullanır, Cumhurbaşkanı'nı da seçer. Milletvekilleri 5 yıl için seçiliyor. Maç başladıktan sonra kurallar değişir mi?" diye sordu. Arınç, Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin bir kısmının korunup, bir kısmının Başbakan'a verilebileceğini de kaydederek, Anayasa'nın 4 sayfasının Cumhurbaşkanı'nın yetkileriyle dolu olduğunu, ancak sorumluluğunu bulunmadığını söyledi. Arınç, Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesinden yana olduğunu, bu görüşü savunanların da biraz sesini yükseltmesi gerektiğini vurguladı. Bunun için Anayasa değişikliğine ihtiyaç olduğunun altını çizen Arınç, ciddi değişikliklerin zaman geçirilmeden yapılmasını istedi.
Cumhurbaşkanlığı'na aday olup olmayacağı yönündeki bir soruyu da cevaplandıran Arınç, şunları söyledi:
"AK Parti'den bir cumhurbaşkanı adayı çıkacaksa, bu Meclis'in oyunu alacak en az 20 cumhurbaşkanı adayı bulabilirsiniz. Genel Başkanın 'evet' dediğine, ben 'hayır' demem. Bu siyaset anlayışının gereğidir. Ne merdiven taşıyorum ne de hesaplar yapıyorum. Böyle bir teklif olması, gerçekleşme imkanının bulunması, partimin ve Genel Başkan'ın 'hayır' dememesi halinde, düşüneceğim bir şey var. Cumhurbaşkanlığı seçimi geldiği gün Genel Başkan'ım 'aday olmayacaksın' derse, olmam. Bu siyasi terbiyem gereğidir. Meclis'in içinden 50 tane cumhurbaşkanı adayı çıkar".
Arınç, bir soru üzerine de Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) legal bir parti olarak faaliyette bulunduğunu, bu nedenle dikkate almak zorunda olduklarını, hukukun bunu gerektirdiğini kaydetti. İyi yetişmiş kişilerin, kendilerinin ve eşlerinin dindar olabileceğini, bir kişinin mevki ve makam karşılığında ne soyunup, ne giyinebileceğine işaret eden Arınç, "Eşleri başörtülü olanların ataması yapılacak, diğerlerinin yapılmayacak düşüncesi varsa, fevkalade yanlış, kötü ve ayrımcılıktır" diye konuştu. Arınç, bir soru üzerine 4 yıldır ne Cumhurbaşkanı'nın ne de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın 23 Nisan resepsiyonuna katıldığını söyledi. Komutanların 4 yıldan bu yana eşleriyle resepsiyona geldiğini anlatan Arınç, kuruma saygı gösterdikleri için bundan büyük onur duyduğunu ifade etti. Arınç, kuruma saygı göstermemelerini beklemenin abes olacağını dile getirdi.