HABER

Levent Gültekin: Böyle uzlaşı mı olur Allah aşkına?

"Kendiniz de söylüyorsunuz: Aldatıldık, kandırıldık, yanlış yaptık."

Levent Gültekin: Böyle uzlaşı mı olur Allah aşkına?

Geçmişte İslamcı camiada bulunan ve bir dönem Star gazetesinde yönetici olarak çalışan yazar Levent Gültekin, son günlerde yaşananlarla ilgili "

Ülke ağır bir krizden geçerken 'Geçmişte sen şunu yapmıştın, sen şöyle yaptığın için bu işler böyle oldu' demenin şu anda kimseye bir faydası yok." ifadelerini kullandı.

Gelin benim yanımda durun, benim politikalarıma destek olun, bu felaketi atlatalım” anlayışının doğru olmadığını söyleyen Gültekin, "Böyle uzlaşı mı olur Allah aşkına?" dedi.

**Levent Gültekin'in Diken'de bugünkü (4 Ağustos 2016)'da yazdığı "

Uzlaşı: Kimle, hangi konuda?" başlıklı yazısı şöyle:**

15 Temmuz gecesi Türkiye bir felaketin eşiğinden döndü.

Felaketin bıraktığı enkaz büyük.

Sonrasında ortaya çıkan tabloya bakılırsa darbe iktidara değil, ülkeye yapıldı.

Böyle bir ortamda elbette siyasi görüş farklılıklarını ve tartışmaları bir tarafa bırakmak gerek.

Ülke ağır bir krizden geçerken “Geçmişte sen şunu yapmıştın, sen şöyle yaptığın için bu işler böyle oldu” demenin şu anda kimseye bir faydası yok.

Birliğe, bütünlüğe ve buradan çıkacak ortak akla ihtiyacımız var. Çünkü ülke, ortak akılla ancak düzlüğe çıkabilir.

İktidar da muhalefet de birlik, bütünlük mesajları veriyor. Bu iyi bir şey.

Fakat iş mesajdan öteye gitmiyor. Çünkü iktidar mensupları uzlaşmayı ortak bir akıl üretmek, sorunların üstesinden el birliğiyle gelmek olarak görmüyor. Uyguladığı politikalara destek olunması ve herkesin onların yanında durması olarak anlıyor.

“Gelin benim yanımda durun, benim politikalarıma destek olun, bu felaketi atlatalım” diyorlar.

Böyle uzlaşı mı olur Allah aşkına?

Uzlaşma, ortak akıl üretmek demektir. Bir felaket karşısında ayrılıkları bir tarafa bırakıp el birliği yapmak demektir. Yoksa birinin yanına gidip onun politikalarına teslim olmak değil.

Darbe başımıza zembille inmedi ki. Sizin 14 yıldır uyguladığınız politikalar neticesinde ülke bu hale geldi.

Hal böyleyken hâlâ kendinizi tek doğru görüp herkesi yanınıza çağırmak akıl alır bir davranış mı?

Elbette uzlaşmak gerek. Elbette birlik ve bütünlük kurmak gerek. Elbette bu alçak saldırı karşısında ülkeyi yöneten iktidarın yanında durmak gerek.

Yanınızda duralım tamam da tüm bunlarda sorumluluğu olan sizler nerede duruyorsunuz? Ne yapıyorsunuz? Ne söylüyorsunuz? Yaşadığımız bu yıkımdan çıkmak için ne öneriyorsunuz

Yalnızca sizin aklınızla işler düzelecek olsaydı zaten ülke bu hale gelmezdi.

Kendiniz de söylüyorsunuz: “Aldatıldık, kandırıldık, yanlış yaptık.”

Darbeden sonra kimseye danışmadan, kimsenin fikrini almadan attığınız adımların ülkeyi daha büyük felaketlere sürüklemediğini nereden bileceğiz?

Bir kere daha kandırılmadığınızın, aldatılmadığınızın garantisi ne?

Mesela….

Mesela dinle hayatı tanzim etme fikrinden vazgeçtiniz mi?

Laikliğin ülke için bilhassa inanç özgürlüğü için çok kıymetli bir değer olduğunu kabul ettiniz mi?

Hamasi dış politikanın ülkeyi felakete sürüklediğini anladınız mı?

Liyakati bir tarafa bırakıp ‘alnı secde gören adam’a geçtiğiniz iltimasa dayalı istihdam politikalarından vazgeçtiniz mi?

‘Dindar nesil yetiştireceğiz’ diye eğitim sistemini felç ettiniz; kendini dindar olarak tanımlayan bir grubun neden olduğu felaketten sonra bu görüşünüzü değiştirdiniz mi?

Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret görüp özgürlükleri kısıtladınız; bağımsız yargıyı, bağımsız medyayı yok ettiniz; bu konuda farklı bir tutuma yöneldiniz mi?

Din, toplumsal ilişkileri düzenleme aracı yapıldığında büyük felaketlere neden oluyor; bunu görüp kabul ettiniz mi?

İktidarın, özellikle Erdoğan ve çevresinin ülkeyi felakete sürükleyen bu alçak darbe sonrası uyguladığı politikalara, siyasette kullandığı dile bakılırsa yukarıdaki sorulara evet cevabı vermek neredeyse imkansız. Çünkü hâlâ kabadayılığa ve hamasete dayalı bir dış politika var.

Bu politikalarla mı ülkeyi yıkımdan kurtaracaksınız?

Din hâlâ siyasetin odağında.

İktidar medyası ayrımcı yayınlarına devam ediyor.

Atılan adımların önemli bir kısmı ülkeyi düzlüğe çıkarmaktan daha çok iktidarı sağlama almaya yönelik.

Hal böyleyken bir uzlaşmadan bahsetmek olacak şey değil.

Ülke ağır enkaz altında.

Harp okullarını kapatalım. Genelkurmay başkanı başbakana bağlıyken, kuvvet komutanlarını savunma bakanına bağlayıp TSK’yı zayıflatalım. TSK’ya imam hatip mezunlarını da alalım. MİT’i, genelkurmayı cumhurbaşkanına bağlayalım.

Yargıyı da cumhurbaşkanı dizayn etsin.

Medya da cumhurbaşkanına göre tutum belirlesin.

Herkes cumhurbaşkanına tabi olsun. Her şeyi cumhurbaşkanı kontrol etsin.

Ülkeyi polis devleti yapalım.

Bu politikalarla mı ülkeyi yıkımdan kurtaracaksınız?

Olacak şey mi bu Allah aşkına? Gerçekten ne yaptığınızın farkında mısınız?

Cumhurbaşkanının tek adam olma çabası ülkeyi bu felakete sürüklemedi mi?

Bu apaçık ortadayken, alçak saldırıdan sonra bile benzer politikaları sürdürmek olacak şey mi?

Hem bildiğini okumak hem de bir uzlaşıdan bahsetmek…

Bu uzlaşma değil, ülkeyi yıkıma götüren yanlış politikalara ortak olmaya çağırmaktır.

Uzlaşma, miting meydanlarında muhalefet liderleriyle poz vermek değil, hatalardan ders çıkarıp doğru politikaları bulmak için başkalarının görüşüne değer vermektir. Sorunların üstesinden gelmek için ortak akılla politika üretmektir. El birliği yapmaktır.

Yanlış yapıyorsunuz

İşin şakası yok. Türkiye ağır bir yıkım yaşadı.

Çeşitli nedenlerle Batı’da oluşan Erdoğan nefreti her geçen gün daha da büyüyor. Bu nefret, ülkeyi tahmin edemeyeceğimiz felaketlere sürükleyebilir.

Bu nedenle, enkazdan çıkmamız için gerçek bir demokrasiye ihtiyacımız var.

Kabadayılıkla, hamasetle değil, aklıselimle üretilecek iç ve dış politikalara ihtiyaç var.

Bağımsız yargıya ihtiyacımız var.

Olaylara tarafsız bakan farklı düşüncelerin rahatça dillendirildiği bağımsız medyaya ihtiyaç var.

Bütün yetkilerin tek bir kişide toplandığı değil, güç ve yetkinin paylaşıldığı sağlıklı işleyen, denetlenebilir bir sisteme ihtiyacımız var.

Gerçek anlamda iç barışı sağlayacak adımlara ihtiyacımız var.

Ülkemize dışarıdan gelen bu saldırıyı başka türlü atlatamayız.

“En doğrusunu ben biliyorum, siz yanımda durun yeter”diyerek bu yıkımdan çıkamayız.

Yanlış yapıyorsunuz. Kendinizi kurtarmak için can havliyle üzerinde düşünülmemiş adımlar atıyorsunuz. OHAL’in sağladığı kolaylıkla panik halde kimseye danışmadan kararlar alıyorsunuz.

Fakat şunu bilmelisiniz ki böyle yaparak kendinizi de ülkemizi de kurtaramazsınız.

Ülke kurtulmazsa siz de kurtulamazsınız.

Bunu biliyorsunuz değil mi?

En Çok Aranan Haberler