HABER

"Lozan’da Kürtler Türkleri satmadı"

DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, Lozan’dan önce ve Lozan da Kürtlere bağımsızlık teklif edildiğini, ancak Kürtlerin, Türkleri ‘satmadığını’ savundu.

ANKARA (ANKA) - DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, Lozan’dan önce ve orada bu Kürtlere bağımsızlık teklif edildiğini, ancak Kürtlerin, Türkleri ‘satmadığını’ savunarak, “Türklere güvendi, kendisinin haklarını tanıyacağına, özerklik vereceğine inandı. O günden beri Kürtler bekliyor. Ancak burada yanlış bir algı yaratılmak istendiği açıktır. Türkleri ikna etmesi gereken biz değiliz. Kürtler değildir. Bugüne kadar bilimi inkar eden ve tarihi yanlış yazan ve okullarda ırkçı-şoven eğitim sistemi ile beyinleri yıkayan yönetenlerdir” diye konuştu.

Ayna, partisinin 3. Olağanüstü Kongresi’nde Eşbaşkan Ahmet Türk’ün ardından yaptığı konuşmada, Türkiye’nin antidemokratik yasalar ve uygulamalar ile yönetildiğini, çok uluslu bir ülke olduğunu ancak, tekçi, militarist bir anayasa ve zihniyetin vesayetinde olduğunu savunarak Hükümet’in bu sorunlar nedeniyle bir açılıma ihtiyaç duyduğunu söyledi.

Hükümet’in açılımın adına önce ‘Kürt açılımı’, daha sonra ‘demokratik açılım’ en son da ‘huzur ve uzlaşı projesi’ dediğini belirten Ayna, “Tek başına bu bile güvenin ve samimiyetin sorgulanması için yeterli sebeptir ancak bizler yine de bir şeyler değişebilir umudu ile süreci desteklemeye devam ediyoruz” dedi. Açılımın neyi içerdiği konusunda kimsenin bir fikri olmadığını ifade eden Ayna, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın 31 Ağustos’ta açılımla ilgili yaptığı basın toplantısında nelerin yapılacağını değil, nelerin yapılmayacağını açıkladığını anımsatarak “Sayın Bakan’ın sıraladığı olmazlar, demokratikleşmenin olmazsa olmazlarıydı. Neydi bunlar; anadilde eğitim olmayacaktı, anayasa değişmeyecekti, PKK tasfiye edilecekti. Tam da 1 Eylül Dünya barış gününe denk gelen bu açıklama aslında sürecin sabote edilmesinden başka bir anlam taşımayan hükümet adına çok talihsiz bir konuşmaydı. Neyse ki PKK provoke olmadı, eylemsizlik kararını uzattığını açıkladı” diye konuştu.

-“HİÇ KİMSE ANADİLİNİ KURSTA ÖĞRENMEZ”-

Anadilde eğitim konusuna değinen Ayna, devletin çeşitli kurumlarının zaman zaman çıkıp bu konuda açıklamalar yaptığını, “sanki bir lütufmuş gibi”, “kimse anne-babaların çocuklarına evlerinde anadilini öğretmesine karışıyor mu”, “İşte kurs açmak serbest isteyen gitsin öğrensin” dediklerini belirterek şöyle konuştu:

“Öncelikle şu kabul edilebilmeli: Kürtler bir halktır. Ve ortak noktalarından biri de anadilleridir. Bu siyasal olarak faşizan-ırkçı, sosyal olarak da ayıp yaklaşımdan artık vazgeçilmelidir. Hiçbir halk kendi anadilini gidip kursta öğrenmez. Yabancı dil, ikinci bir dil kurslarda öğrenilir. Anadilde eğitim olur ve bu sorgulanamaz, demokrasilerde yok sayılamaz, yasaklanamaz, doğuştan sahip olunan bir haktır. Sırf kollektif hakları tanımamak için, Kürtleri bir halk olarak tanımlamamak için sosyolojik ve tarihi bir gerçek inkar edilmek isteniyor. Bu düşünce ve zihniyet korunmaya çalışıldığı sürece gerçekten demokrasinin işlemesini beklemek ham bir hayal olur.”

-“TERÖR VE TERÖRİST SÖYLEMLERİ BİR YANA BIRAKILMALI”-

Çözümün barışçıl yöntemlerde aranması gerektiğini kaydeden Ayna, “O zaman ilk yapmamız gereken operasyonlardan vazgeçmek ve şiddetin dili olan ‘terör ve terörist’ söylemlerini bir yana bırakmaktır. ‘Terör ve terörist’ kavramları devletin kendi halkına uyguladığı hak ve özgürlük ihlallerini, şiddeti meşrulaştırmasının yoludur. Gerçek demokratik açılım ile bağdaştırılamaz” diye konuştu.

Bugün barışın ve şiddetsiz çözümün gelişebilmesi için Abdullah Öcalan’ın çok önemli bir rol üstlendiğini iddia eden Ayna, şöyle devam etti:

“Bulunduğu tüm zor koşullara rağmen elinden geleni yaptı, yapıyor. En son hepimizin bildiği gibi bir yol haritası hazırladı ancak bu yol haritası hala devlet kurumlarında bekletiliyor. Nedeni ise açıklanmıyor. Sayın Öcalan’ın herhangi bir tutuklu olmadığını hepimiz biliyoruz. Ve bu süreçte sahip olduğu misyonun hepimiz farkındayız. Yol haritasını açıklamamak, muhatap almamak, PKK için bu sürece aktif katılım açısından önemli bir göstergedir. PKK’nin bu sürece pozitif yaklaşmasını beklemek önemlidir. Eminim ki, gerek yol haritasının açıklanması, gerekse koşullarının düzeltilerek görüş alışverişinde bulunmalarının sağlanması bir çok olumlu gelişmenin önünü açacaktır. Buna dar ve sığ yaklaşarak ‘Hayır, asla, olamaz’ mı diyeceğiz; yoksa Başbakanın süreç başladığında ilk söylediği gibi ölümlerin durması, demokratik çözümün gelişmesi için kim olursa olsun herkesin katkısını mı alacağız? Kürt sorununun çözümüne gerçekten de siyaset üstü yaklaşabilecek miyiz?”

Ayna, dünyada ‘hak ve özgürlük mücadelesinde silahı bir araç olarak kullanan siyasi örgütleri’ silahtan arındırabilmenin tek yolu olduğunu öne sürerek, “O da devletlerin sahip oldukları silahlı gücü halkları baskı altında tutmak ve haklarını yok saymak için kullanmalarını engellemektir. Hepimiz bizi şoka uğratsa da şu soru ile yüzleşmeliyiz: Devletler silahı hakları bastırmak için kullanır iseler halklar haklarını ne ile ve nasıl savunacaklar? Bu soruya demokratik siyaset cevabı verebilmek için militarist politikalardan ve askeri vesayetten kurtulmak gerekir. Bu söylediklerim yine bir çok kesimi şaşkına uğratacaktır ve altında yine farklı anlamlar arayacaklardır. Oysa bizim burada yapmak istediğimiz barışçıl çözümün, demokratik siyasetin ne kadar yaşamsal bir önemi olduğuna ve zorunluluğuna dikkat çekmektir. Eğer devletler hakları ve özgürlükleri tanımazlarsa, farklılıkları zenginlik görüp, ülkeyi kültürler mozaiği yerine, Türkiye’de olduğu gibi kültürler mezarlığına çevirirlerse; halklara, düşüncelere, farklılıklara tahammül etmeyip askeri darbeler yoluyla silahla bastırırlarsa karşı tepkinin de silahla olması anlaşılır hale gelir.”

-“ÜST KİMLİK TÜRKLÜK DEĞİL TÜRKİYELİLİK OLMALI”-

Demokratik siyasete “hiçbir kaygıya ya da komplekse kapılmadan” PKK’yı da dahil edebilecek demokratik olgunluğun gösterilmesi gerektiğini savunan Ayna, “Bunu yapmamak ‘PKK olmasaydı, ben Kürtleri kabul etmek zorunda kalmayacaktım, Kürtçe Şeş TV’yi açmayacaktım, madem onun yüzünden bunları yapıyorum. O zaman onlardan bunun intikamını alacağım; bu adımların tümünü atsam da onları yok edeceğim’ anlamına gelir. Bu demokratik devlet olma teamüllerine uygun bir durum değildir” diye konuştu. Ayna, demokratik siyasetin darbe anayasası ile mümkün olmayacağını ifade ederek Anayasa’daki vatandaşlık tanımının etnik değil coğrafi olarak tanımlaması gerektiğini şöyle savundu:

“Yani üst kimlik Türklük olursa bu bir etnik kimliğin diğer kimliklere üstün kılınması anlamına gelir anti demokratiktir ve şu anda da mevcut olan durumdur. Bu nedenle üst kimlik Türkiyelilik olabilir. Bu coğrafik bir tanımlama olur ve Türkiye topraklarında yaşayan herkeste aidiyet duygusunu pekiştirir. Yine Atatürk’ün 1920’lerde belirttiği gibi demokratik özerk bölgeler farklılıkların inisiyatiflerinin tanınmasını sağlar, bu da Türkiye’yi merkezi otoriter idari yapılanmadan kurtarır. Aynı zamanda devlet hakları bastıran değil, tanıyan ve koruyan sorumluluğu ile olması gereken şekle evrilir. Tüm bunlar anayasanın bir bütün değişmesi ile mümkün olacaktır.”

-“KÜRTLER TÜRKLERİ SATMADI”-

Bunları anlattıklarında kimi demokrat ve aydınların “Evet haklısınız, ama toplumsal hassasiyetler var, Türkleri ikna etmek lazım. Bunun için de sabırlı olun ve bekleyin” dediklerini söyleyen Ayna, “Sabır Kürtlerin en büyük erdemi. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri bekliyor. Lozan’dan önce ve orada bu halka bağımsızlık teklif edildi ancak Kürtler, Türkleri satmadı. Türklere güvendi, kendisinin haklarını tanıyacağına, özerklik vereceğine inandı. O günden beri Kürtler bekliyor. Ancak burada yanlış bir algı yaratılmak istendiği açıktır. Türkleri ikna etmesi gereken biz değiliz. Kürtler değildir. Bugüne kadar bilimi inkar eden ve tarihi yanlış yazan ve okullarda ırkçı-şoven eğitim sistemi ile beyinleri yıkayan yönetenlerdir” dedi. 1924 anayasasından beri Türkiye’de bilimin inkar edilerek Kürtlerin olmadığının ispatlanmaya çalışıldığını kaydeden Ayna, bunun sorumlusunun Kürtler değil, ülkenin yöneticileri olduğunu söyledi. Ayna, “Savaş rantçıları tarafından söylenen her iki çift laftan sonra demokratikleşme adımlarını geri alarak hemen ‘tek millet, tek dil’ sözüne sarılarak hiçbir gelişme sağlanamaz. Kimse de ikna edilemez” dedi. Ayna, Türkiye’de bölünme sorununun olmadığını, bunun bilinçli yaratılan bir manipülasyon olduğunu dile getirerek “Ancak artık Türkiye eski Türkiye değildir. Hiçbirimiz bu safsatalara izin vermeyeceğiz; sizlerden korkmuyoruz, haklarımızdan ve özgürlüğümüzden asla vazgeçmeyeceğiz” dedi.

-“KÜRTLER TÜRK SAYILDI, ALEVİLER DE SÜNNİ”-

Kürtlerin yaşadığı sorunların ve yönelimlerin benzerini Alevilerin de yaşadığını ifade eden Ayna, şöyle konuştu:

“Nasıl ki bugüne kadar Kürtler Türk sayıldı iseler; Aleviler de Sünni sayıldılar, yok sayıldılar. Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da katledildiler. Özgürce ibadet etmeleri engellendi. Okullarda Alevilik eğitim konusu edilmedi. Kızılbaşlık bir hakarete dönüştürüldü. Sünnilere Alevilerin ekmeği pis, haram bellettirildi. Öyle ki Sünniler Alevilerin evinde yemek dahi yemiyorlardı. Şimdi, Kürtlerin tanınması gibi Aleviler de tanınıyor; ancak hala haklarının kullanımı konusunda hiçbir yasal güvenceleri yok. Yine tarih kitaplarında ve eğitim kitaplarında gerçek ve hak ettikleri yeri hala alamadılar. Sözde cem evleri açılıyor. Ancak ne yazık ki ibadetlerine gereken değer biçilmiyor. En son hepimiz çok acı bir örnek yaşadık. İstanbul’da kaza sonucu ölen bir Alevi askerin ailesi tarafından Cemevi’nde yapılmak istenen cenaze töreni engellendi. Resmen kaçırılarak camiye götürüldü ve Sünni ibadete göre defnedildi. Bu Alevileri yapılmış bir saygısızlıktır.”

-“DTP HEPİMİZE ÇATI OLABİLECEK BÜYÜKLÜKTE”-

Ayna, Kürtlerin eskiden “tüzüğünde kendini sol olarak tanımlasa bile sol, sosyalist hiçbir değere sahip olmayan ve sahip çıkmayan CHP”nin cenderesi altında olduğunu, ancak zaman içinde gerçekleri gördüklerini ileri sürerek şöyle konuştu:

“Nasıl sağcı, ırkçı, faşizan bir parti olduğu gerçeği ile yüzleşti ve bu cendereden kurtuldu ise şimdide Alevi vatandaşlarımıza sesleniyoruz. Sizler CHP’yi hak etmiyorsunuz. Çok daha iyilerine layıksınız. Unutmayın bugüne kadar Türkiye’deki gerçek demokrasi mücadelesi veren tek güç Demokratik Toplum Partisi ve geleneğinden geldiği partiler olmuştur. Bunun bedelini de en ağır şekilde ödemiştir. Demokrasi ve özgürlükler gerçekleşinceye kadar da bu bedeli ödemeye devam edeceğimizin taahhüdünü veriyoruz. Alevilerin, Sünnilerin, Süryanilerin, tüm hak ve özgürlük sorunu yaşayanların, emekçilerin, kadınların, gençlerin olması gereken yer ve hak ettiği güç Demokratik Toplum Partisidir. Haktan, adaletten, özgürlüklerden, eşitlikten yana olanlar farklı bir arayışa girmeyin. Giderek büyüyen ve çözüm gücü olabileceğine dair güven oluşturan bir partiyiz. Hep birlikte tüm sorunları aşabilir ve çözümü açığa çıkarabiliriz. Demokratik Toplum partisi hepimize çatı olabilecek büyüklüktedir. Yeter ki sorunlar karşısında risk alabilecek cesaretimiz olsun. Türkiye’nin demokrasi sorunu, emek sorunu, Kürtlerden uzak durarak çözülemez. Unutmayın ki Kürt sorunu sosyal, siyasal, kültürel, ulusal ve ekonomik soykırım sorunudur. Sol, sosyalist, aydın, demokrat, yurtsever olmanın gereği bu soykırımın karşısında olmak ve Kürtlerin yanında olmaktır.”

Daha sonra konuşmasında gençlere seslenen Ayna, “Türkiye’nin en dinamik gücüsünüz. Türkiye’nin demokratik değişim yüzüsünüz. Bugüne kadar bu ülkede kadınlardan sonra antidemokratik uygulamaların en ağır bedellerini sizler ödediniz, Hayri Durmuş, Kemal Pir, Mazlum Doğan oldunuz ölerek yaşamı özgürleştirdiniz, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya oldunuz öldürüldünüz, Deniz Gezmiş, Erdal Eren oldunuz idam edildiniz, zindanlarda onlarca yıl mahkum edildiniz, Sırf demokrasi, barış, özgürlük istediğiniz için 19-20’li yaşlarda girdiğiniz cezaevlerinden 40-50’li yaşlarda çıktınız. Çocuk yaşlarda bu kirli-pis savaşın kurbanları mağdurları oldunuz. Uğur Kaymaz gibi 12 yaşında 13 kurşunla öldürülüp terörist ilan edildiniz. Cüneyt oldunuz 15 yaşında kamera karşısında göstere göstere kolunuz kırıldı. Ve en son Ceylan oldunuz; 8 yaşında koyunları otlatırken havan topu ile kalbinize nişan alındı bedeniniz paramparça edildi. Ama siz hiç vaz geçmediniz. Vaz geçmeyin. Siz özgürlük sevdanızdan vaz geçerseniz bu artık insanlığın bittiği an olur. Bizim yüreğimizi yaşatan ve genç tutan, sizin özgürlük sevdanızdır.”

-“ÖZGÜR KADINI YARATMA İDEALİYLE ADIMLAR ATTIK”-

Kadınlara da seslenen Ayna, “Bugün Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda en ciddi mücadele, ne ironiktir ki bilinçli olarak feodalizmin, ağalığın, gericiliğin sistem tarafından korunduğu ve derinleştirildiği Kürt kadını tarafından verilmektedir. Kürt kadınının bu mücadelesi öyle gelişmiştir ki, Türkiye’deki diğer kadınları da etkilemiş ve etkinleştirmiştir. Özgür kadın mücadelesini verirken gerek sistem tarafından gerekse de yanımızda birlikte çalıştığımız erkek arkadaşlarımız tarafından yaratılan tüm sıkıntı ve zorluklar bizim için hiçbir zaman engele dönüşmedi, aksine daha çok mücadele azmi verdi ve on yıllardır kadın mücadelesinin yarattığı sosyal, siyasal alanlar büyük bir moral ve coşkuyla özgüvenimizi arttırdı. Bugün eğer Meclis’te dahil her yerde kadın erkek eşitliği bu kadar gündemdeyse ve yine diğer siyasi partilerde kadın katılımı önemli bir hal aldıysa bu Kürt kadını sayesinde oldu. En basitinden bugüne kadar hiçbir partinin aklına bir grup başkan vekilini kadın olarak seçmek gelmiyordu. Biz yaptıktan sonra kadının becerebileceği görüldü ve bu durum dikkate alınarak uygulanmaya başlandı. Aynı şekilde uyguladığımız eşbaşkanlık sistemi tüm yasal engellere rağmen bir kazanıma ve mücadele alanına dönüştü” diye konuştu. Kadının yarattığı başarının sistemi ürküttüğünü söyleyen Ayna, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Partimize dönük yapılan tüm saldırı ve yönelimlerde de yine öncelikle kadın hedef haline getiriliyor. Bunu yapanların bilmedikleri ya da göz ardı ettikleri bir gerçek var. Kendi siyasi oluşumlarındaki kadınlar birilerinin kızı ya da eşi olduğu için, ya da ekonomik gücü olduğu için liderleri tarafından bir yerlere atanıyorlar. Bu nedenle de gelişebilecek her türlü saldırı onları bertaraf edebilir. Ancak biz DTP’li kadınlar yeri geldi öldük, yeri geldi cezaevlerinde yattık, işkence gördük, tecavüze uğradık. Kadın kurtuluş ideolojisi etrafında buluştuk, bunun mücadelesini vererek, özgür kadını, özgür insanı, yeni yaşamı yaratma idealiyle adımlar attık, alanlar yarattık. Bu nedenle özgür yeni dünyayı yaşayıncaya kadar hiçbir engel, saldırı veya yönelim bizleri vazgeçiremez.”

-“GENEL SEÇİMDE YÜZDE 10 BİZİM İÇİN ENGEL TEŞKİL ETMEYECEK”-

DTP’ye yapılan operasyon sonucu 54 parti yöneticisinin tutuklandığını anımsatan Ayna, bu boşluğun partililerce özveriyle doldurulduğunu belirtti. Bu kongrede oluşacak yönetimle genel seçime gideceklerini ifade eden Ayna, konuşmasını şöyle tamamladı:

“Kongremizden hemen sonra başlatacağımız çalışmalar ile tüm ağırlığımızı metropollere vereceğiz. İstanbul Türkiye’nin en büyük Kürt ilidir. Ve önümüzdeki dönem bu potansiyelini açığa çıkaracağız. Yine İzmir, Adana, Mersin, Kocaeli, Denizli, Manisa, Ankara, Konya, Kayseri, Kırşehir ismini burada saymaya zamanımız yetmeyecek birçok ilde çok ciddi potansiyelimiz vardır. Bu yıl bu illerde DTP yılı olacak. Kürdistan’da ki halkımız bizim bu yoğunlaşmamızı anlayacak ve kendisi de bu konuda bizlere yardımcı olacaktır. Kürdistan halkının kendisi DTP’dir, özgürlük hareketidir. Önümüzdeki genel seçimde yüzde 10 bizim için hiçbir engel teşkil etmeyecektir. Büyüyen halk hareketi haklarının ve özgürlüğünün önündeki tüm barajları yıkıp geçecektir.”(ANKA)

En Çok Aranan Haberler