Jonathan Marcus
BBC Diplomasi Muhabiri
Son bir kaç güne kadar Ankara ile Şam arasındaki gerilimin Suriye'deki iç çatışmaları bölgesel düzeye taşıyacak kıvılcım olmasından endişe ediliyordu.
Ancak şimdi, en az bunun kadar, belki de daha büyük bir risk var. O da Lübnan'ın Suriye'deki bataklığın içine çekilmesi.
Lübnan uzun süre güçlü komşusu Suriye'nin egemenliği altında yaşadı. Üstelik Lübnan'daki mezhepsel ve etnik ayrımlar daha derin, etnik gerilimler daha şiddetli ve Lübnan, Suriye'den çok daha zayıf bir ülke.
Suriye, Lübnan siyasetinde uzun süre boyunca etkili bir oyuncu olmuş, Suriye ordusu, Arap Birliği adına barış gücü görüntüsü altında Lübnan'ın büyük bölümünü kontrol altında tutmuştu. Asli görevleri iç savaşı sona erdirmek iken, Suriye'nin stratejik çıkarları öne çıkmıştı.
Şam ve yerel müttefikleri, zaman zaman siyasi suikastlere bulaşmakla da suçlanmışlardı.
Ancak eski başbakan Refik Hariri'nin 2005 yılında bir suikast sonucu öldürülmesi, Sedir Devrimi olarak bilinen halk ayaklanmasına, sonunda da uluslararası baskının artmasıyla Suriye ordusunun Lübnan'dan çekilmek zorunda kalmasına neden oldu.
Bu aslında Suriye'nin Lübnan'daki nüfuzunun sonu anlamına gelmiyordu. Şam, ülkedeki en etkili siyasi ve en güçlü askeri yapılardan biri olan Hizbullah'ın güçlü destekçisi olarak kalmaya devam etti.
Suriye ayrıca Hizbullah'ın İran tarafından silahlandırılmasında önemli bir kanal olarak da görülüyordu.
Lübnan'ın önde gelen istihbaratçılarından, üstelik Suriye'nin de müttefiki olmadığı bilinen Wissam el Hassan'ın suikast sonucu öldürülmesi, bu acı yakın tarihin insanların zihinlerinde canlanmasına neden oldu.
Geçmişte Lübnan'ın sorunu, Suriye'nin güçlü olmasıydı.
Şimdiyse muhtemelen bu kez Suriye'nin zayıflığı Lübnan'ın sorunu olacak.