Yenilgi tanımlamasının kriteri sadece muhalefet ittifakının 12 yıldır devam eden Viktor Orban iktidarına son verememesi değildi.
Viktor Orban pazar günü yapılan 2022 seçimlerinden, bir önceki yani 2018 genel seçimlerinde aldığı oyları artırarak çıktı.
Muhalefet ise 2022 yılı genel seçim sonuçlarına göre Orban'ın oy oranını yakalamak şöyle dursun, muhalefet ittifakında yer alan partilerin 2018 yılında aldıkları oy toplamının da altına düştü, parlamentodaki sandalye sayısı da azaldı.
Muhalefet temsilcileri ilk etapta yaptıkları açıklamalarda seçim sisteminin demokratik olmayışından yakındılar.
Orban ve cephesinin devlet imkânlarını da kullanarak gündeme getirdikleri "tam saha prese" karşı koyabilecek maddi imkânlara sahip olmayışları da vurgulandı, yalana ve siyasi ahlaktan uzak iddialara dayandırılan karalama kampanyalarının etkisinden de söz edildi.
Elbette bunların her biri bir miktar doğruluk içeriyor. Ancak acaba sorun bunlardan mı ibaret? Muhalefetin kendi iç işleyişi, ittifak süreci, seçim kampanyasının idaresi hatasız mıydı?
Bu yenilgi yanıt bulunması gereken bir dizi ağır soruyu muhalefetin önüne koymuş durumda.
Elbette yanıtlar seçimin yarattığı hayal kırıklığının ardından süreç içinde bulunacak, yenilginin kodları çözülmeye çalışılacak.
Üzerinde en çok tartışılan konu, seçim ittifakında bir araya gelen ve ortak noktası sadece Orban'ı iktidardan indirmek olan "sağ" ve "sol" partilerin kendi doğal tabanlarına ne kadar hakim olabildikleri, ve seçimlerde kendi seçmen kitlelerini ortak adaylara oy vermeleri konusunda ne kadar yönlendirebildikleri.
Yorumcular özellikle radikal sağ "Jobbik" partisi üzerinde duruyorlar. Milliyetçi Jobbik partisi 2018 seçimlerinde %20 gibi çok yüksek bir oy alarak Fidesz'in ardından ikinci büyük parti olarak meclise girmişti.
Ancak seçim sonrası parti içinde yaşanan iç çatışmalar, Orban'a karşı ittifak konusunun da gündeme gelmesiyle derinleşmiş ve parti içinde radikal bir grubun partiden ayrılmasını beraberinde getirmişti.
Daha sonraki süreçte Jobbik tabanının sol partilerle iş birliğine sıcak bakmadığı sinyalleri parti üst yönetimi tarafından çok ciddiye alınmadı ve sonuçta 3 Nisan'da sandıktan çıkan büyük hezimet, Jobbik tabanının parti yönetimini cezalandırdığını ortaya koydu; Jobbik partisinin güçlü olduğu bölgelerden ortak muhalefete yeteri kadar destek gelmemişti.
Dahası Jobbik'ten ayrılan bir grubun oluşturduğu yeni radikal sağ yeni parti %5'lik barajı aşarak parlamentoya girmeyi başardı. Bu da önümüzdeki dönemde Jobbik partisinin doğal tabanındaki erozyonun devam edeceğinin bir işareti.
Elbette partiler arasındaki "kan uyuşmazlığı" tartışması sadece Jobbik seçmeni ile sınırlı değil. Sol partilerin seçmenleri arasından da ortak listelerdeki Jobbik adaylarına oy çıkmadığı kanısı çok yaygın.
Sonuçta muhalefet partileri bir önceki seçimlerde tek tek aldıkları oy miktarı ile karşılaştırıldığında 2022 seçimlerinde ittifak olarak tam bir milyon daha az oy aldı.
Yani siyaset aritmetiğinde 5+1=6 sonucunu vermedi, partilerin tabanlarının hazımsızlığı toplam oyları artırmadı, tersine azalttı.
Macar muhalefet ittifakı tek turlu dar bölge seçim sistemi uygulaması nedeniyle seçim bölgelerinde FİDESZ adayı karşısına tek adayla çıkmak için ön seçimlere gitti. Ön seçimin amacı söz konusu seçim bölgesinde en güçlü adayın hangi partiden olacağının tespitiydi.
Ancak ön seçimlere isteyen herkes katılabildiğinden, belki de demokratik olma çabası nedeniyle tamamen denetimsiz bir aday belirleme süreci yaşandı. Pek çok yörede güçlü gibi görünen partinin önerdiği adayın, aslında tüm seçmenlerin oyunu alabilmekten hayli uzak bir profil çizdiği sonra anlaşıldı.
Bazı yerlerde milletvekili aday adayı seçilen kişilerin yolsuzluklarda adı geçtiği, ya da geçmişte savunulamayacak ırkçı açıklamalar yaptığı anlaşıldı. Her ne kadar bu kişiler daha sonra geri çekilseler de bu, seçmenler nezdindeki güveni azalttı.
Ön seçim, milletvekili adaylıklarında olduğu gibi ortak başbakan adayının kim olacağının tespitinde de sakatlıklar içeriyordu.
Beş adayın arasından aday sayısını önce üçe, sonra bire indiren ve tamamen kamuoyuna açık yapılan ön seçim sistemindeki boşluklar, sürpriz bir şekilde aslında arkasında bir parti bile bulunmayan küçük bir şehrin muhafazakâr belediye başkanının öne çıkmasını sağladı.
Bu yöntemle muhalefetin ortak adayı haline gelen Peter Marki-Zay'ın ülke genelinde bir kampanyayı kaldırabilecek kapasitede olup olmadığı çok tartışıldı. Kampanya sürecindeki hataları, yanlış açıklamaları nedeniyle birçok kez seçmenden özür dilemesi, muhalefetin Orban karşısındaki başbakan adayının ağırlığını azalttı.
MUHALEFET LİDERLERİ ARASINDAKİ UYUMSUZLUK, MUHALEFETİN TOPLAM ETKİSİNİ NE KADAR AZALTTI?
Muhalefet liderleri ön seçim sürecinden başlayarak, seçim kampanyası boyunca bir türlü kendi aralarında bir koordinasyon oluşturamadılar. Pek çok kez aynı konuda farklı görüşler dile getirildi.
Elbette bu farklılıkların temelinde partilerin farklı ideolojilere dayalı politikalarının birbirinden hayli uzak olması yatıyordu. Ama muhalefet liderlerinin seçim gafları sadece bunlarla açıklanabilecek türden değil.
Ülkeyi birlikte yönetmeye, ağır memleket sorunlarını çözmeye aday liderlerin belli bir konuda birbirinden farklılıklar içeren açıklamalar yapması seçmende elbette güvensizlik yarattı.
Muhalefet liderleri bunun farkına vardıklarında tamamen geri plana çekilip kampanyanın görünürdeki temsil yüzünü sadece Peter Marki-Zay'a bıraktılar, ancak muhalefetin ortak başbakan adayının her konuda bol bol açıklama yapması ve bunların bir kısmının muhalefetin bileşenleri tarafından savunulamaması sorunlara neden oldu.
Seçim kampanyası boyunca zaman zaman muhalefet liderleri alttan alta diğer liderleri eleştiren açıklamalar da yaptılar. Bu ise seçmenin "kendi arasında bile anlaşamayan" partilere duyduğu güveni azalttı.
"ÇOK BAŞLILIK" GELİŞMELER KARŞISINDA HIZLI TAVIR ALMAYI ENGELLEDİ Mİ?
Macaristan'daki seçim süreci savaş süreciyle de iç içe geçti. Aslında Rusya'nın Ukrayna'ya, tüm dünya tarafından mahkûm edilen kanlı bir savaş başlatması muhalefet açısından avantaj olarak değerlendirilebilirdi. Çünkü Viktor Orban iktidardaki özellikle son yıllarını Avrupa Birliği'ne karşı Rusya ile denge politikası inşa etmekte kullanmıştı.
Orban doğalgaz ve ham petrol alabilmek için Rusya'ya belli tavizler de vermişti. Her yıl tekrarlanan Orban ve Putin zirveleri ile iki ülke arasındaki ilişkilerin ulaştığı nokta, AB ve ABD tarafından Orban'ın eleştirilmesine neden oluyordu.
İşte patlayan savaş bu yakınlık nedeniyle Orban'ı zor durumda bıraktı. Ancak Viktor Orban, derhal yeni bir strateji geliştirdi: "Savaşın dışında kalma, Macaristan'ı barış ve güvenlik içinde tutma" sloganını seçim sloganı haline getirdi. Devlet medyasının propaganda imkânları harekete geçirildi.
Muhalefet ise AB ve NATO çizgisinde kalmaya özen gösterdi. Ancak pratikte neler yapılması gerektiği konusunda kendi aralarında bir mutabakata varıncaya kadar FİDESZ propaganda mekanizması harekete geçmiş ve halkın gözünde muhalefet "ülkeyi savaşa sokmak istiyorlar" damgasını yemişti bile.
Seçim kampanyasının son günleri hep bu iddiaların yeniden gündeme getirilmesi ve muhalefet tarafından tekzip edilmeye çalışılmasıyla geçti.
NEGATİF SEÇİM KAMPANYASI MI, PROGRAM AĞIRLIKLI POZİTİF KAMPANYA MI?
Muhalefetin başarısızlığında belki de en önemli unsurlardan biri kampanyanın üzerine oturtulduğu ana ilkeydi.
Viktor Orban'ın sadece seçimlerde de değil, yıllardır her fırsatta sürdürdüğü kampanyaların en temel özelliği halkı bölen, düşman yaratan, toplumu kamplara ayıran"negatif" kampanyalar olmasıydı.
Bu kampanyalar karşı tarafı aşağılayan, zan altında bırakan, güvenilmezlik kuşkuları yaratan, farklılıkları dışlayan ve sonuçta kendi taraftarlarının saflarını, yaratılan korku çemberinde sıkılaştırmayı hedefleyen çalışmalardı.
Muhalefet son seçim kampanyasında Orban'ı kendi silahıyla vurmayı denedi. Birleşik muhalefetin tüm seçim faaliyetleri Orban rejiminin olumsuzlukları ve yolsuzluk, hırsızlık iddiaları üzerine kuruldu.
Muhalefet iktidara gelirse neyi nasıl yapacağı üzerine derli toplu bir program ortaya koyamadı. Elbette Orban'ın da sunduğu hiçbir program yoktu ama onun güvencesi, masaya koyduğu yıllardır denenen, sınanan kendi şahsıydı. Muhalefet ise bir kumar oynadı, Orban'ı eleştirmekten başka yapacaklarıyla ilgili masaya somut bir dayanak sunamadı.
Bu ise birbirinden ayrı kamplar halinde, kendi gerçeklerini yaşayan kesimleri birbirine yakınlaştırmaktan, henüz kararsız seçmeni ikna etmekten, toplumu bütünleştirmekten ziyade ayrışmayı derinleştirdi ve bundan kazançlı çıkan da, bu işi çok daha iyi yapan Viktor Orban oldu.