Hastalığı, oyunculuk hedefine yenik düştü

Adı Yaprak Türkatalay, 17 yaşında. Oyunculuk mesleğine aşkı çocukluk zamanlarından beri olan bir genç kız. Geçtiğimiz aylarda liseden mezun oldu. Doktor anne ve doktor babanın kızı. Onun hikayesi filmlere konu olacak türden. Yaprak yaşıtlarından daha olgun bir şekilde yaşadıklarını Breaking News Yayın Yönetmeni Savaş Uğurlu’ya anlattı. İşte o röportaj…

Savaş Uğurlu; Bize kendinden ve gündelik yaşantından bahsedermisin?

Yaprak Türkatalay: Ben, Annem, Babam kardeşim ile bir çekirdek aileyi olarak hayatımı sürdüren birisiyim. Hayatım boyunca ailem bana klasik Türk aile değerleri ile yaşamayı çalışkan bir insan olmayı aşıladı ve önemini öğretti. Çocukluğumu pek yaşadığımı söyleyemem. Okulum, evdeki sorumluluklar hatta kardeşime bakmam fazlasıyla zamanımı alıyordu. Son iki yıldır okuldan eve evden okula gidip gelmek gibi rutin bir hayatıma tekvando merakımı da ekledim. Ben özgür ruhlu ve asi bir insanım. Hayatı ve insanları okuyarak ve uzaktan tanımaktansa her şeyin hep en ortasında olup dolu dolu yaşamak istemişimdir. Gezmeyi çok severim yaşamak ve direk içinde olmak bana heyecan verir mutluluk verir.

HASTALIĞIMI DOKTOR ANNEMİN DİKKATİ İLE ÖĞRENDİM

Savaş Uğurlu: Başından talihsiz bir hastalık geçti. Bize hastalığı ilk duyduğun anı, tepkini ve hastalığı duyduktan sonraki düşüncelerini anlatırmısın?

Yaprak Türkatalay: Beni rahatsız eden ilginç bir şekilde şikayetim yoktu. Son bir aydır göğüs ağrısı ve hafif bir öksürük vardı. Kendisi de doktor olan annem tesadüfen akciğer grafisi isteyince ne kadar ciddi bir sornla karşı karşıya olduğumu o zaman anladık. O zaman her zamanki gibi okul çantamla ve formamla eve çıkmıştım. O zaman bariz bir şekilde şikayetim olmadan hastaneye gittim ama film ve tomografiden sonra beni ambulans ile Üniversite hastanesine kaldırdılar. Yürüyerek gittim hastaneden ambulans ile ayrılmak inanılmaz bir durum ve duygu. Normal ve sıradan başlayan bir gün Azrail ile burun buruna bir hastanede bitti. Tıpkı bing bang gibi hayatım hayatım saliseler içinde yok oldu bitti ve yeniden başladı. İlk tomografi sonucumu doktor annem eline alıp okuduğunda yüz ifadesinden anlamıştım bir şey sormaya gerek yoktu. Hastalığı ilk öğrendiğim an hissettiğim tek şey hayatımda ilk kez tanıştığım derin bir pişmanlık duygusu oldu. Çünkü o kıza sürede geriye dönüp baktığımda hiçbir şeyi yapamamış olduğumu gördüm. Çok şaşkındım, o kadar şaşkındım ki savaşta göğsüme kurşun yemiş ama hala anlamayarak koşmaya çalışan bir asker gibiydim. Ama sonuçta duruyorsunuz ve kurşunu fark ediyorsunuz. Hastalığın İstatiği yüz binde üç görülebilen ve Allaha şükür iyileşebilme umudu olan bir türdü. Korkunç şeyler her zaman başkalarını başına gelmez ve istatistiki olarak yüz binde üç görülen bir şeyin senin başına geldiğinde artık yüzde yüz bir olasılıktır.

Savaş Uğurlu: Hastalık süresinde hayata bakışında ne gibi ve nasıl değişiklikler oldu?

Yaprak Türkatalay: Çok zor bir tedavi süreci yaşadım. İlk başlarda ne kadar iyileşebileceğim ile alakalı çok korkularım ve şüphelerim vardı. Şöyle düşünün bir Cuma günü normal hayatınızı sürdürürken ertesi gün ağır bir tedavi. Normal hayatını ve her şeyini bırakmak zorunda olan bir hasta oluyorsunuz. Hastane odası hayatım olmuştu ve düşünmek için çok zamanım oldu. Aniden hayattan çekildiğinizde size gerçekten kimlerin değer verdiğini anlıyorsunuz. Bende bu süreçte beni kimlerin sevdiğini, değer verdiğini bundan sonraki hayatıma kimlerle devam edebilirim sorularının cevaplarını buldum. Bu arada fark ettim ki yapmak istediğim hiçbir şeyi yapmamıştım yapamamışım. Daha çok görevlerimi yerine getirmişim. Oysa her sabah ölümsüz gibi kalkmak, ve o günü yarın ölecekmişçesine dolu dolu yaşamak gerekirmiş. Bundan sonrada tam olarak onu yapacağım.

Savaş Uğurlu: Çocukluğundan beri en büyük hayalin oyuncu olmaktı. Bu hayalinin nasıl başladığını anlatırmısın?

Yaprak Türkatalay: Evet bu çok eski bir öykü aslında. Anaokulundan beri drama da hep fark edilir bir başarım vardı. Günlük konuşma tarzım mimiklerim, tavırlarım özellikle vurgulamak istediğim bir şey olursa hep teatr aldım. Bunu fark eden çok öğretmenim oldu ve beni ısrarla dramaya yönlendirdiler. Oyuncu olmak basit bir şey değil ve olmamalı. Büründüğün role göre biranda başka bir kişi oluyorsun. Örneğin biranda yüzyıllarca öncesine gidebiliyorsun. Başkalarıyla beraber bambaşka hayatların içine girebiliyorsun. Bu yüzden oyunculuk zaman mekan portalı gibi sanki. Önemli olan oyunculuk fikrinin hem beni, hem yakın çevremi ve hatta ileride beni izleyecek olanları daha iyi bir şeylere dönüştürebilmesi. Çünkü oyuncu olmak günümüzün teknik imkanlarıyla çok sayıda hayata mesaj vermek ve dokunmak demektir. Benim istediğimde tam olarak bu.

Savaş Uğurlu: Zor bir hastalıktan çıktın onu yendin. Oyuncu olmak için hedefine daha çabuk ulaşacağına inanıyormusun ?

Yaprak Türkatalay: Şimdi hayata karşı çok daha hırslıyım. Ölümsüzmüş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi yaşa. Ben bunu yapacağım. Ölümden dönmek beni eğitti. Sahip olduğum şeylerin ve yeteneğimin değerini daha iyi anladım. Bundan sonraki hedefim ne istiyorsam onu yapmak, ama en kaliteli bir şekilde. Kendime güveniyorum kesinlikle inanıyorum. Sizi öldürmeyen şey mutlaka güçlendirir.

AİLEM HASTA OLMADAN ÖNCE HUKUK FAKÜLTESİNE GİTMEMİ İSTİYORDU

Savaş Uğurlu: Ailen sana ve oyunculuk tutkuna nasıl yaklaşıyor.

Yaprak Türkatalay: Bu olaydan önce ailem ve ben hukuk fakültesine gitmemin faydalı olacağını düşünüyorduk. Her aile çocuğunun geleceğini garanti altına alacağı sabit bir gelirli meslekte olmasını ister. Oyuncu olmak benim en büyük hayalimdi. Ama nedense gerçekleştirmeye hiç kalkışmadım. Parlak bir yıldız kadar uzaktaydı bu fikir bana. Ama bugün biliyorum ki bu hayat benim ve ben oyuncu olmak için yaratılmışım. Bu iddiam ailem için oldukça yeni ve tartışılır olduğunun farkındayım. Ama eminim ki mutlu olmam için bana destek verecekler. Özelliklede annem. Herkes hayallerinin peşinden koşmalı yoksa hep olmak istediğimiz yerde oluruz.

Savaş Uğurlu: İyi bir oyuncu olmak için kendine örnek aldığın isimleri sayarmısın ?

Yaprak Türkatalay: Eskilerden Türkan Şoray ve Filiz Akın. Yenilerden ise Beren Saati ve Serenay Sarıkaya’yı beğeniyorum. Ama ben örnek almaktan çok gözlem yapıp kendimi eğitmeyi tercih ediyorum. Çünkü her ne kadar etkilenmek kaçınılmaz olsa da sadece kendime ait bir tarzım olsun istiyorum. İnsanları onurlandıran meslekler ve meslekleri onurlandıran insanlar vardır. Ben sadece kendim gibi olarak oyunculuk mesleğini onurlandıranlardan olmak istiyorum…