MAGAZİN

O muhteşem hayatınız

Can Yayınları'ndan nefis bir roman daha: 'O muhteşem hayatınız'

Ünü dünyayı sarmış Türkiyeli bir primadonna, bir diva... Onunla ilgili her türlü fotoğrafı, ses kaydını, gazete kupürünü toplamayı hayatının amacı edinmiş, tutkulu hayranı bir müzik öğretmeni... Annesinin izini süren genç bir kadın... Eski fotoğrafların ayrıntılarında gizli, derin bir sır: sadece Diva'nın yaşamının değil, Türkiye'nin yakın tarihinin puslu, karanlık bir kesiti...

Muhteşem hayatlar, parlak dekorların arkasında neler saklar? Muhteşem, ışıltılı, kusursuz görünen yüzümüzde, kendi kendimizden bile sakladığımız ne yıkımlar gizlidir? Kendini tanımak, kendi gerçeğiyle yüzleşmek insanı nerelere sürükler? Oya Baydar, beklenen romanı O Muhteşem Hayatınız'da, her biri kendi kimliğini arayan roman kahramanlarıyla, insanın ve bu coğrafyanın derinliklerine götürüyor bizi. Roman, derinlerde saklı gerçeklerle yüzleşmeye hazır okurunu bekliyor.

"Etek altı çocuğu" ne demektir, bilir misiniz?

Oya Baydar, kitabın sonunda yer alan kısa bir mektupla bu kitabın kendi hayatıyla birleşen noktalarını şu sözlerle anlatıyor:

"Diva gibi ben de subay kızıydım. Askerî garnizonlar, 60-70 yıl önceki Anadolu köyleri, kasabaları ve o zamanlar "Şark" denilen Doğu, çocukluk anılarımın parçasıdır. Bir gece, annemle babam, lüks lambasının ışığında, vakit geçirmek için bezik oynarlarken, "Fitnat, etek altı çocuğudur," dedi babam. Benim varlığımı unutmuşlardı ya da babam bu laftan hiçbir şey anlamayacağımı bilmenin rahatlığıyla sözünü sansürleme gereği duymamıştı. Fitnat Abla benden üç-dört yaş büyüktü, levazım komutanının kızıydı, oyun arkadaşımdı. "Etek altı çocuğu" sözü, bebeklerimin kat kat kabarık eteklerinden başka çağrışım yapmadı bende, unuttum. Taa ki Dersim'de olanları öğrenene kadar, meğer ki "herkesin bildiği sır"ın farkına varana kadar. Ve evde, üzerinde "3. Ordu Manevrası Hatırası. Tunceli" yazılı madalyayı bulana kadar. İlk tepkim, "Hayır, babamın olamaz, babam o tarihte orada olamaz," reddiyesiydi. Hâlâ da bilmiyorum gerçeği, babam da annem de öleli yıllar geçti. Dört yıl kadar önceydi. Tıpkı anlattığım hikâyedeki gibi, bana ait bazı çocukluk fotoğraflarını bulan o değerli kişi olmasaydı, ne yapıp edip bana ulaşıp fotoğrafları paylaşmasaydı, bu roman yazılmayacaktı. En büyük teşekkürü ona borçluyum."

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler