50 yıldır çoğunlukla Afrika’da görülen maymun çiçeği virüsü, Mayıs ayında dünya genelinde yayılmaya başladı.
Virüsle mücadelenin yollarını araştıran bilim insanları geçmişte kullanılmış iki çiçek aşısından faydalanma yoluna gittiler: ACAM2000 ve JYNNEOS.
ABD’de maymun çiçeğine koruma sağlamak için yalnızca bu iki aşının kullanımına izin veriliyor. Avrupa Birliği de JYNNEOS’un kullanımına onay vermiş durumda.
Her iki aşının da son derece güvenli ve etkin olduğu düşünülüyor. Ancak bu aşıların geçmişi büyük bir gizemin de bir parçası.
100 yıldan uzun süre boyunca bilim çevresi çiçek aşısının sığır çiçeği hastalığından türetildiğine inanıyordu.
Ama 1939’da, çiçek aşısının geliştirilmesinden yaklaşık 150 yıl sonra yapılan moleküler testler durumun böyle olmadığını ortaya koydu.
Daha yakın bir geçmişte yapılan genetik sekanslamalar da bu bulguları onayladı.
Buna göre, çiçek hastalığının sonunu getiren ve bugün de maymun çiçeği hastalığına karşı kullanılan aşılar, bugüne dek kimsenin teşhis edemediği, bilinmeyen bir virüse dayanıyor.
83 yıldır yapılan araştırmalara karşın kimse bu virüsün çiçek aşısına nasıl, neden ya da ne zaman dahil olduğunu ya da halen vahşi doğada bu virüsün var olup olmadığını bilmiyor.
Bilinen tek bir şey var: Çiçek hastalığının insanların hayatına meydan okuduğu yıllarda yaşayan milyonlarca insan yaşamlarını bu virüse borçlular.
Ayrıca bu virüs olmasaydı maymun çiçeği virüsü de şimdi çok daha büyük bir hızla yayılıyor olacaktı.
Almanya’daki Robert Koch Enstitüsü’nden virolog Jose Esparza, “1939’a dek çok uzun bir süre çiçek aşısının sığır çiçeği virüsüyle aynı olduğu düşünülüyordu. Ancak daha sonra bunların farklı virüsler içerdiği tespit edildi. O zamandan beri sığır çiçeği virüsünü bir tür vaccinia yani çiçek aşısını da kökeni bilinmeyen başka bir tür olarak kabul ediyoruz,” diyor.
Peki bu nasıl mümkün oluyor? Bu virüs nereden çıkmış olabilir? Doğal ortamının neresi olduğunu bir gün tespit edebilmemiz mümkün olur mu?
Çiçek aşısının ilk yapılmasından bu yana yüz yıllar geçmiş olsa da dünya genelinde müzeler ya da koleksiyonlarda eski virüslerin izlerini görmek mümkün.
Esperza’nın başkanlık ettiği uluslararası bir ekip 2017 yılında yaptıkları bir kazıda, 1902 yılında Philadelphia’da üretilmiş bir aşıya ulaştı.
Yapılan testlerde hiçbir sığır çiçeği virüsü izine rastlanmadı. Bunun yerine 1976’da Moğolistan’da tespit edilen at çiçeği virüsüyle bir akrabalık olduğu sonucuna varıldı.
O günden bu yana aynı ekip çok sayıda başka tarihi aşı örneğine de ulaştı ve sekanslamalarını gerçekleştirdi. Esperza, “31 örneklemin hiçbirinde sığır çiçeğine rastlamadık” diyor.
Yani 19’uncu ve 20’inci yüzyılda aşılar çoğunlukla at çiçeğinden türetiliyordu. Sığır çiçeği ya hiç kullanılmıyor ya da kısa süre zarfında hemen at çiçeğiyle telafi ediliyordu.
Ancak bilim insanları daha çok çiçek aşısı sekanslaması yaptığında, bunların da bir dönüşümden geçtiklerini tespit etti.
Bu aşılar, sadece ağırlıkla at çiçeğinden oluşmuyor, aslında temelini bugün de aşılarda bulunan gizemli bir virüs oluşturuyordu.
Esparza, “1930’a kadar ana sekans at çiçeği iken daha sonra vaccinia, yani çiçek aşısına dönüştü, ama bunun kökeni bilemiyoruz” diye konuşuyor.
Esparza’ya göre, bir tür çiçek aşısından diğer bir türe gerçekleşen ani sıçrama aşının nasıl yapıldığıyla alakalı:
“Aşı tarihinin ilk 100 yılında, bir insanın kolundan diğerinin koluna yapılan aşılamalar söz konusuydu. 1860’da ise İtalya ve Fransa’daki bilim insanları hayvan aşılaması sistemini geliştirdiler. Böylece virüsün insandan insana geçmesi yerine, sığırlara konulması ve orada tutulması yöntemi geliştirildi.”
Bu kitle üretim sistemi ile zincire bir süre sonra koyun, at ve eşek gibi diğer hayvanlar da dahil edildi.
Bir noktada da bilinmeyen bir hayvanda tutulan bir virüs çiçek aşısı olarak kullanılmaya başlandı. Bunu ilk kimin yaptığı ya da neden, nasıl ve niçin böyle bir şeyin söz konusu olduğuna dair herhangi bir kayıt bulunmuyor.
Belki de sadece bir kazaydı: Belki de birisi bir çiftlik hayvanından at ya da sığır çiçeği olduğunu düşündüğü bir virüsü kullandı, virüs işe yaradı ve bunun farklı bir tür virüs olduğunun kimse farkına varmadı.
1930’larda bu gizemli virüs en yaygın kullanılan aşı haline geldi. 20’inci yüzyılın ortalarına gelindiğinde de dünya genelinde bu virüsün yüzlerce farklı türüne rastlanır oldu.
Bugün bu gizemli virüs belki de hiç olmadığı kadar işe yarıyor.
Maymun çiçeği virüsü ilk kez 1970 yılında tespit edildi ve yakın döneme dek virüse sadece Afrika kıtasında rastlanıyordu.
Ancak Mayıs 2022’de dünya genelinde görülmemiş bir hızda yayılmaya başladı. Bu hızı kesmek için birçok ülke milyonlarca doz aşı sipariş etti.
JYNNEOS ve ACAM2000 aşılarının ikisi de 1930’lu yıllarda etkin olan çiçek aşısındaki aynı gizemli virüsten geliştirildi.
Temmuz 2022’de ABD hükümeti her iki aşıdan yedi milyon doz sipariş etti.
İşin komik tarafı, bugün maymun çiçeği salgınıyla karşılaşıyor olmamızın belki de tek nedeni çiçek aşısı uygulamasını terk etmiş olmamız.
Zira diğer virüslerin de bu fırsattan yararlandığı sanılıyor. Sığır çiçeğine büyükbaş hayvanlarda pek rastlanmasa da örneğin dünya genelinde kemirgenlerde salgın halinde görülüyor.
Ayrıca 1970’li yıllarda çiçek aşısının durdurulmasından bu yana çocuklarda hastalığın görülüşünde de bir tırmanış söz konusu.
Bugün insanlar sığır çiçeğine fareler ya da kediler aracılığıyla yakalanabiliyor. Enfeksiyonlar genellikle hafif oluyor, yüzde ve ellerde lezyonlar görülüyor. Ancak bu virüsün insandan insana bulaştığına dair bir veri bulunmuyor.
Ancak bu virüs nedeniyle de ölümler söz konusu oldu. Maymun çiçeği hastalığında olduğu gibi, vakaların artışının çiçek aşısı uygulamasına son verilmesiyle ilgili olduğu düşünülüyor. Hatta bazı bilim insanları sığır çiçeğinin gelmekte olan bir sağlık tehdidi olduğunu söylüyor.
Yani vaccinia’ya hâlâ çok talep var. Peki ama insanlık tarihinin bu en favori aşısının kökeninin ne olduğunu bir gün öğrenmemiz mümkün mü?
Esparza buna şüpheyle yaklaşıyor:
“Şu anda elimizde yanıttan çok soru var.”