HABER

Meclis'te 'Bel'am' tartışması

TBMM Genel Kurulu'nda CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ile AK Parti Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz arasında 'Bel'am' tartışması yaşandı. İki vekilde birbirlerine 'Bel'am' diye bağırdı.

Meclis'te 'Bel'am' tartışması

TBMM Genel Kurulu'nda MHP'nin 'Din görevlilerinin sorunlarının araştırılması' amacıyla verilen Meclis araştırma önergesinin Genel Kurul'da okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerisi üzerine söz alan emekli müftü olan CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, Ak Parti'yi eleştirdi.

Özkes, "Bugün Türkiye'de iktidar korkusu Allah korkusunu geçmiştir. Her vakit namazda okunan 'Yalnız sana ibadet ederiz ve senden yardım dileriz' ayeti tehlikededir. 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından sonra camilerde hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk gibi, ayetler ve hadisleri sansür uygulaması İslam tarihinde kara bir parantez arasını oluşturmaktadır. Hırsıza hırsız diyemeyen, israfa haram diyemeyen, zulme rıza gösteren Allah'ın kitabına değil, muktedirlerini gözüne bakarak fetva veren Bel'amlar var" dedi.

Bu söze sosyal paylaşım sitesi hesabından 'Çok ama çok sevdiğinizi bildiğim iki önemli şahsiyet bu gecede dünyaya gelmişlerdir. Bunlardan birincisi Hazreti İbrahim ikincisi ise Hazreti Muhammed'dir. Hz. İbrahim tabi ki benim. Hz. Muhammed ise en küçük kardeşim' diye paylaşım yapan bu sözlerin nedeniyle tepki çeken Ak Parti Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz ise oturduğu yerden Özkes'e "Bel'am sensin işte" diye bağırdı.

Ardından iki vekil arasında sözlü tartıma yaşandı. Bir süre sonra ise Korkmaz, Özkes'e sırtını dönerek oturdu.Bunun üzerine Özkes, "Bel'am efendi dön bakayım enseni görüyorum, yüzünü de göreyim. Sen nasıl dersin. Hiç Allah korkusu yok mu sende. Nasıl dersin Hz. İbrahim benim diye. Kafir olursun kafir" dedi.

Bu sözler nedeniyle iki milletvekili arasında sözlü tartışmalar sürdü.

BEL'AM NEDİR?
Allah'ın Ayetlerini Satan Karakter: Bel'am

Bel’am’la ilgili olduğu değerlendirilmesi yapılan âyet meali şudur: “Onlara, kendisine ayetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku.

Dileseydik elbette onu ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevâ/hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Eğer üstüne varsan, dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur.

İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu budur. Bu kıssayı anlat, umulur ki düşünür, ibret alırlar.” (A’raf: 7/175-176) Âyetlerde, Hz. Peygamber'den, geçmişte yaşanmış bir olayın kahramanını anlatması isteniyor. Olayın kahramanının adı geçmiyor.

Onun yerine, tavır ve davranışı geçiyor. Kur'an'ın üslûbu budur. Nedeni de, dikkatler özel isimler, özel yerler, özel zamanlar ve toplumlar üzerinde değil de, tavırlar üzerinde yoğunlaşması içindir.

Âyetin çizdiği hastalıklı tipin belirgin özellikleri şunlardır: Kendisine mucize, vahiy, kitap, ya da birtakım olağanüstü ve herkeste olmayan yetenekler verilen bir ulu, önder ve âlim kişi, daha önce bu ilâhî ödülü hak eden bir davranış içerisinde olduğu halde sonradan bozuluyor.

Kendisine verilen âyetlerle amel etmeyip onlara sırtını dönünce, şeytanın askeri oluyor. Vahiyden uzaklaştıkça azgınlaşıyor. Âyetleri ihtirasları uğruna kullanıyor. Azgınlığının temel sebebi makam-mevkî, mal-mülk, şöhret-servet sevdası. O, dünyalığı Allah'a tercih edip Allah'ın verdiği âyetleri menfaat temininde kullanınca, Allah da ona verdiği âyetleri, o âyetlerle gelen tüm meziyet ve faziletleri alıyor. Adam şahsiyetini kaybederek, "köpek gibi", bir çanak yal uğruna her türlü zillete eyvallah eder hale geliyor.

Kovsan da, sevsen de, dövsen de onun için fark etmiyor. Tabiatı köpekleştiğinden, kendisini tutanla kendisini iten arasındaki farkı göremeyip, her ikisine de dilini sarkıtıp soluyor. Âyette yapılan bu keskin tasvir, "İşte âyetlerimizi yalanlayanların hali budur" cümlesiyle tamamlanıyor. Hz. Peygamber'e de bu kıssayı anlatması emrediliyor ki, bu âyetlerin nâzil olduğu Mekke döneminin sonlarında tıpkı bu adam gibi bilgi ve hikmet sahibi olup da ilmini şeytana satan kimseler "belki düşünür, öğüt alırlar" diye...

Âyette geçen şahsın gerçek kimliği hakkında farklı rivayetler var. Bel'am bin Baura (Eber), Ümeyye bin ebi's-Salt es-Sakafî, Ebu Amir bin Sayfî bu isimlerin başında geliyor. Bel'am, âyette anlatılan kıssanın gerçek sahibi ve mâzideki sebeb-i nüzulü, Ümeyye bin ebi's-Salt, haldeki sebeb-i nüzulü, Ebu Amir ise istikbaldeki sebeb-i nüzulüdür. Hz. Ali, İbn Ömer, İbn Abbas, Mücahid, İkrime ve müfessirlerin büyük bir çoğunluğu, kıssası anlatılması istenen bu adamın, Benï İsrail bilginlerinden Bel’am bin Baura olduğunu kabul ederler.

Tevrat ve İncil'de Bel'am, Boer oğlu Balam olarak geçer. İslâmî kaynaklarda anlatılan rivayetler de, Tevrat'ta verilen Bel'am portresiyle uyuşmaktadır. Tevrat'ta anlatılanları biraz daha detaylandıran İslâmî rivayetler de Bel'am'ın resmî din adamı kimliğini tescil eder. Duası makbul bir bilgin olan bu kişi, kavminin ısrarı üzerine Hz. Musa’ya beddua etmiş, o yüzden dili göğsüne kadar sarkmış.

Moab'lılar, "onlara beddua et" dediler. O dedi ki: "Benim elimde olmayan bir şeyi bana emrediyorsunuz." Onlar dediler: Eğer Rabb'in onlara beddua etmenden hoşlanmazsa daha önce olduğu gibi bundan seni alıkoyacaktır." Başladı İsrâiloğullarına bedduaya. Lâkin onlara beddua ederken dili sürçüp kendi halkına beddua ediyordu. Kendi halkının zaferi için dua etmek istediği zaman da, dili sürçerek Allah'ın izniyle Musa ve ordusunun muzaffer olması için dua ediyordu.

Toplumu: "Sen onlara değil, bize beddua ediyorsun" dediklerinde, "Benim dilim bundan başkasına dönmüyor. Kaldı ki onlara beddua etseydim bile kabul olunmayacaktı." diye yakındı. "Lâkin" dedi, "size bir yol göstereyim. Eğer yaparsanız onları yenersiniz. Allah zinaya çok gazaplanır. Eğer onlar zinaya düşürülebilirse, helâk olurlar. Allah'ın onları bu şekilde helâk etmesini umuyorum. Kadınlarınızı çıkarıp onların üzerine gönderin. Onlar yılları yollarda geçmiş seferî bir toplumdur; bu yüzden zinaya meyledip helâk olmaları daha kolaydır.

Bundan sonrası kolay oldu. İsrâiloğulları, peygamberlerini dinlemeyerek Moab'lı fahişelerle zinaya koştular. Moab'lı fahişelerin sunduğu putlara adanmış muhtemelen mikroplu etleri yedikleri için İsrâiloğulları içerisinde salgın bir hastalık çıkmış ve kitlesel ölümlere (Taberî'ye göre 70 bin) sebep olmuştu. Âyetteki "hevâsına uydu" ibaresini Kurtubî "mala çok düşkün olan hanımının müslüman İsrâiloğullarına beddua etmesi için yaptığı ısrarlı taleplere uymuştu" şeklinde açıklar.[3] Tüm bu bilgiler, A'râf 175-176. ayetleri desteklemektedir. Âyette sözü edilen kimsenin Bel'am olduğuna hükmetmek, -diğer şahısların âyette belirtilen tüm özelliklere sahip olmadığı için- en uygun görünmektedir.

Bel'am tipi, tahrifin prototipidir. Kur'an, Tevrat, İncil ve İslâmî kaynaklarda yazılanlardan yola çıkacak olursak bu tipin temel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: 1- Bel'am ırkçı bir tiptir: Müslüman İsrâiloğullarına ve Hz. Musa'ya karşı putperest Moab' lıları ve onların putçu yöneticisi Balak'ı sırf kendi kavmi ve ülkesi olduğu için destekledi. Hakka karşı, "bizden" gerekçesiyle bâtılın yanında yer aldı. 2- Dünyacı bir tiptir: Kendisine verilen ilâhî emanete ihanet ederek, şöhret, servet gibi geçici dünya nimetleri uğruna onları feda etti. Dinini satıp dünyasını aldı. Bir çanak yal uğruna, sahibinin onca itip kakmasına kuyruk sallayan köpek gibi, bir miktar dünyalık uğruna ilminin izzetini sattı. 3- İlmini zâlim/kâfir yöneticilerin hizmetine veren resmî ulemâ tipidir: Kendisine "yukardan" gelen emirleri, Allah'tan gelen emirlere karşı da olsa uygulayan, bu yüzden de âyette "tutsan da itsen de dilini sarkıtıp soluyan köpek" olarak tanımlanan yüzsüz ve onursuz, "evet efendim"ci bir tip. Şairin "Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insafa hizmetten" mısraında ifade ettiği gibi, sadakati cinayet derecesinde midesine bağlı bir tip.

4- İlkesiz, makyavelist bir tip: Ulusal birliği ve ülkenin bütünlüğünü korumak için, kendi kutsal değerlerini de hiçe sayarak, her yolu meşrû gördü. Kendisine verilen akıl âyetini, şeytanın hizmetinde kullandı. Bu sayılan özellikler, kimde bulunursa, o kendi yaşadığı çağın ve toplumun Bel'am'ıdır. Kur'an, onun için yer, zaman ve şahıs ismi vermez. Çünkü bu tipler, her yerde ve her zamanda bulunabilir. Onları görünce tanımamız için özelliklerini sıralar.

Sahip bulunduğu ilim hazinelerine karşılık, “dünya” için “din”ini satan, ahiretini dünyaya değişen ve bu doğrultuda azgın yöneticiler ve tağutlarla işbirliği yapan, onlara hizmet veren, dini ve bilimi âlet edip kullanarak insanları zalimlerin buyruğuna ve boyunduruğuna sokan kimliği simgeleyen bir addır Bel’am. Tabiri caizse, Allah’ın peygamberine, Allah'ın dinine karşı, Allah adına mücadele veren ve halk katındaki itibarını bahane ederek tevhid mücadelesine karşı direnen bir azgın! Bir kısım müfessirler, bu ayetin, Ümeyye bin Ebi’s-Salt hakkında nazil olduğunu beyan etmişlerdir. Bu kişinin de, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e nübüvvet görevi verilmeden önce “hanif”lerden olduğu, Allah’ın kısa bir süre içerisinde peygamber göndereceğini söyleyip durduğu halde, gurura kapılıp O’na iman etmediği bilinmektedir.

Rivayetlerdeki ortak yön, muayyen bir şahsı tariften çok, onun prototip karakterini ortaya koymasıdır. Nüzul sebebinin hususi olması, hükmün umumi olmasına engel değildir. Kıyamete kadar Bel’am’ın vazifesini yapan “Bel’am” tipi, bu karakterin yapısı ortaya konulmaktadır. İnsanları “Allah adını kullanarak” aldatan, hevâ ve heveslerini tatmin için tevhid akidesini tahrip eden Bel’am’ın etkisi korkunçtur. Bel’am; Firavun’un ilkelerini Allah’ın dini adına muhâfaza eden bir mel’undur. Her düzenin bir sâdık bekçisi vardır. Tâğutî düzenin sâdık bekçisi ise hiç şüphesiz Bel’am’dır. Câhiliyye düzeninde Bel’am sadece bir kişi değil; bir çetedir.

Evet, Bel’amlar çetesi tâğutî düzen tarafından örgütlenmiş bulunan bir haydutlar çetesidir. Bel'amlar çetesi, tâğutî düzen içerisindeki kiralık din bezirgânlarıdır. Tabii ki bunları kiralayan tâğutî düzenin kendisidir. Bu Bel'amlar çetesinin kökü Firavun düzenine dayanır. Bel'amlar çetesinin ilk reisi Bel'am bin Baura'dır. A'raf suresindeki âyetleri dikkate alarak Bel'am'ın vasıflarını şöyle sıralamak mümkündür: Bel'am, Allah'ın âyetlerini bilen bir âlimdir. Bel'am, Bildiği Allah'ın âyetleriyle amel etmekten vazgeçip, bunların yerine şeytanın rehberliğine sığınan kimsedir. Bel'am, Allah'ın rızâsı yerine, gazabına müstahak olmuştur. Bel'am, dünyevî menfaat için imanını ve ilmini satan bir din hâinidir.

Bel'am, Firavunî düzeni devirmeye çalışan muvahhidlere hırlayan bir köpektir. Bel'am, Allah'a tâbi olmak yerine kendi hevâsına tâbi olmuştur. Bel'am, Allah'ın yasalarını yalanlaması nedeniyle köpeğe benzetilmiştir. Bel'am, sadece Firavun dönemine mahsus bir şahsiyet değildir. Aksine ümmet-i Muhammed içerisinde de ortaya çıkmış ve daha da çıkacak olan bir şahsiyettir. Bel'am, ümmet-i Muhammed'e düşman, ümmet-i Muhammed de Bel'am'a düşmandır. Bel'am, Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından kötülüğü beşeriyete bildirilen bir fitne ve fesad odağıdır. Bu vasıflar kimde bulunursa o bir Bel'am'dır. Câhiliyye düzeninin kuşatması altındaki toplumlarda devlete bağlı bir din vardır.

Bu devlete bağlı dinin mümessilleri Bel'amlardır. Bu Bel'amlar, her yerde ve her zaman dine bağlı devlet anlayışına karşı savaşırlar. Tâğutî düzenin her türlü icraatını İslâm'ın mührüyle mühürlemeye çalışırlar. Tâğutî düzenin kapılarında ev sahibinden kemik bekleyen köpekler gibi kuyruk sallarlar. Tâğutî düzenin hatırı için İslâm dinine eklemede ve çıkarmada bulunurlar. Bel'amlar çetesi, İslâm coğrafyasında küfrün iktidar olması ve iktidarının devam etmesinin en büyük destekçisidir. Bugün İslâm coğrafyasının siyasî iktidarı İslâm'ın elinde değildir. Devlete bağlı din serbest, dine bağlı devlet yasaktır.

Dine bağlı devletin zaruretinden bahsedenler zindanlarda, devlete bağlı dini anlatanlar ise kürsülerdedir. Kur'an, Bel'amları köpeğe benzetir. Köpek, ev sahibinin itikadî yapısına bakmadan sadece kendisine verilen kemikler karşılığında evi bekler ve eve girmek isteyen yabancılara/aileden sayılmayanlara karşı direnir. Câhiliyye düzeni için Bel'amlar büyük bir silâhtır. Her ne zaman câhiliyye bir kanun uydurursa Bel'amlar bu kanunun İslâm dinine uygun olduğunu iddia ederek halkı itaate mecbur etmeye çalışırlar. Câhiliyye düzeninde tâğutlar kanun uydururlar; Bel'amlar ise bu uydurulan kanunları müslüman halka kabul ettirler. Tâğutlar emir verirler, Bel'amlar emre itaati sağlarlar.

Câhiliyye düzeni için Bel'amlara duyulan ihtiyaç, düşman sahibi bir kişinin kapısını bekleyen bir yırtıcı köpeğe olan ihtiyaç gibidir. Yani, câhiliyye düzeninin ayakta kalması için, bu düzenlerde Bel'amların bulunması zaruridir. İslâm coğrafyasında siyasi otoriteyi elinde bulunduran müşrik otoriteler, bu otoritelerini Bel'amlara borçludurlar. Bazen topun, tüfeğin yapamadığını Bel'amlar yapar. Çünkü Bel'am, Firavun'un siyasi ihtirasını ve Karun'un câhilî sermayesini; insanları Allah adına aldatarak koruyan mel'undur.

Bel'am, bir anlamda bilimin mücessem put haline gelmesidir. Çünkü Bel'am, Hz. Musa ile karşı karşıyadır. Allah'ın peygamberi ile, Allah adını kullanarak mücadele etmekten çekinmemiştir. Bu işin mâhiyeti düşünülürse; hem Karun, hem Firavun, kitleler üzerindeki gücünü Bel'am'dan almıştır denebilir. Câhiliyye düzenine karşı savaşan muvahhidlerin önündeki en büyük engel, köpek sıfatlı Bel'amlardır. Bu gün tâğutî düzeni devirmeye çalışan muvahhidlere "ehl-i fitne" sıfatını verenler Bel'amlardır. Halbuki tâğutî düzenin kendisi bir fitnedir. Bu fitneyi muhafaza etmeye çalışan Bel'am ise başlı başına bir pisliktir. Bu konuda bir tâğutun katili Muhammed bin Mesleme (r.a.) şöyle diyor: "Zâlim idarecilerin kapısındaki âlimlerden, pislik üzerindeki sinek daha güzeldir."

En Çok Aranan Haberler