HABER

Meclis'te Taksim Park tartışması

Meclis'te söz alan BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü'nün "Milletvekilimiz Süreyya Önder yaralandı. Ama bu son. Daha önce de yaptınız. Bir daha yapın, bakın ne oluyor?" sözleri tartışma yarattı.

Meclis'te Taksim Park tartışması

ANKARA (ANKA) - TBMM Başkanvekili Meral Akşener'in yürüttüğü oturumda grubu adına söz alan Kürkcü, ilk olarak "Bu gensoru önergesinin ortaya koyduğu gerçek bir mutlak gerçek, bunun üzerinde tartışılacak bir taraf yok. Başbakan, kendisi, bu özelleştirme söz konusu olduğunda, kendi değerinin altında bu şirketin satılamayacağını, buna rıza gösteremeyeceklerini söylemesine rağmen Başbakan olarak, kendi değerinin çok altında, 3 milyar dolar gelir beklenirken 1,44 milyar dolar karşılığında bu satışın onayını, Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararını onayladı" diyerek şöyle devam etti:

"Böylelikle, apaçık, kendisi 'Kârlılık olayını milletimizin lehine düşünmek zorundayız, 'Biz sıkıştık şu anda paraya ihtiyacımız var, ne yapalım hemen.' diyemeyiz, yok öyle şey, Türkiye malının kıymetini bilen bir ülke konumunda' derken, bizzat kendisi kendi sözünü nakzederek bu özelleştirmeyi onayladı. Dolayısıyla, burada, kamunun zarara uğratılmış olduğu Başbakanın kendi sözleriyle sabit iken bu mutlak hakikat üzerine uzun boylu konuşmaya gerek yok. Bu böyle. Böyle demiş mi Başbakan? Demiş. Bu mantığı sürdürmüş mü? Sürdürmüş. Sonunda özelleştirme ihalesi yapılmış mı? Yapılmış. Zarara uğramış mıyız Başbakanın görüşüne göre? Evet, zarara uğramışız çünkü Başkent Doğalgaz Şirketinin yüzde 80'i kamu mülkü olduğuna göre, bu kamu mülkünde hepimizin bir nebze payı olduğuna göre, hepimiz adına yapılan bu satış hepimizi zarara uğratmıştır. Bu kadar açık. Ancak bu ilk kez yapılan bir şey değil. Bir bakıma, bu Hükumetin genel yönelimine baktığımız zaman, özelleştirme Tayyip Erdoğan Hükumeti bakımından bir nevi doktrin özelliğindedir. Herhangi bir kamu mülkünün özelleştirilmeden durması Başbakan ve onun iktisat anlayışıyla Türkiye'de hükumet eden bakanlıklar açısından mantığa, ticarete, kârlılığa ihanettir, kamu mülkü olan hiçbir iktisadi işletme olmamalıdır. Oysa çok basit sebeplerle bunun böyle olamayacağını biliyoruz, bu basit doktrin aslında kamu adına hükumet eden Hükumeti bir bütün olarak kamu adına iktisada, siyasete, toplumsal hayata müdahil olabileceği bütün enstrümanlardan yoksun bıraktığı için önünde sonunda bir hükûmetin böylesine bir özelleştirme doktrinine saplanıp kalması kendi ayağına ateş etmesinden daha başka bir şey değildir. Meğer ki o Hükumet kendi kaderini bir avuç kapitalistle özdeş görmesin. Nitekim bu özelleştirme sürecinde de Hükumete yakınlığıyla bilinen Torunlar şirketine ihalenin gittiğini hep birlikte biliyoruz. Bütün özelleştirme ihalelerinin son beş yılda yapılan çok büyük ölçüde Hükumete yakınlıklarıyla bilinen ticari, sınai gruplara, kapitalist holdinglere gittiği malumumuzdur.

O nedenle ben burada sadece bu özel meselede bir usulsüzlükle karşı karşıya olduğumuz kanısında değilim, bir bütün olarak Hükumetin Özal mantığından devralıp sürdürdüğü ve şahikasına çıkarttığı özelleştirme, her şeyin özel ellerde olması, kamunun, iktisadın yönetiminde herhangi bir söz sahibi olmamasına dayalı zihniyetin aslında dünyada bizzat bu zihniyetin temsilcileri, bunun kurucuları Friedman ve diğerleri tarafından çoktan terk edilmiş olduğu hâlde bizde bir şekilde anakronik bir tarzda sürdürülüyor ve esasen dünya kapitalist kriz içerisinde debelenirken bu enstrümanları birer birer elden çıkartmanın bu Hükumete de ne kadar pahalıya mal olacağını yakında hep beraber göreceğiz. Ancak, burada, bir başka noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bu tarzı siyaset, esasen, Adalet ve Kalkınma Partisinin ne yapacağıyla, Hükumetle, Meclis grubuyla, Bakanlıklarla bir bütün olarak yönetim aygıtıyla Başbakan arasında kurulmuş olan son derece kırılgan bir dengeye dayanmaktadır. Bu bir tek adam rejimiyle ilgilidir. Başbakan, bir tek adam rejiminin sözcüsü olarak, şimdi, artık, kendinden önceki cumhuriyet tarzını devreden çıkarttığını, eski cumhuriyetin yıkıldığını ve yerine yeni bir cumhuriyet kurulduğunu açıkça değilse de dolaylı yoldan ifade etmektedir. Şimdi yeni bir devletle karşı karşıyayız, yeni bir siyaset tarzıyla karşı karşıyayız, yeni bir hükumetle karşı karşıyayız. Bu Hükumet, esasen, devlet işlerini Parlamentoda değil, Parlamentonun dışında bir dizi iş adamları çevresi, çeşitli uluslararası şirketler ve diplomatik heyetler ile Başbakan ve bakanlarından bir bölümünden oluşan bir yeni riyaset sistemiyle yürütmektedir. Biz, bunun, bir tek adam rejimi, bir tek parti rejimi olduğunu söyleye geliyoruz ama bu, daha da çok incelenmesi gereken, özellikleri hakkında daha da çok düşünmemiz gereken bir yeni düzendir."

-"BÜTÜN İSTANBUL, BİR İŞARETİMİZİ BEKLİYOR"-

İstanbul Taksim'de süren kavganın, AK Parti yönetiminin tarzının açık göstergesi olduğunu ifade eden Kürkcü, "Bir tür rövanşizmle karşı karşıyayız. Taksim'de Topçu Kışlası'nın yapılması iddiası sadece ve sadece Taksim'e bir eski simgenin kazandırılması, oraya bir AVM kurulması kavgası değildir; bu, aynı zamanda 31 Mart Vakası'yla bir hesaplaşmadır. Üçüncü köprüye 'Yavuz Sultan Selim Köprüsü' denilmesi sadece ve sadece bir padişahın anısının canlandırılması meselesi değil, hem Alevi katliamlarının hem de hilafetin devrinin, hilafetin Memlûkler'den kendisine devredilmesinin, Osmanlı'nın anısını canlandırmaktır. Türkiye hilafetle hesaplaşmış ve bir kenara koymuşken şimdi bu hilafeti modern koşullarda sembolik olarak bu köprü vasıtasıyla boğazın iki yakasına kurmak sadece ve sadece bir köprü kurmak değil, aynı zamanda bir zihniyet kurmaktır" dedi.

Kürkcü şöyle devam etti:

"Dolayısıyla, şu an karşı karşıya kaldığımız hükûmet etme tarzı bir bütün olarak Türkiye'nin tarih öncesine geri dönmek, burada bir onay mekanizması yaratarak mütedeyyin kitlelere aslında kendilerinin geçmişte kaybettikleri değerlerin iade edildiği illüzyonunu yaratarak monolitik bir iktidar kurmakla ilgilidir. O yüzden Taksim'de süren kavga canhıraş bir kavgadır, o yüzden 1 Mayısta insanlar inşaat çukurlarına kafalarından tokmaklanarak gömülmüşlerdir, o yüzden Gezi Parkı'ndaki binlerce insan, sevgili kardeşimiz, yoldaşımız Sırrı Süreyya Önder'de aralarında olmak üzere, üç gündür gazlanmaktadırlar.

Sırrı Süreyya Önder arkadaşımızı omzundan gaz kapsülüyle vuranları affetmeyeceğiz, onların Başbakanlarını da affetmeyeceğiz, bunun hesabını kalubelaya kadar sormazsak namerdiz. Bu hesabı soracağız, bu hesabı alacağız. Bunu yapamazsınız, kentin sahibi değilsiniz, Türkiye'nin sahibi değilsiniz, mülkün sahibi değilsiniz. Eğer Müslüman'sanız mülkün sahibi Allah'tır, eğer bu ülkenin yurttaşıysanız mülkün sahibi yurttaşlardır. Siz onların ancak hizmetkârı olabilirsiniz; budur. Milletin hizmetkârı milleti sopalamaz, milletin hizmetkârı milleti gazlamaz. Bu ne biçim hizmet? Hizmetiniz batsın!

Ne yaptığınızı anlatıyorum. Üç gündür görmüyor musunuz? Görmüyorsunuz tabii, televizyonlarınız göstermiyor Ama sosyal medya diye bir şey var oradan görüyoruz, bütün rezaleti görüyoruz; insanların nasıl sopalandığını, nasıl gazlandığını. Nedir? Parklarının park olmaktan çıkarılmamasını istiyorlar. Niçin? Çünkü İstanbul'un ortasında başka bir yeşil alan olmadığı için. Oraya Topçu Kışlası dikeceksiniz. Niçin? Çünkü 31 Mart Vakası'nın intikamını alacaksınız, onu oraya simgeleyeceksiniz. İntikamınız batsın! 31 Mart mı kalmış? Zaten onun sahipleri çoktan havaya uçmuş, tıkmışsınız Silivri'ye. Daha ne intikamı alıyorsunuz? Bu, nasıl bir rövanşizmdir, nasıl bir siyaset anlayışıdır, nasıl bir kentsel yönetim anlayışıdır?

Bu kentin sahiplerine sormadınız 'Ne yapalım kentinizin en büyük meydanını?' diye. Bir gün ansınız soktunuz oraya iş makinelerini, kazmaya başladınız. İnsanlar 'durun' dediler; bütün yaptıkları bu. Barışçı bir biçimde size 'durun' dediler, karşılarına polis kıtalarını yolladınız, Vekilimizi yaraladınız. Vekillerimizi daha önce de yaraladınız ama bu son. Bir kere daha bir vekilimize böyle zorbalık yapın görelim! Böyle zorbalık yapın görelim! Neler olacağını hep beraber görürsünüz. Bütün İstanbul işaretimizi bekliyor Sırrı Süreyya'nın hesabını sormak için ama biz sükuneti muhafaza etmeye çalışıyoruz."

Konuşmanın ardından sözlü tartışma çıkması nedeniyle Başkanvekili Akşener, oturuma 10 dakikalık ara verdi.(ANKA)

En Çok Aranan Haberler