Çağımızın en büyük hastalıklarından olan kanser yüzünden her yıl milyonlarca insan hayatını kaybediyor. Bu kanser türleri arasında yer alan meme kanseri tanısı gün geçtikçe daha fazla konuluyor. Meme kanseri etkilerini en aza indirmek ve ciddi sonuçlara neden olmadan iyileşmek için erken tanı büyük önem taşıyor. Kadınların sağlık için düzenli olarak memelerinde kitle olup olmadığını kontrol etmeleri gerekiyor.
Radyoloji Uzmanı Dr. Recep Özgür, memede görülen kitlelerin iyi veya kötü huylu olduğunu anlamak için yapılan meme biyopsisi yöntemiyle genellikle ameliyata gerek kalmadan tanı konulabildiğini söyledi. Dr. Özgür, böylece yanlış tanı ihtimalinin son derece düştüğünü dile getirdi.
Meme kanserini erken aşamada tespit etmek amacıyla tarama programları uygulandığına dikkat çeken Dr. Özgür, “Memede ele gelen kitle varsa ya da tarama programları çerçevesinde, kadınlara mamografi ve meme ultrasonografi tetkikleri yapılır. Bu incelemelerde, memede şüpheli bir kitle saptanırsa, kitlenin iyi ya da kötü huylu olduğunun patoloji tarafından tespit edilebilmesi amacıyla meme biyopsisi yapılır” dedi.
Meme biyopsisinin genel olarak her hastaya uygulanabileceğini dile getiren Dr. Özgür, “Kitle görülen hastaya rahatlıkla uygulanabilecek bir yöntemdir. Sadece, kesin gerekli olmamakla birlikte hastanın kan sulandırıcı ilaç kullanmıyor olmasını tercih ederiz. Bu hastalara laboratuvar testleri yapılmalı, gereklilik halinde ilaca bir süre ara verildikten sonra biyopsi yapılması daha uygun olur” diye konuştu. Dr. Özgür, emziren kadınlarda, silikon implantı bulunan kadınlarda ve çok derin yerleşimli kitlelerde biyopsinin çok dikkatli yapılması gerektiğini vurguladı.
Dr. Özgür meme biyopsisinin, memedeki kitleden doku parçası alınan, ufak cerrahi operasyon gerektiren invaziv bir yöntem olduğuna işaret ederek “Biyopsi öncesinde meme, sterilizasyonun ardından lokal anestezi ile uyuşturuluyor ve şüpheli alandan değişik iğneler kullanılarak doku parçası alınıyor. Biyopsiler ultrasonografi, mamografi ya da MR rehberliğinde uygulanabiliyor. Ultrasonografi rehberliği, radyasyon içermemesi, daha ulaşılabilir olması ve iğnenin ekranda sürekli takip edilebilmesi gibi avantajlarından dolayı sıklıkla tercih ediliyor” sözleriyle uygulamanın nasıl yapıldığını açıkladı.
Biyopsi sonrasında genellikle ağrı olmadığını belirten Dr. Özgür, hafif ağrı durumlarında kan sulandırıcı etkisi olmayan ağrı kesici ilaçlar kullanılabileceğini söyledi. Dr. Özgür, kanama, enfeksiyon, yanlış tanı ve akciğer zarında hasar riskleri bulunmakla birlikte bu durumların çok nadir görüldüğünü ifade etti. Dr. Özgür yan etkiler ve müdahale yöntemlerini şu sözlerle anlattı:
“Kanama nadiren görülür ve genellikle işlem bölgesinde morluk veya sertlik şeklinde ortaya çıkar. Kendiliğinden geçer. Müdahale gerektirecek kanamaya son derece nadir rastlanır. Enfeksiyon ise steril koşullarda, tek kullanımlık iğne ile yapıldığından genellikle görülmez. Doğru yerden, yeterli miktarda parça alındığında yanlış tanı ihtimalinin son derece düşüktür. Çok derin yerleşimli kitlelere uygulanan biyopsilerde çok nadiren de olsa akciğer zarında hasar görülebilir. Genelde tedaviye gerek kalmadan kendiliğinden geçer.”
Meme biyopsisi yöntemiyle genellikle ameliyata gerek kalmadan tanı konulabildiğine değinen Dr. Özgür, “Hasta, iğne biyopsiyle birçok gereksiz işlemden kurtuluyor. Gereksiz yere genel anestezi almıyor, ameliyata girmiyor ve hastanede yatmıyor” dedi. Dr. Özgür, işlem sonrasında hastaların günlük aktivitelerine kısa sürede dönebileceğini hatta özel durumlar dışında aynı gün işe başlayabileceğini de söyledi.