İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "tehditler karşısında korkmadığını ve sinmediğini" söyledi.
Sözcü'den Saygı Öztürk'e konuşan Akşener, "O gece kafa eğseydim, bu siyasiler için yol olurdu. Bu Erdoğan için de geçerlidir. Devran döner aynı şey ona da olur." ifadelerini kullandı.
İşte Meral Akşener'in açıklamaları:
"Siyasetçiler arasında görüş ayrılıkları olur, birbirlerini eleştirebilir. Bir siyasetçinin evinin önünde eylem yapılması şimdiye kadar kimsenin aklına gelmedi. Türkiye işte böyle bir ruh hali içinde. Hayretler içindeyim. Böyle bir olay siyasi tarihimizde yok.
Bu devlet açısından çok büyük bir kusurdur. Çünkü bu ülkenin bütün insanlarının namusu, şerefi, can güvenliği, bu devleti yönetenlerin ve bu devletin emanetindedir. Sadece siyasetçilerden söz etmiyorum.
Çok büyük bir yönetim boşluğu olduğunu düşünüyorum. Böyle bir cesaretin nasıl bulunduğunu sorgulamak gerekir. Borazan medyasının hadiseden sonra yazdığına çizdiğine baktığım zaman olayı tevil etmeye yöneldiklerini görüyorum.
Burada tabi hadisenin vahametini örtmeye yönelik bir çaba var ama örtülemez. Yani eğer burada kafa eğseydim, bunu geçiştirmeye kalkışsaydım; bütün siyasiler benzer olaylarla karşı karşıya kalırdı.
İki ayrı siyasi parti var. Dolayısıyla biz eleştirmeyecek miyiz? Doğru bulmadıklarımızı söylemeyecek miyiz? Elbette söyleyeceğiz. 3 yıldır Balgat'tan (MHP Genel Merkezi'nin bulunduğu bölge) bana doğru yani bizzat şahsıma yönelik söylenenleri ortaya koymaya, anlatmaya terbiyem müsaade etmiyor.
"İPİN UCU KAÇTI"
Dolayısıyla ipin ucu kaçtı. Şunu da söylemek lazım, ben yani ecel ne bir nefes evvel ne bir nefes sonraya inanan bir insanım. Buna iman etmiş bir insanım. Benim açımdan bu manada korkmak, sinmek gibi bir durum söz konusu olamaz.
Ancak herkes diline, tavrına, salvolarına dikkat etmek durumunda. Böyle bir şey olur mu? Bir partinin genel başkanını başka bir partinin genel başkanı tehdit ediyor.
Edep dışı, ahlak dışı bir cümlem yok benim. Sayın Bahçeli'ye karşı böyle bir şeyim olmadı. Ama sayarsak kendisinin yönlendirmesiyle bana karşı yapılan o nitelemeleri sokağa çıkamaz. Dediğim gibi aile terbiyem müsaade etmiyor bunları söylemeye.
"İFTİRAYA UĞRADIM"
Enteresan olan nedir biliyor musunuz? Bahçeli meselesi ayrı da, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın devri iktidarında sadece benim karşılaştığım bazı olaylar var. Daha evvel 7 Haziran seçimlerinde çok ağır bir iftiraya uğradım.
Yine 19 Haziran, MHP ile ilgili kongreden sonra Balgat üzerinden torunumun mezhebine kadar giden çok ağır iftiralara uğradım. O aradaki geçenleri saymıyorum.
"BUNLARIN HEPSİ TAYYİP BEY'İN İKTİDARINDA OLUYOR"
Son olarak da evimin kapısına kadar geldiler. Bunların hepsi Tayyip Bey'in devri iktidarı döneminde oluyor. Bu da çok enteresan. Türkiye'de bu yönetim zafiyetinin ortadan kalması lazım.
"NET ŞEKİLDE TEHDİT EDİLDİM"
Bu olaydan sonra beni MHP'den arayan olmadı. Bir milletvekili ve genel sekreter üzerinden açıklama yaptılar. Beni arayan olmadığı gibi daha sonra da bir başka genel başkan yardımcısı tarafından “Hiçbirimizin haberi yoktu” denilerek Üsküdar İlçe Teşkilatı görevden alındı. En azından bu görevden alınmayı bile sağduyu işareti olarak görüyorum ben.
Bir kere bununla ilgili devleti yönetenlerin bir tavrı olması gerekiyor. Türkiye'yi yolgeçen hanına çevirme mantığının ortadan kalkması gerekiyor. Devlet ciddiyetinin ortaya konması gerekiyor. Benim yaşadığım hadiseden sonra işte o devlet ciddiyeti devreye girmeli. Yargının doğru işlemesi gerekiyor.
Ben, Devlet Bahçeli tarafından net bir şekilde tehdit edildim. Oraya gelen insanlara yönelik bir tavrım yok. Talimatı almışlar, gelmişler ama ne yazık ki bu insanlara her zaman olduğu gibi bir sahip çıkma olayı da olmadı. Ortada bırakıverdiler.
"İTTİFAK İÇİN OLACAK YA DA OLMAYACAK DİYEMEM"
Partimiz seçimlere iyi çalışıyor. Yerel seçim çalışmalarımızı hızlandırdık. Adaylık için müracaat eden, dolaylı yönden nabız yoklayan pek çok değerli insanımız var.
İYİ Parti olarak 24 Haziran'dan sonra hızlıca her demokraside olması gereken bir kongre yaptık. O kurultayda ondan evvel Afyon'da yapılan çalıştayda eksiğimizi, gediğimizi, fazlamızı, zorluklarımızı masaya yatırdık. Buradan çok güzel sonuçlar çıktı. O sonuçlara göre hızlı bir şekilde teşkilatlarımızı güçlendiriyoruz.
İlleri dolaşıyoruz. Gidemediğimiz 6 il kaldı. İlçeler tek tek gezildi. Hem İYİ Parti'nin sahada olduğu hem de kadrolarının tanıtımına yönelik çalışmalar yapıldı. Bunları devam ettireceğiz.
Hemen arkasından 25 Ekim'de benim katılacağım bölge toplantıları başlayacak. 25 Ekim aynı zamanda partimizin de kuruluş yıldönümüdür. Yerel seçimler konusunda da gerçekten beni bile şaşırtan bir talep var. Bakalım Mevlâm ne eyleyecek, güzel eyleyecek.
Bizim an itibarıyla seçim ittifakı konusunda herhangi bir görüşmemiz yok. 24 Haziran'a giderken ben DP ve SP ile görüşmeler yapmıştım. Şu aşamada böyle bir görüşmemiz yok.
Şimdiden ‘olacak veya ‘olmayacak' diyemem. Yarına yönelik ne olur ne biteri hep beraber göreceğiz. Temel bir ilkemiz var. Türkiye'ye nereden fayda olursa biz orada dururuz.
"HAYAT PAHALILIĞI YÜZÜNDEN BEBEKLERE MAMA ALAMIYORLAR"
Hepimiz bu geminin içindeyiz. “Ekonomi kötüye gidiyor, ne kadar iyi” diyebilir miyiz? Hayat pahalılığı almış başını gidiyor. Çocuklara mama alınamıyor. Müthiş bir zam var.
Domatesin en bol olduğu zamandayız. Domates pazarda 7 liraya çıkmış. İstanbul da bir ara 12 TL'ye çıktı. Ekonomimiz gerçekten derin bir kriz içinde. İnsanlar gıdadan kesmek zorunda kalıyor. Bu da Türkiye için vahim bir durumdur. “Kriz yoktur” yerine gerçekçi tedbirler alınmalı. Krizi nasıl çözeriz… Bunu ortaya koymalıyız. Türkiye'nin ihtiyacı olan budur.
Vatandaşlarımız zarar görmesin diye ekonomik konularla ilgili ağzımızdan çıkacak her kelimeye dikkat ediyoruz. Bizim düşündüğümüz kadar Sayın Erdoğan ile damadı düşünmüyor.
McKinsey meselesinde ilk uyaran biziz. Geriye dönülmesi iyi bir şey. Kendi içlerinde bu işleri bilen yok mu? Sayın Erdoğan'ı savunanların, kalitesi düşüyor. Bilgi, donanım kalitesi düşüyor ve en büyük zararı da onlar veriyor."