İYİ Parti lideri Meral Akşener, yoğun açılış ve gezi programına ara vererek sinemaya gitti. Ancak izlediği gerçek bir hikayeden yola çıkan, 1971'de ABD'de geçen “The Post” adlı film de, Akşener'e bugünün Türkiye'sinde yaşananları, özellikle de ifade özgürlüğünü hatırlattı. Akşener, film sırasında, arasında ve sonrasında yaptığımız sohbette pek çok konuya değindi. Filmde geçen iki cümleyi özellikle alıntıladı, “Basın yönetenler için değil yönetilenler içindir” ve “Nixon kincidir” cümlesi… “Şimdi kin ötesi var bizde” diyen Akşener şu mesajları verdi:
Birr haftadır Afrin konuşuluyor. Ben gerçekten bu işin uzmanı 100'e yakın isimle konuştum. Suriye'yle ilgili esasında devletin bilgisi yok. Her şey tek kişinin inisiyatifinde yürüyor.
SİYASETÇİ ÇOCUKLARI DA AFRİN'E GİTSİN
Afrin, PYD-YPG'nin bulunduğu bir yer ama nüfuz olarak Rusya'ya ait. ABD 30 bin kişilik PYD-YPG'den oluşan bir ordu kuruyor. Amma velakin o Fırat'ın doğusunda… Şimdi yapılan konuşmalara bakıyorum; Afrin'de ağırlıklı olarak Rus nüfuzu var ama sayın Erdoğan ABD'ye bağırıyor “Eyyy” diye… Amerika bu işin suçlusuysa “Malatya'daki üssü, füze sistemini, İncirlik'i kapatıyorum kardeşim” deyin. İkincisi Rusya'yla ne konuştun Afrin konusunda?
Devlet dediğim o ciddi alan Afrin'le ilgili bir ciddi karar vermişse, bir Türk vatandaşı olarak elbette devletimin yanındayız ama oraya gidip şehit düşme ihtimali olanlar ana kuzuları.
Sarayda sen oturacaksın, gemicik filolarını senin çocukların yapacak, bir baltaya sap olamamış bakan çocuklarının evinden para sayma makineleri çıkacak. Sonuç itibarıyla herkes için söylüyorum, İYİ Parti de dahil CHP, MHP, AKP, adı önde olan bütün siyasetçilerin parayla askerlik yapmış çocukları Afrin'e gitmeli. O zaman anlayalım ki bu bir milli meseledir.
ANAYASA MAHKEMESİ DİRENMELİYDİ
Türkiye'nin bekası ile sayın Erdoğan'ın şahsi bekası üst üste konuluyor. Böyle bir şey olamaz. Bizi bazı konuları risk almamak, kurallara uymamak ve ilkelerden ayrılmak bu hale getirdi. İYİ Parti'yi kurarken, herkese “Bu partiyi sayın Erdoğan kurdurmaz” diye fısıldandı. Şimdi ikinci fısıltı, ‘Bu parti seçime sokulmayacak'. Bu parti seçime de girecek. Tek başıma da kalsam devam edeceğim.
OHAL alçak darbe girişiminden sonra hızlı karar alabilmek ve mücadele için ilan edildi. “En fazla 1.5 ay” denildi, 1.5 yıl oldu ve devam ediyor. Kanun hükmünde kararnameler öyle bir hale geldi ki, kar lastiği bile var. Şimdi bunun üzerine AYM dedi ki, ‘OHAL'de, KHK'larda biz yetkisiziz'. Direnmeleri lazımdı.
Uyum yasaları çıkmadı. Sayın Erdoğan, halk tarafından seçilmiştir ama Meclis tarafından seçilmiş cumhurbaşkanlarının yetki ve sorumluluğuna haizdir. Yaptığı işlere baktığınız zaman net bir Anayasa ihlalidir.
‘FİLMİ SEYREDERKEN SÖZCÜ'NÜN BAŞINA GELENLERİ DÜŞÜNDÜM'
Siyasetçilerin her zaman basını ele geçirmeye çalıştığını söyleyen Meral Akşener, İçişleri Bakanı olduğu dönemi hatırlattı, “Yazı yazmak konusunda korkunuz olmazdı. 2002'den beri gittikçe artan bir sansür var. Basın, ağırlıklı olarak başka işler yapan insanların da devreye girdiği alan oldu. Bu kredi işlerinden dolayı ilk olarak medya patronunu koruma meselesi devreye girdi ama o zaman siyasetçiden korkmazdınız. Şimdi iktidar partisinden herhangi biri hakkında hoşuna gitmeyen bir şey yazın, başınıza gelmedik iş kalmaz. SÖZCÜ Gazetesi'nin başına geleni düşünün. Fox'un, Fatih Portakal'ın, İsmail Küçükkaya'nın başına geleni düşünün. Dolayısıyla bu insanları korkutuyor” dedi.
FİLM, BASINA YÖNELİK BASKILARI ANLATIYOR
THE Post filmi, 1971 yılında, ABD'de Başkan Richard Nixon döneminde geçiyor. Washington Post gazetesinin, Vietnam Savaşı'yla ilgili olarak halka yalan söyleyen ABD yönetimlerine karşı verdiği mücadeleyi anlatan filmin yönetmenliğini Steven Spielberg üstlendi. Filmde, Türkiye'deki gazetecilerin bugünlerde çokça yaşadıkları “vatan hainliği” suçlamaları, akreditasyon yasakları, o dönemde Nixon yönetimi tarafından basına karşı uygulanıyor.