MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘BDP ile 330’u bulabilmek adına müşterek adımlar atabiliriz' sözlerini eleştirerek, “Her zaman aklında olan bir düşüncenin dille ikrarı olarak değerlendirilmelidir, böylelikle, perde gerisinde süren pazarlıkların neye yönelik olduğu ve neyi amaçladığı biraz daha netleşmiştir” dedi.
Partisi’nin TBMM’deki grubunda konuşan Bahçeli, “Ülkemiz öyle bir dönemden, öyle bir devirden geçmektedir ki, yargılanmayan, çiğnenmeyen ve köreltilmeyen bir değerimiz neredeyse kalmamıştır.
Tehlikeli bir kumpasın, çok aktörlü ihanet kampanyasının iz ve belirtileri her tarafta boy vermiş, her seviyede belirginlik kazanmıştır.Aziz milletimiz her yönden, her türlü kirli vasıtayla baskı altına alınmış, aklı karıştırılmıştır.Milli ve manevi, insani ve vicdani değerler adeta karaborsaya düşürülmüş, sanki defolu bir mal konumuna indirilmiştir.
Olanlar, başımıza gelen fecaatler; akıl ve mantıkla izah edilemeyecek kadar çarpık bir hal almış ve yoğunlaşmıştır.Esir olmuş, teslimiyette zirve yapmış, samimiyette dibe çökmüş siyasi zihniyetler milletimizi karanlığın ve karmaşanın içine çekmiştir.Türkiye her tarafından dökülmekte, her tarafından su almaktadır.Başbakan ve hükümeti bunun için yıkım ustalığına talip olmuş ve son sürat işe koyulmuştur.
Böylesi bir ortamda, millet varlığı aşındırılmakta, milliyetçilik AKP talimatlı devşirilmiş ve dününe sırt çevirmiş gafiller tarafından suçlanmaktadır” diye konuştu. Başbakan Erdoğan Türk milliyetçiliğine karşı sert, tahammülsüz ve düşmanca mesajlar verdiğini, , Türk milletinin tarihi şuurunu ve benlik davasını kırmak için bu mensubiyet kalesini yıkmak istediğini savunan Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Milleti anlamamış, milletin sırrına erememiş bedevi bir anlayışla, milliyetçiliği bozguna uğratacağını düşünen bu zihniyet elbette yanılacak, elbette şaşkına dönecektir. Milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleyen Başbakan ve ona ideolojik payandalık yapan çürümüşler, milliyetçilikle millet arasındaki derin sosyolojik rabıtayı koparacaklarını zannedecek kadar küçülmüş ve zeka geriliğinin içine batmışlardır.
Hatta Türk milliyetçiliğinin görevini tamamladığını ve devrinin kapandığını söyleyecek ölçüde densizliğin çamuruna saplanmış, çelimsizliğin seline kapılmış olan yüzsüzlere de epey tesadüf edilmektedir.Bunların düpedüz maksatları bellidir. Aslında bunlar için millet görevini tamamlamış ve bölünmesinin vakti gelmiştir.
İmralı misyonerliği, Kandil elçiliği ve AKP oyuncağı olan bu sefalet içinde çırpınan şahsiyetlerin, milliyetçiliğe, dolayısıyla millete doğrulttukları namlu eninde sonunda kendilerine dönecektir.Nasıl olmuşsa bir dönem aramızda bulunma talihini yaşamış bazı simaların, içinden geçtiğimiz zaman aralığında türlü oyunlarla bölücülüğün ateşine odun taşıyarak milliyetçiliğe ve Türklük değerlerine saldırmaları anlamsız kalmaya mahkum olacaktır. Nihayetinde yel kayadan hiçbir şey koparamayacaktır. Türkiye’nin içinde bocaladığı bu zaman diliminde, Türk milletine karşılıksız bağlılıkla varlığını tanımlayan partimizin önem ve sorumluluğu daha da artmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi’ni, özürlü değerlendirmeleriyle yanlış ve temelsiz tanıtmaya kalkışanlar, önce var oluş gayemizi, meselelerle karşı kesif ve makul itirazlarımızı anlama zahmeti göstermelidirler. Partimizi kendi dar, güdük ve çapsız anlayışlarına sığdırmaya yeltenenler; hakkımızda yalan, yanlış hüküm vermeyi akıllarınca marifet sayanlar tutarlılık adına kendi geçmiş ve sicillerini gözden geçirmeleri en içten tavsiyemizdir. Türk milletine hizmet yolunda 44 yıllık süreyi arkada bırakan partimizin, başkalarına şirin görünmek, göze girmek ve sırnaşmak konusunda rekorlara imza atan müsvedde ve insanlık fukarasına dönüşmüş kişileri ciddiye alması ihtimaller arasında dahi olmayacaktır.Unutulmasın ki, Milliyetçi Hareket Partisi tam 44 yıldır ülkülerinin peşinde, milli hedeflerinin arkasındadır.
Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu meseleleri çok yönlü değerlendirmeye almadan evvel, Türk milletinin potansiyel gücü olan milliyetçi-ülkücü hareketin tarihi duruşunu ve sahip olduğu mücadele azmini titizlikle analiz etme yükümlülüğü vardır. Şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun, henüz Milliyetçi Hareket Partisi aşılamamış, hala Milliyetçi Hareket Partisi heyecanlarından koparılamamıştır. Bizim şevkimiz, inancımız ve sapasağlam fikir örgümüz Türkiye’nin güvencesi, Türk milletinin güvenli sığınağıdır.”
“MERDİVEN STRATEJİSİ İSMİYLE KAVRAMSALLAŞTIRILAN AKP-PKK MÜZAKERELERİ AŞAMA AŞAMA İLERLETİLMEKTEDİR”
Geçen hafta MHP’nin kuruluşunun 44'üncü yıl dönümünün kutlandığını anımsatan Bahçeli, “Kuşkusuz yarım asra yaklaşan şeref ve saygınlıkla örülmüş, heyecan ve hevesle perçinlenmiş bir yolculuğun en önemli kilometre taşlarından birisindeyiz. Ülkemizin son bir asrını samimiyetle gözden geçirenler Türk milliyetçiliğinin tesadüfen ortaya çıkmadığını göreceklerdir. Aziz millet varlığı ne zaman sıkıntıya girmiş, ne zaman imdat çağrısı vermişse milliyetçilere daha çok iş düşmüştür.
Vatanımız ne zaman buhran ve bunalımlarla yüz yüze kalmışsa milliyetçiler devreye girmiş, ellerini taşını altına koymuşlardır.
Kimi zaman fikirleriyle belirsizliğe meydan okumuşlar, kimi zaman teşkilatçı becerileriyle dağılan bir imparatorluktan milli devlet kurmuşlar ve kimi zaman da canlarıyla ülkülerine kol kanat germişlerdir.
Bu nedenle Milliyetçi Hareket’i zamanın bir noktasında durmuş, tarihin gerisine düşmüş, değişim ve dönüşüm dinamiklerini ıskalamış olarak lanse etmek bilinçsizce bir yaklaşım değilse, artniyetliliktir, kötümser bir bakıştır. Milliyetçi fikriyat; sürekli gelişmeye, yenileşmeye ve canlılığa yaptığı atıflarla, millet varlığını daha güzel, daha iyi ve daha üst bir noktaya taşıma iddiasıyla bir aşamadan sonra siyasallaşma kulvarına girmiştir. Dönemin sosyal ve ekonomik şartları göz önüne alındığında, siyasetteki bloklaşmalar ve katılıklar dikkatle değerlendirildiğinde bu elbette hemen beklenildiği gibi olmamıştır. Zira milliyetçilik kuvveden fiile geçerken birçok ideolojik, sosyolojik ve psikolojik duvarla karşılaşmıştır.
Buna rağmen, Türk milliyetçiliği yalnızca kitaplarda, makalelerde, salonlarda, üniversite kürsülerinde, sohbet meclislerinde değil; milletin tüm damarlarında akan kan olma hedefine soyunmuştur.
Türkiye’ye yön çizmek, devlet ve toplum hayatındaki pürüzleri gidermek, ekonomik ve sosyal sorunları eksiksiz çözmek, medeniyetler arasındaki boğuşmada milletimizi yukarılara taşımak için meydanlara inmiş, her insanımızla kapanmayacak diyalog kanalları kurmaya karar vermiştir.
Bir fikre dayanan, sosyolojinin dilinden ayrılmayan, milli ve manevi değerlerle irtibatını her seferinde güçlendirerek, güncelleyerek sürekli hale getiren Türk milliyetçiliği, milletimize rehber olabilmek için her gayreti sarfetmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin geçmişi, millete adanan fani ömürlerin zahmetleri, zorlukları bir bir etkisiz hale getirmesiyle anlam kazanmıştır. İşte 44 yıl önce, milliyetçi-ülkücü hareketin varlığı özet olarak bu şekilde ortaya çıkmıştır” diye konuştu.
"AKP, MİLLETİMİZİN VE DEVLETİMİZİN GELECEĞİNİ BÖLÜCÜ TERÖRLE GİRDİĞİ BAHSE YATIRMIŞTIR"
Konuşmasında İmralı sürecine değinen Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bildiğiniz gibi, AKP hükümeti, tüm imkan ve kaynaklarını devreye sokarak ismine “süreç” dediği çok tehlikeli ve ibretlik bir ihanet serüveninin içine girmiştir. Bu serüvenin; sabit aktörü bebek katili, değişken faktörü duruma ve gelişmelere göre pozisyon alan çetesi, bağımlı figürü bölücülüğün siyasetteki markası BDP, çok yüzlü figüranı da milli iflasın içine gömülmüş AKP olarak dikkat çekmektedir.
AKP-PKK-BDP ve İmralı canisinden müteşekkil bölücü ortaklık, süreç içinde Türk milletini ve Türkiye’yi mahvetmenin plan ve hazırlıklarını son hızla sürdürmektedir.Merdiven Stratejisi ismiyle kavramsallaştırılan AKP-PKK müzakereleri aşama aşama ilerletilmektedir. Bölücülük AKP’nin himayesine alınmış, PKK AKP’nin yanında hizalanmış ve İmralı canisi AKP’nin tepesine binmiştir. Türk milletinin demokratik tercihiyle iktidara gelen AKP, milletimizin ve devletimizin geleceğini bölücü terörle girdiği bahse yatırmıştır.
Görünen odur ki, millet varlığı üzerinden parçalanma kumarı oynanmakta, hezeyanlar ve rezillikler peşi sıra birbirini takip etmektedir.
Başbakan Erdoğan’ın gerçeklerle, doğrularla ve milli hislerle yolu bir daha çakışmamak üzere ayrılmıştır. Kendisi tercihini yapmış, bundan böyle kimlerle birlikte olacağının, kimlerle elele kalacağının haberini bizzat vermiştir. Başbakan’ın geçen hafta Slovakya dönüşünde anayasa yapımını kast ederek; “BDP’yle 330’u bulabilmek adına müşterek adımlar atabiliriz” demesi her zaman aklında olan bir düşüncenin dille ikrarı olarak değerlendirilmelidir. Böylelikle, perde gerisinde süren pazarlıkların neye yönelik olduğu ve neyi amaçladığı biraz daha netleşmiştir. Başbakan Erdoğan İmralı canisinin dayatmaları eşliğinde, PKK’nın fason imalatı, yan ürünü olan, üstelik kendisinin Doğu ve Güneydoğu’nun CHP’si olarak tasvirini yaptığı BDP’yi yanına alarak Türk milletine ve Türklüğe sanki savaş ilan etmiş gibidir. Kendisinin bu beyanatı öyle önemli, bu çıkışı öylesine kritiktir ki, her şey netleşmiş, tüm şüpheler sonunda açıklığa kavuşmuştur. Bu ifadelerin anlamı kısaca şudur:Türkiye’nin geleceği, Türk milletinin varlığı PKK’ya bağlanmış, PKK’ya dayandırılmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla, AKP’yle PKK anayasa değişikliği konusunda bir araya gelmiş, aralarındaki son anlaşmazlıkları da giderme telaşına kapılmışlardır. İmralı süreci isimli kısa metrajlı ihanet filminde; Başbakan Erdoğan’ın başrol arkadaşları teröristbaşı ve örgütü, yönetmen ABD, makyajcı AB, dublör BDP, set dekoratörü CHP, montajcı peşmerge, kameraman sözde aydınlar, ses tasarımcıları da bazı eski sinema artistleri olarak yerini almıştır. İşte ülke olarak geldiğimiz durumun içler acısı hali budur. Başbakan Erdoğan, başkanlık sisteminin ağırlıklı olduğu yeni anayasa hazırlığı paralelinde kafasının içindekileri bir bir dökmüştür. TBMM’nde eksik kalan milletvekili sayısını BDP’ye tamamlayacak ve kuvvetle muhtemel Türkiye’yi referanduma götürmekten geri durmayacaktır. Görünen odur ki, Türk milleti önümüzdeki süreçte varlığını, birliğini ve hayat haklarını oylamak durumunda kalacaktır. Başbakan Erdoğan başkan olabilmek için İmralı canisine ve bölücü terör örgütüne her şeyi peşkeş çekmeye karar vermiş gibidir. Al gülüm, ver gülümle gidecek olan süreç içinde, AKP-PKK ve teröristbaşı dışında hiç kimse memnun olmayacak, hiç kimsenin beklentisi önemsenmeyecektir. Başbakan Erdoğan’ın BDP’ye, yani PKK’ya uzattığı zeytin dalı anında ilgi ve hevesle karşılanmıştır.
Başbakan’ın hedefleri bölücü terör taraflarını rahatsız etmemiş, bilakis onlarda el altından yaptıkları pazarlıkları alelacele Başbakan’ın önüne koymuşlardır. Başbakan Erdoğan başkan olabilmek, tek adam olarak hanedanlığını kurabilmek için Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü satışa çıkarmış, milli birliğini devretmek için bölücü terör şebekesine çağrıda bulunmuştur. Artık bundan sonra “Erdoğan Başkan, PKK şampiyon” sözleri işitilirse hiç kimse ‘bu da nerden çıktı dememeli’ ve hiç kimse bunu garip karşılamamalıdır. Başbakan Erdoğan başkanlık ümidini İmralı canisine bağlamış, bunun karşılığında vermeyeceği hiçbir ödünün olmayacağını göstermiştir. Ayağına kadar gelen gollük pasa bigane kalmayan İmralı canisi ve cinayet örgütü de BDP kanalıyla klasikleşmiş ve bildik tekliflerini Başbakan ve partisine arkası arkasına iletmiştir. Bir ucunda başkanlık modelinin olduğu, diğer ucunda önce özerklik ve federasyon, arkasından da bağımsız Kürdistan’ın bulunduğu bir süreç alçakça müzakere konusu yapılmaktadır.
Başbakan Erdoğan; dağılmış, ayrılmış ve öbek öbek etnik kimliklere taksim edilmiş konfederal bir yapının başkanı, İmralı canisi de ilk etap da sözde Kürdistan özerk bölgesinin başı olacaktır. Başbakan Erdoğan ve hükümeti şehitler verilirken dahi PKK’yla diyalog ve görüşme zeminini hiç bırakmamıştır.Bu zihniyetin şimdi kalkıp İmralı seferine çıkmak için kapı aşındıran ve ısrar eden BDP’ye yönelik olarak; dağdaki teröristlerle kucaklaşan adaya gidemez, hassasiyete darbe vuran aracı olamaz, uygun görülenlere görüşme izni verilir, demesi abesle iştigaldir.
Eğer PKK’yla görüşenlere, militanlara kucak açanlara ambargo konulacaksa, Başbakan Erdoğan’ın insan içine çıkacak yüzü bile olamayacaktır.Başbakan kimi kandırmaktadır?BDP’yle köşe kapmaca oynamasının, yalandan manevralar yapmasının inandırıcı olacağını mı düşünmektedir?Geçtiğimiz yılın Ağustos ayında BDP’li bir grup milletvekilinin Hakkari’de PKK’lılarla sarmaş dolaş olması neyse Başbakan ve partisinin İmralı canisiyle çözüm ve barış adı altında bir araya gelmesi odur. Aralarında hiçbir fark yoktur.
Madalyonun bir yüzünde canilere karşı açık sevgi ve muhabbet gösterilmekte, diğer tarafında ise sürdürülen müzakerelerle bu pervasızca yapılmaktadır. PKK’yla önce görüşüp, sonra bunu inkar etmek, arkasındanda dönüp PKK’lılarla kucaklaştı bahanesiyle bazı BDP’lileri iş olsun kabilinden suçlamak ve yalan denizinde boğulup milli emanetlere hıyanetliğe yeltenmek AKP’yle özdeşleşmiş ikircikli ve yüz kızartıcı bir siyaset hastalığıdır. Türk-İslam değerlerini bir sevda gibi gönlünde tutan Milliyetçi Hareket Partisi’nin milletimizi aldatanların foyasını ortaya çıkarması milli bir görevi, aynı zamanda da şeref meselesidir. Sorarım sizlere, şayet mümkün olursa, PKK’nın silah bırakması neyin karşılığında gerçekleşecektir?Hadi diyelim dağ bakiyesi sınır dışına çıktı, peki İstanbul’u, Ankara’yı, Şırnak’ı, Diyarbakır’ı mesken tutmuş ve buralarda kök salmış PKK’lılar nasıl sökülüp atılacaktır? Devamlı irileşen ve tabanını genişleten bölücülük nasıl eritilecek ve nasıl tüketilecektir?
Başbakan Erdoğan ve yol arkadaşları kendilerini akıllı, herkesi de enayi mi görmektedir?AKP cenahından duyulan “Şapkadan tavşan çıkmayacak, deniz geçerken derede boğulmayalım, barışa yakınız, çözüm sabote edilmesin, sıkılı yumrukları açalım, çözüm verimli yürüyor, İmralı beklentilerimize cevap veriyor” sözlerine milletimizin kanacağı mı düşünülmektedir?”
Başbakakan Erdoğan’ın Balyoz Davası hükümlüsü Ergin Saygun’un hastane ziyaret etmesine de değinen Bahçeli, “Başbakan Erdoğan, Balyoz Hareket Planı Davası kapsamında hüküm alan değerli bir komutanımızı geçirdiği ameliyatından sonra ziyaret etmiştir.
Bundan da en ufak rahatsızlık duymamıştır. Başbakan bu anlayışla, elinde çiçeklerle Silivri’ye kadar koştura koştura giderse hiç kimse şaşırmamalıdır. Başbakan Erdoğan’ın tutuklu bulunan TSK mensuplarına birden bire merhamet gösterilerine soyunması, uzun tutukluluk hallerini eleştirmesi ve AKP’nin diğer yöneticilerinin buna papağan gibi katılması yeni bir oyunun habercisidir” diye konuştu.
Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ın yargıyı hedef aldığını savunarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Tam olarak adaletin AKP’nin denetim ve kontrolüne girmesi için, bizzat sevk ve idare ettiği darbe davalarını eleştirmeye girişmiştir. Tarihin affetmeyeceğini söyleyerek mahkemelere açıktan çeki düzen vermeye ve kararlarına müdahale etmeye çalışması büyük bir tutarsızlıktır. Başbakan Erdoğan yargıya son darbeyi indirmek ve tek çatı altında toplamak için evvela eleştirmesi ve mevcut sistemin aksaklıklarını toplumsal yapıya kabullendirmesi lazımdır. Bunun için de harekete geçmiş ve vicdan maskesi takmıştır.
Ne üzücüdür ki, feryatlardan, haklı şikâyetlerden dahi nemalanmanın derdine düşmüştür. Acil şifa dilediğimiz emekli Orgeneral Ergin Saygun’a yapılan ziyareti bu minvalde samimi görmediğimizi belirtmek isterim.
Sayın Başbakan keşke ameliyat masasına gelmeden önce bu değerli şahsiyeti hatırlamış olsaydın, keşke yargılama sürecinin adil ve adaletli olması için elinden geleni çabayı gösterebilseydin. İşte o zaman yaptıklarınla söylediklerin çelişmez ve herkesin de takdirini kazanırdın.”
ABD BÜYÜKELÇİSİNİN SÖZLERİ
Bahçeli, ABD Büyükelçisinin yargıya yönelik sözlerini eleştirerek, “Bu aşamada kararlılıkla ifade etmek isterim ki, bir yabancı görevlinin yanlış veya doğru içişlerimiz hakkında fikir ileri sürmesi taşıdığı sorumlulukla bağdaşmayacaktır. ABD’li elçinin bu tavrı bir defa diplomatik nezaket ve teamülleri hiçe saymaktır. Doğrudur, ülkemizin en başta yargıdaki tıkanıklık ve uygulamadaki aksaklıklarla ilgili açmazları vardır ve artarak da devam etmektedir. Ancak bu bizim iç meselimiz olup, bizatihi çözecek olan Türk milletinden başkası değildir. Yabancı diplomatların ya da devlet adamlarının Türkiye’nin içişlerine müdahil olma alışkanlıkları AKP’nin acziyetinden, kötürüm politikalarından ve başkalarına kul köle olan omurgasızlığından kaynaklanmaktadır.Bir elçinin görev yaptığı ülkeyle ilgili görüşlerini açıklayabilmesi, öncelikle cesaret bulmasıyla, arkasından da siyasi yönetim tarafından uygun bir ortamın sağlanmasıyla mümkündür. Hükümet bu imkanı 10 yıldır yabancılara sunmaktadır" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz Cumartesi günü, partisinin İstanbul İl Danışma Meclisi Toplantısı’nda sarfettiği, “Türkiye hiç kimsenin şamar oğlanı değildir. Türkiye, içişlerine karışılacak, dışarıdan yasama, yargı ve yürütme sistemlerine burun sokulacak bir ülke hiç değildir” sözlerinin günü ve vaziyeti kurtarmak adına söylenmiş kuru laf kalabalığından ibaret olduğunu kaydeden Bahçeli, "Ayrıca AK Partili bazı yöneticilerin ABD büyükelçisine “haddini bileceksin” çıkışları nafile olup kuru gürültüdür. Söz konusu büyükelçi değişik fırsat ve ortamlarda Türkiye’nin gündemiyle ilgili yorumlarını yapmakta, hükümetten ise herhangi bir yaptırımı olmayan boş sözler duyulmaktadır.Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin şamar oğlanı olmadığını düşünüyor ise gereğini yapacak özgüven ve cesareti göstermeli, lafla peynir gemisi yürütme kurnazlığından vazgeçmelidir” diye konuştu.
“OBAMA’NIN BİR GAZETEYE VERDİĞİ MULAKAT”
Bahçeli, ABD Başkanı Barack Obama’nın bir gazeteye verdiği mulakata da değinerek, ”ABD Başkanı Obama, kendisine verilen 11 sorudan yalnızca 7’sini cevaplayarak görüşlerini bir gazete vasıtasıyla Türkiye’ye bildirmiştir. Kalan 4 sorunun neden cevaplanmadan bırakıldığı esasen dikkatle irdelenmelidir.ABD Başkanı Obama, bu açıklamasında Türkiye’nin hassasiyet taşıyan tüm iç meseleleri hakkında yorumlar yapmıştır. “Türkiye hiç kimsenin şamar oğlanı değildir” diyerek ABD büyükelçisine yerini gösteren Başbakan’dan, şu ana kadar hiçbir ses ve tepki gelmemiştir. Bu mülakatında Obama; Başbakan Erdoğan’ı küresel konularda harika bir partner olarak gördüğünü itiraf etmiş, neredeyse eşbaşkanlık karnesinin yıldızlı pekiyiyle dolu olduğunu ima etmiştir.
Herhalde Başbakan Erdoğan bundan dolayı sevinmiş ve bu sözleri aylardır beklediği randevunun yakın vadede verileceğinin bir işareti olarak yorumlamış olsa gerektir. Ayrıca ABD Başkanı, sözde barışçıl çözüm arama çabası olarak gördüğü İmralı canisiyle sürdürülen müzakereleri alkışladığını belirtmiştir. ABD Başkanı’nın hem PKK’nın terör eylemlerine eleştirisel bakması hem de ihanet müzakerelerini olumlu bulması tam bir çelişkinin ürünüdür. İmralı’da yatan bebek katilini barış taraftarı yapan Obama’nın, ilk fırsatta boşalan eşbaşkanlık koltuğuna oturtması ve Başbakan’la aynı göreve taşıması mübalağalı bir öngörü olmayacaktır.
ABD Başkanı devamla, evrensel özgürlükleri ilerletme konusunda mevcut liderleri, muhalefet partilerini ve vatandaşlarımızı sorumlulukları paylaşmaya çağırmıştır” diye konuştu.
Bahçeli, konuşmasını sonunda ise, “Türkiye’nin içinde bulunduğu tehlikelerle dolu süreci tersine çevirmek, milletimizi uyandırmak ve uyarmak için 9 bölgede “Milli Değerleri Koru ve Yaşat” adı altında açık hava toplantıları düzenlemeye karar vermiş bulunmaktayız.
İlkini inşallah, 23 Mart 2013 tarihinde Bursa’da “Kuruluş Mitingi” adıyla düzenleyeceği İzmir’de “Bayrak Mitingi”, Adana’da “Vatan Mitingi”, Erzurum’da “Birlik Mitingi”, Konya’da “Türkçe Mitingi”, Elazığ’da “Kardeşlik Mitingi”, İstanbul’da “Demokrasi Mitingi”, Samsun’da “Kurtuluş Mitingi”, Ve Ankara’da “Türkiye Mitingi”ni milletimizle birlikte yapacağız” dedi.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz