MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘2014 yılında üç seçim olabilir’ sözlerine göndermede bulunarak, “Şimdilik şunu herkes bilmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partisi yapılacak her seçime hazırdır” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ın saat ücretine bakmadan ekonomi özel dersi almak için kolları sıvaması gerektiğini söyledi. Uluslararası rezervleri Merkez Bankası’nın parası olarak görmenin büyük bir cahillik olduğunu ifade eden Bahçeli, “Bankalara yatırılan mevduat ve mevduat benzeri kaynaklardan Merkez Bankasına ödenen zorunlu karşılıkları, işçi dövizlerini, kamu sektörü mevduatını da rezerv zannetmek, bunu da kasayı doldurduk diyerek çığlıklar atmak ancak Başbakan Erdoğan’a mahsus bir bilgisizliktir” dedi.
Merkez Bankası döviz rezervinin kar ve tasarruf olmadığını dile getiren Bahçeli, Merkez Bankası’ndaki rezerv para tutarı, kısa vadeli dış borcun karşılığı olarak küresel para tacirlerine yönelik bir güvence akçesi ve sigortası olduğunu kaydetti. Rezervin önemli bir bölümünün başta ABD olmak üzere değişik ülkelerdeki banka hesaplarında tutulduğunu vurgulayan Bahçeli, “Buralardaki paralar yatırım ve yeni iş sahalarının finansmanı için kullanılmamakta, yalnızca faiz geliri sağlamaktadır. Merkez Bankası rezervinin, mesela Konyalı çiftçimize bir faydası yoktur. Merkez Bankası rezervinin Giresunlu esnafımıza, Adananlı üreticimize, Mersinli sebze ve meyve yetiştiricimize herhangi bir hayrı dokunmamış, dokunmayacaktır. Bu rezerv Türkiye’nin dış kaynaklı borçlarına yönelik olarak tutulan bir rehin paradır. Rezerv miktarının yüksekliği Türkiye’nin yükümlülüklerinin artışına en bariz kanıttır” diye konuştu.
“ABD İLE EŞİT VE HAKKANİYETLİ İLİŞKİLER KURULMASINDA YARAR VE ZORUNLULUK VARDIR”
Başbakan Erdoğan’ın ‘kendi kasasıyla Merkez Bankası’nın kasasını karıştırmaktadır’ diyen Bahçeli, “Kendisine tavsiyemiz, ekonomide bilir bilmez konuşmaktan, boşa atıp dolu tutma arayışından vazgeçmesi, eline hemen bir ekonomiye giriş kitabı alarak gizliden gizliye çalışması, anladığı ölçüde de cehaletini süratle gidermesidir” dedi.
Başbakan’ın ABD ziyaretini değerlendiren Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta başladığı ABD seyahatinin geçen hafta en çok konuşulan konuları arasında yerini aldığının altını çizdi. Bahçeli, “Amerika Birleşik Devletleri, yaklaşık bir asırdır stratejik denklemlerin kurulduğu, ekonomik ve teknolojik gücüyle yerküreyi çok yakından ilgilendiren önemli bir ülkedir. Bu nedenle dikkatle takip edilmesinde ve müttefiklik hukuku gereğince eşit ve hakkaniyetli ilişkiler kurulmasında mutlaka yarar ve zorunluluk vardır” şeklinde konuştu.
“ZANNEDERSİNİZ Kİ, ABD’YE İKİNCİ KOLOMB ÇIKARMA YAPMIŞ, İKİNCİ FETİH GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR”
Başbakan Erdoğan ABD ziyaretinin, Türkiye’nin bunalımlar ve tedirginlikler yaşadığı bir döneme isabet etmesi işin bir başka ilginç yanı olduğunu sözlerine ekleyen Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:
“ABD turuna bakan, parti yöneticisi, milletvekili, bürokrat, işadamı ve hanedan mensuplarından oluşan kalabalık bir kafile katılmış, bunlar bol bol gezmiş, bol bol yemiş ve içmişlerdir. Nasıl olsa devletin imkanları AK Parti’nin emrindedir. Başbakan Erdoğan’ın ABD seyahati, karşılıklı görüşmelerin yapıldığı 16 Mayıs gününün öncesi ve sonrasıyla hararetle, hevesle ve iştahla tartışılmıştır. Zannedersiniz ki, ABD’ye ikinci Kolomb çıkarma yapmış, ikinci fetih gerçekleştirilmiştir. Yandaş basın Başbakan’ın ziyaretine kerametler ve derin anlamlar yüklemiştir. Gece yarısı da olsa, düzenlenen mutat karşılama törenleri abartılmış, daha önce Türkiye’den giden devlet ya da hükümet başkanları için tahsis edilen konutlardan haddinden fazla ve sonradan görmeler gibi övgüyle bahsedilmiştir. Başbakan’ın parlatılması, öne çıkarılması ve üstelik ABD Başkanı Obama’nın iltifatına mahzar olduğunun ispatı için her düzenek kurulmuş, her propagandadan medet umulmuştur. ABD ziyaretini, Başbakan ve hükümetinin durum raporu sunması ve son gelişmeler hakkında izin ve icazet aldıkları makamlara bilgi vermesi şeklinde okumak ve değerlendirmek doğru olacaktır. Başbakan, 6 Nisan 2009 tarihinde ABD Başkanı Obama’nın TBMM Genel Kurulu’nda AK Parti grubunun ayakta alkışları arasında kendisine verdiği ev ödevlerinden bir kısmını yapmış olmanın huzur ve rahatlığı ile bu görüşmeye gitmiştir.”
“ABD BAŞKANI’NIN AĞZINA BAKAN TARZ VE GÖRÜNTÜSÜ BAŞBAKANA YAKIŞMAMIŞTIR”
ABD’den, Türkiye’nin hiçbir temel sorununa tatmin edecek bir destek alınamadığını, verilen sözlerin bugüne kadar yerine getirilmediğini vurgulayan Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretiyle ilgili Türk kamuoyunda büyük beklentiler yaratıldığını sözlerine ekledi. Başbakan Erdoğan’ın 4 yıl aradan sonra ABD’ye gittiğini, mesut ve mutluluk içinde herkese gülücükler saçtığını öne süren Bahçeli, “İlk önce Oval Ofis’te heyetler arasında görüşmeler yapılmış, ardından da Beyaz Saray’ın Gül Bahçesi’nde basının önüne çıkılmıştır. Önce birlikte yürüyen, yağan yağmurda birlikte ıslanan, sonra da şemsiye yardımı alan Başkan Obama ile Başbakan Erdoğan görüşlerini açıklamışlar, sorulan soruları cevaplandırmışlardır. Yağmurdan kaçmadığını söyleyen Başbakan gerçekte Türkiye’yi doluya mahkum ettiğini fark edemeyecek kadar kendinden geçmiş, neşeli ve heyecanlı yüz hatlarıyla sevimlilik gösterisine soyunmuştur. Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı’nın ağzına bakan tarz ve görüntüsü, onay bekleyen ve teyit isteyen mahcup bakışları milletimizi temsil eden birisine hiç yakışmamış ve hiç de uygun düşmemiştir. Türk milleti hükümrandır, Türk milleti dik başlıdır, Türk milleti güçlüdür ve hiçbir gücün karşısında ezilip büzülecek kadar da hamd olsun pısırık olmamıştır. Başbakan Erdoğan bugüne gelesiye Davos sahnesinde kurgulanan one minute oyunundan yeterince istifade etmiş ve sonunda da maskesi fikirlerinin üretim yerinde düşmüştür. Gül Bahçesi’nden sonra, Beyaz Saray’ın Kırmızı Salonu’nda son derece dar bir katılımcıyla pişmaniye ve helva katıklı görüşmelere geçilmiştir” diye konuştu.
“KIRMIZI SALON’DA NELER KONUŞULDU”
Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Kırmızı Salon’da nelerin konuşulduğu, nelerin paylaşıldığı ve hangi sözlerin alınıp verildiğinin hala vuzuha kavuşmuş olmadığını belirten Bahçeli, Türkiye’yi temsilen Başbakan Erdoğan’ın yanı sıra, Dışişleri Bakanı ve MİT Müsteşarı’nın toplantıya katıldığı; ABD kanadından da Başkan Obama’ya, Dışişleri Bakanı’yla Ulusal Güvenlik Danışmanı eşlik ettiğini söyledi. Dikkat çeken bir ayrıntının da CIA Başkanının bu toplantıya iştirak etmemesi ve o esnada İsrail’de bulunması olduğunun altını çizen Bahçeli, “Kenarda kalan bu hususun aydınlatılmasıyla birlikte Kırmızı Salon’da nelerin konuşulduğu çok önemlidir. Kırmızı Salon’da BOP’un kan kırmızı bilançosu mu masaya yatırılmıştır? Bu görüşmeler tutanağa bağlanmış mıdır? Devlet hafızasına kaydetmek üzere gerekli önlemler alınmış mıdır? Türk devlet geleneğine riayet edilmiş midir? Diplomasinin inceliklerine ve kurallarına uyulmuş mudur? Başbakan Erdoğan, Obama’ya gerçekte ne söylemiş, neleri vaat etmiş ve hangi tavizleri vermiştir? Obama, Başbakan’a neyi dikte etmiş, neleri buyurmuş ve hangi yeni talimatları sıralamıştır? Başbakan Erdoğan Türk milletinin katlanamayacağı sözleri milli çıkarları hesaba katmadan vermiş midir? Bize göre ABD ziyaretinin ana fikri, esas gündemi ve özeti bu Kırmızı Salon’daki konuşulanlarda saklıdır. Burası açığa kavuşursa gerçekler de bir bir ortaya çıkacak, kimin nerede durduğu ve hangi niyetleri taşıdığı netleşecektir. Anlaşıldığı kadarıyla Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinde belli başlı dört konu kendisini göstermiştir. Bunlardan birincisi Suriye meselesidir. Başbakan Suriye’ye müdahale edilmesi konusunda adeta canını dişine taksa da, ‘elimizde sihirli değnek yok diyen’ Obama’dan yüz bulamamıştır. Ayrıca kendisi ABD seyahatine başlamadan önce birinci Cenevre Konferansı’nın netice vermediğini, ikincisinin ipe un sermek olacağını dile getirse de bu tutumu fayda etmemiştir. Başkan Obama’nın bu konudaki ısrar ve diretmesiyle Başbakan iki gün içinde 180 derece çark etmiş; ‘görüşüm değişti ve gelişti’ sözleriyle hayret verici bir pişkinlik örneği sergilemiştir. İş bununla da sınırlı kalmamış, ABD Başkanı, ikinci Cenevre Konferansıyla ilgili Başbakan’a görevler yüklemiş ve burada Türkiye’nin önemli roller oynayacağını ileri sürmüştür. Başbakan’da kuzu kuzu bunları dinlemiş ve Cenevre sürecini ilerletmek noktasına tıpış tıpış gelmiştir” dedi.
“ESAD KENDİ HALKINA SALDIRAN ŞİDDET YANLISI BİR ZALİM”
Esad’ın kendi halkına saldıran şiddet yanlısı bir zalim olduğunun altına çizen Bahçeli, Suriyelilere yapılan çirkin ve insanlık dışı muameleleri kınadığımızı tekraren söylemek istediğini vurguladı. Esadla muhaliflerin mücadelesi vahşetin zirvesine cinayetlerle oturduğunu kaydeden Bahçeli, şunları kaydetti:
“Bize göre iki tarafta ölüm diline saplanmış kalmıştır. Hele hele yüce dinimiz İslam’ın cinayetlere alet edilmesi ayrı bir aymazlık ve ayrı bir ahlaksızlıktır. Esad’a karşılık vermek adına, insan kalbi ve ciğeri yemekten çekinmeyecek kadar gözleri dönen bu çağın yamyamları ve müşrikleri insanlıklarını çoktan gömmüştür. Ve hükümetin bunlara çanak tutması hem medeniyetimizin inkarı hem de merhametin iflasıdır. Ebu Süfya’nın canavar eşi Hind’in yolundan gidenlerle ittifak kurulması, insan eti yenmesine sessiz kalınması büyük milletimiz adına utanç verici bir durumdur. Hangi vicdan, hangi fani ve hangi insanlık öğretisi böylesi bir vahşiliğe göz yumabilecek, sıradan görebilecektir? AK Parti kimleri silahlandırdığının, kimlere payanda olduğunun farkında mıdır? Bunlar günahtır, rahmet dolu dinimize açıkça karşı çıkış ve hakarettir. Türkiye’nin komşu coğrafyalardaki yüksek tansiyona tarafsız ve dengeli yaklaşması gerekirken, ateşe benzinle gitmesi fecaat dolu hadiselere açık kapı bırakmıştır. Nitekim Reyhanlı’daki kıyımın ve katliamın ortaya çıkışı buna bağlıdır. Başbakan Erdoğan’ın Rayhanlı’yı kaderine bırakması, sınırlarımızdaki teröristlerle ilgili tedbir almaktansa Suriye’yi vurmaya çalışması beyhude bir uğraş, hezeyan dolu bir sapmadır. Bu Türk milletinin asırlardır takip ettiği stratejik hedeflerini ve jeopolitik gerçeklerini ters yüz edecek bir yanlıştır. Başbakan Erdoğan’ın zorbalıkta sınır tanımayan Esad’a odaklanması, muhalif adı altında öbek öbek toplanan terör gruplarına destek vermesi Türkiye’nin kanlı hesaplaşmaya doğrudan doğruya girmesine ve taraf olmasına neden olacaktır. Esad’ın gitmesi konusundaki sözde uzlaşma ve mutabakat yandaş basın marifetince göklere çıkarılmış ve istenilenlerin alındığı yaygarasının koparılmasına yol açmıştır.”
“İSTİHBARAT BİRİMLERİ ARASINDAKİ KOPUKLUĞUN VE İLETİŞİMSİZLİĞİN OLDUKÇA ETKİLİ OLDUĞU ANLAŞILMAKTADIR”
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen saldırıların ardından sınır güvenliği konusunda meydana gelen eleştirilere de değinen Bahçeli, “Sınır güvenliğimizin gevşek ve başıboş olduğunu geçtiğimiz haftaki konuşmamda ısrarla vurgulamıştım. Özellikle Reyhanlı’da 52 insanımızın hayatına mal olan menfur saldırı her şeyi gözler önüne sermiş, sınır bölgelerimizdeki felaketleri ifşa etmiştir. Suriye’deki iç çatışmaların Türkiye’ye taşınması için çok aktörlü bir tertip ve komplo devamlı mesafe almaktadır. Devlet otoritesi sınırlarımızda kalmamış, geniş imtiyazlar elde eden sığınmacılardan bazılarının neden olduğu olaylar giderek gerilimleri artırmıştır. Esnaf dertlidir, sokaklar güvensizdir, özellikle Reyhanlı’ya kimin girip çıktığı belirsizdir. Pasaportsuz sınır geçişleri her türlü riski de beraberinde getirmektedir. Mezhep temelli kışkırtmalar iyice gün yüzüne çıkmıştır. Reyhanlılı kardeşlerim mutlaka soğukkanlı olmalı, itidalli ve temkinli hareket etmeli ve sağduyunun çizgisinden ayrılmamalıdır. Zira istenen kavgadır, etnik ve mezhep temelli çatışmadır. Bu tuzağa düşülmemeli, huzur ve birliğimizi kast etmek amacında olanlara fırsat ve koz verilmemelidir. Buradan 11 Mayıs günü, bombalı saldırıda vefat eden kardeşlerimize bir kez daha Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, halen tedavi altında bulunanlara şifa dileklerimi iletiyorum. Reyhanlı saldırısının önlenememesinde istihbarat birimleri arasındaki kopukluğun ve iletişimsizliğin oldukça etkili olduğu anlaşılmaktadır. Başbakan Erdoğan’ın, kendisine bağlı Teftiş Kurulu’nu görevlendirmesi, zımnen bunu kabullendiğini göstermektedir. Bu zaafta, hükümetin istihbarat teşkilatını farklı amaç ve hedefler için kullanmasının büyük payı bulunmaktadır. Ülkemizin her tarafından teröristler meydanı boş bulmuşçasına hareket ederken, en başta MİT’in süreç ihanetinin taşıyıcı ve hızlandırıcı unsuru haline getirilmesi affı mümkün olmayan bir gaflettir. Reyhanlı’da patlayan bombalar hükümetin acziyetinden ve asayiş konusundaki yetersizliğinden güç almıştır. Başbakan, devletin istihbaratını PKK’nın aklanması ve temize çıkarılması için alet ederken, terör grupları fırsatı kaçırmamış ve müsait zemini eylemleriyle kana bulamıştır. Şayet istihbarat noktasında açmazlar ve kopukluklar varsa, sormak lazımdır ki, hükümet neden yavaş davranmış, niçin atalete düşmüştür?” şeklinde konuştu.
“SEN SINIRLARDA TERÖRİSTLERİNLE BEKLE”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesinde kendisi ve partisi hakkında yaptığı açıklamaları da sert bir dille eleştiren Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ın, “Bahçeli’ye demek lazım, sen çok güçlüsün, bu bozkurtlarınla sınırları koruman altına al” sözlerine göndermede bulunarak, “Sayın Başbakan Allah’a şükürler olsun ki, milletimizden aldığımız destekten dolayı güçlüyüz, sana ve kol kola olduklarına tek başımıza kalsak da yeteriz. Sen sınırlarda teröristlerinle bekle, ben de bozkurtlarımla birlikte sizden ve emellerinizden bu aziz vatanı muhakkak ki koruyacak iradeyi seve seve gösteririz. Diyeceğim şudur ki, Başbakan Erdoğan, bu sözleriyle Türkiye’nin güvenliğini sağlayamadığını itiraf etmiştir ve bu sebeple Başbakanlıktan istifa etmeyi kesinlikle önceliğine almalıdır. Daha sonra da bizim Türk milletine ve aziz vatanımıza nasıl kol kanat gerdiğimizi imrenerek ve özenerek görmeli, dayanacak takati varsa bunlara şahit olmalıdır. Çünkü Milliyetçi Hareket emniyettir, milli vicdandır, milli ruhtur, huzurdur, istikrardır, vakardır, cesarettir ve zalimlerin korkulu rüyasıdır” dedi.
“MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ YAPILACAK HER SEÇİME HAZIRDIR”
Bahçeli, grup toplantısındaki konuşmasında Başbakan Erdoğan’ın 2014 yılında üç seçim olabilir sözlerini de değerlendirdi. Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:
“Başbakan Erdoğan’ın anayasa değişikliğini sabote etmek ve uzlaşma komisyonunu baskı altına almak için referandum kartını hatırlatması talihsiz ve tahrik edici bir yaklaşımdır. PKK ile anayasaya yapmak için tüm hazırlıklar sürdürülmektedir. AK Parti’nin aklında ve hedefinde Meclis’ten kendi hazırladığı anayasayı BDP işbirliğiyle geçirmek ve sonra da referanduma götürmek vardır. Şimdilik şunu herkes bilmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partisi yapılacak her seçime hazırdır. Biz parti olarak, vehimleri devireceğiz, korkuları yıkacağız, iftiraları kıracağız, kuşatmayı yaracağız ve karamsarlığı gerileterek Allah’ın izniyle iktidar olacağız. Samimiyetle, sabırla ve sebatla Türk milleti diyeceğiz, Türklük diyeceğiz ve sonsuza kadar var ol Türkiye sözleriyle kötülükleri ezip geçeceğiz. Güvencemiz millettir, rehberimiz aziz şehitlerimizdir ve himaye edenimiz de Yüce Rabbimizdir. Her aydınlığı yangın zannedip söndürmeye çalışan karanlık ve rutubetli zihniyetlerle mücadelemizin mutlaka galibiyetle biteceğine ve kutlu zafer günlerinin yakınlaştığına inancımız tamdır.”
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz