Yıldırım Tuğrul Türkeş, MHP’nin ‘Başbuğ’u Alparslan Türkeş’in oğlu. Babasının ölümünden sonra genel başkanlık yarışını kaybetmiş, kurduğu parti de başarılı olamayınca siyasete ara vermişti. 2007’de Bahçeli’nin çağrısıyla siyasete geri döndü. Türkeş, geçen dönem kendisinin Meclis’te sergilediği performanstan mutlu değil. Bu dönemde daha aktif olmaya kararlı. Kardeşi Ahmet Kutalmış da AKP’den milletvekili.
Babamın 27 Mayıs’ta yaptığı radyo konuşmalarını hatırlıyorum. Altı yaşındaydım o zaman. Kötü anım da şu: Bir sabah kalktım. Annem, ablam üzgün, ağlıyorlar. 13 Kasım’da, ikinci iç ihtilal olmuş; gece gelen askerler, kapıyı dipçikle kırarak babamı yaka paça alıp götürmüş. Bir ay kadar sonra annem ve kardeşlerimle birlikte bizi havaalanına götürdüler. Babamı orada gördük. Bizi bir uçağa bindirdiler, Yeni Delhi’ye sürüldük. İki buçuk yıl orada kaldık. 1963’te döndük, bu kez babam sırf Talat Aydemir’i tanıyor diye yedi ay tutuklu kaldı. Hayatımızın önemli bir bölümü hapishane kapısında geçti. 12 Eylül’de de babam, darbeden sonra iki gün saklandı ne olacağını anlayabilmek için. Teslim olacağı gün bana haber verdi. Kader Sokak’taki eve geceden gittim o da sabaha karşı geldi. Merkez Komutanlığı’na telefon etti. “Ben evimdeyim, teslim almak istiyorsanız gelin beni alın” dedi. Ondan sonra bir Ford, bir de jip geldi. Babamla vedalaştık o çıktı. Çok üzülerek söylüyorum, perdenin arkasında elimde silahla bekledim. Babamı arabaya alacaklar mı, yoksa vuracaklar mı? Kaçıyordu vurduk diyecekler diye korkuyordum. Baktım arabaya bindirirken çok saygılı davrandılar, o zaman rahatladım. Sonra oturdum telefonun başına, iç ve dış basına haber verdim babamın teslim olduğunu. 12 Eylül’de çok haksız ve yanlış uygulamalar vardı, bugünkü hukuk sisteminde daha da yanlışlar var tabii. 12 Eylül’de babamı asmalarından korktum gerçekten. Bu sıkıntıları yaşamış birisi olarak 26 yaşında siyasete başladım. Siyasette 30 yılı geride bıraktım.
DEFANSTA KALDIK
Yedinci seçimim bu. Bu kadar gergin ve heyecansız bir seçimi hiç yaşamadım. Sonucun belli olduğu diğer partiler tarafından üstü kapalı kabul edilmişti. Farkında olmadan partimizin sözcüleri de yaptı bunu. Bunu ortaya koyduğunuz zaman bir heyecan kalmıyor. Bana göre referandum AKP’nin yerel yönetim seçiminde kaybettiği gücünü rehabilite etme girişimiydi. Teşhisi doğru yapamayınca buna karşı siyaset de doğru çıkmadı. Hayır demek yanlıştı. Bunu sadece MHP değil, CHP açısından da söylüyorum. Daha referandumun sonuçları alınmadan AKP sistematik ‘MHP kaybetti, barajın altında’ propagandasına başladı. O tarihten itibaren gerek tabanımıza gerek seçmenlere “Hayır, barajın altında değiliz”i anlatarak vakit kaybettik. Bu kötü başlangıç, zaten başa güreşmekten alıkoydu. Bir de kampanya sürecinde o görüntüler çıktı. Hayati Yazıcı’nın yazdığı iddia edilen sahte e-mail’in kaynağını 48 saat gibi kısa sürede bulabilen yapının, üzerinden iki ay geçmesine rağmen bunu yapanları bulamamış ya da bulmuyor olması dikkat çekici. O internet sitesinin ücretini kredi kartından ödediği söylenen kişiyi AKP’nin partiden ihraç etmesi bile önemli bir karine. Bu çok profesyonel bir iş. MHP’ye yönelik bu büyük saldırı, kasetlerin muhtevasındaki ayıptan daha büyük bir ayıptı. Toplum o büyük ayıbı gördü ve reaksiyon gösterdi. Fakat MHP, kampanya boyunca hep defansta kaldı mecburen.
KARDEŞİM
AKP’nin Türkeş’in oğluna sarılması manidar
Ahmet Kutalmış ile annesi sebebiyle çok yakın olamadık. Hanımefendinin miras konusunda açtığı davalar daha bitmedi. 14 sene oldu, hâlâ süren davalar var. Daha tereke tespit edilemedi. Ahmet ile ara ara görüşürüm, küslüğüm yok. Milletvekili seçilmesini kutlamak için telefon ettim. Yoğun olduğu için konuşamadım. Gazeteye de, “Ararım, yoğundum” demiş. Ahmet çok genç. 33 yaşında. Siyasi deneyimi yoktu, siyasete başlamak için iyi bir yaşta. Açılım deyip Habur’dan o girişleri yaşatan AKP’nin, seçim sürecinde Türkeş’in oğluna sarılmasını manidar buldum.
MHP’DE YENİDEN YAPILANMA
Milletvekilliğim tatmin etmedi
Genel Merkez’in değerlendirmesinden önce seçim sonuçlarını konuşmayı doğru bulmuyorum. Parti bugün Merkez Yürütme Kurulu’nu topluyor. Ben de kurulun üyesiyim. Orada bu konu enine boyuna değerlendirilecek. MHP, yeniden yapılanabilir. Liderle ilgili tartışmalar da gündeme gelebilir tabii. Türk milleti, MHP’nin, Türkiye’nin birlik bütünlüğü ve milli hassasiyetler konusunda bir erken uyarı sistemine sahip olduğunun farkında. MHP’nin bunun altını daha fazla çizmek yerine artık vatandaşın günlük hayatı, yeni istihdam yaratılması, refah içinde yaşayışla ilgili konuları öne çıkarması sanıyorum daha iyi olur. Bana gelince, bu dört yıl içinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeliği yapmaktan memnunum. Niye? Avrupa Birliği konusunda yanılmadığımı gördüm. Ama milletvekilliğim sırasında çok verimli olamadım. Bu dönem beni tatmin etmedi.
ÜNİVERSİTE
Bedrettin Cömert ’e karşı vurulacakmışım
12 Eylül’e kadar siyaset yapmamaya kararlıydım. Ticaretle uğraşmak, hatta sanayici olmak istiyordum. 1972’de liseyi bitirdiğimde önce Ankara Mühendislik Mimarlık’ta iki sene mimarlık okudum. Fakat çok iyi bir mimar olamayacağıma kanaat getirince vazgeçtim. Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü’ne girdim. Beytepe Kampüsü, solun ağırlıklı olduğu bir yerdi. Okula gidip gelmek zordu. Mesela Bedrettin Cömert vurulduktan sonra, “Bunun karşılığında Tuğrul Türkeş’i vuracaklar” diye ihbar geldi. Bir sömestri hiç gitmedim okula. Korumayla gezmiyordum ama talep etmeden valilik talimatıyla zorla bana bir silah taşıma ruhsatı verdiler. Kırıkkale tabancam vardı. Üniversiteye girişimle çıkışım arasında yaklaşık dokuz sene var. 1974’te girdim, 1983’te çıkış aldım. O da askerlikte dört aylık kısa dönemin son partisini yakalamak için.
GENEL BAŞKANLIK
Babamın faturasını ödedim helal olsun
Alparslan Türkeş’in 1997’de ölmesiyle birlikte Milliyetçi Hareket camiası bir karar vermek durumundaydı. Ya 30 yıllık güçlü karizmatik bir liderin çizgisinde devam edecekti ya da yeni bir yol tercih edecekti. Dışarıdan çok kavgacı gibi göründük ama Genel Başkan vekili olarak demokratik bir seçim yapılmasına özen gösterdim. Kongrede adaylar birleşti, Devlet Bey’i seçtiler. Şöyle de diyebiliriz, bu camia Türkeş döneminin faturasını benim üzerimden gördü; ben o faturayı ödedim, helali hoş olsun. Tabii Devlet Bey’in tarzı farklı. Gerçi genel başkan olsaydım ben de rahmetli Türkeş ile her şeyi aynı yapmayacaktım. Rahmetli Türkeş, 20. yüzyılın politikacısı, oysa biz 21. yüzyıla geçtik. Bu yüzyılın yeni siyasi talepleri, yeni ihtiyaçları var. MHP’nin babamın partisi olduğu bir gerçek ama ben demokrasiye inanıyorum. Ben Fatih Erbakan gibi bakmam. Siyasi partiler araçtır, fikri sahiplenirim.
ATP’Yİ KURDUM
Devlet Bey’in davetiyle MHP’ye döndüm
MHP’den genel başkan olamadım diye ayrılmadım. Sayın Bahçeli’nin genel başkanlığına hiçbir itirazım yoktu. 28 Şubat sürecinde Türkiye’de bir toplum mühendisliğiyle bir DSP-ANAP iktidarı öngörüldü, buna MHP de dahil edilmek istendi. Bunun olmaması gerektiğini Sayın Bahçeli’ye önce yazıyla bildirdim. Gidişatın oraya doğru olduğunu da görüyordum. 1998 Ekim’inde partiden ayrılma kararı aldık arkadaşlarla beraber. Ama siyaset de yapmak istiyorduk, onun için parti kurduk. ATP’de fena gitmedik, teşkilatlandık, seçimlere girdik. 2002’de DYP ile seçim işbirliği yaptık. Fakat DYP baraj altında kalınca aktif siyasetten çekildim. 2003 Mayıs’ında Mehmet Irmak Bey rahmetli oldu. Onun cenazesinde Devlet Bey ile karşılaştık, bir ara sohbet etmek istediğini söyledi. Bir gün büroma geldi, 3-4 saat oturduk dertleştik, çıkarken dedi ki, “Türk siyaseti bir daralmaya gidiyor. Böyle bir noktada seninle beraber olabilir miyiz?” Ben de, “Tabii ki olabiliriz. Hedefimiz aynı sadece yöntemlerimiz farklı” dedim.
ERMENİLER
AKP’nin açılımı realist değildi
Türkeş, Ermenilerle temasta da bölgeyi rahatlatma ihtiyacını görüyordu. “Türkeş araya girsin” diye Fransa’da bulunan SOS Armenian grubu müracaat etti. Azeri esirler vardı Ermeniler’in elinde. Türkeş, onların salıverilmesini sağlamak için girişimlere başladı. Görüşmelerin bir kısmında raportör olarak bulundum. O zamandan tanıdığım kişilerle dostluğum sonra devam etti. Ermenistan cumhurbaşkanları Petrosyan ve Koçaryan ile de görüştüm. Mesela o çok basına yansımadı. Ermeniler’le görüşmelerimin hepsi mutlaka devletin bilgisi dahilinde. AKP hükümetinin Ermeni açılımı realist değildi, desteklemedim. Bardağın dolu tarafından iyimser bakarsak iyi niyet olduğunu söyleyebiliriz; komşularla sıfır sorun! Bu güzel bir yaklaşım ama sorunu sen çıkarmadıysan sorunu senin çözmen diye bir realite olamaz.
HİNDİSTAN
Sürgün benim için eğlenceliydi
Küçük bir çocuk olarak Hindistan sürgünü benim için çok eğlenceliydi. Ama aile için çok zordu. Bir kere salgın hastalıklar vardı; hijyen öncelikli bir meseleydi. İngilizce eğitim yapan yabancı okuluna gittim. Babam bu konularda çok disiplinliydi, Türkçe okuyup yazmayı bana ablamlar evde öğretti. Küçük yaşta İngilizce öğrenmiş oldum. Dile yatkınlığım vardır. Hintçe de öğrenmiştim. Seyahate gittiğimizde İngilizce bilmeyenlerle konuşurken babam bana tercümanlık yaptırırdı. Ankara’ya döndükten sonra TED’e başladım. Muadeleti kabul etmediler, bana sınıf indirdiler, alt sınıftan başladım yeniden.