Uğur Dündar'ın "Milli Eğitim Bakanı’na önerim var!.." başlığıyla (06 Eylül 2018) yayımlanan yazısı şu şekilde:
"Milli Eğitim Bakanı Prof.Dr.Ziya Selçuk umut verici açıklamalar yaptı, reform sinyalleri verdi ve laik eğitimin vazgeçilmezliğini vurgulayarak milli bayramları müfredata aldırdı ya, hemen saldırılar başladı.
Hatta bir yandaş kalem “Atatürkçülük mü, aman sakın ha” diyerek tehdit kokan uyarıda bile bulundu!
Ancak eğitimdeki çöküşün ülkemizi hızla sefiller ligine sürüklediğinin farkında olan ve bunun acilen tersine çevrilmesi gerektiğini bilen Prof. Selçuk, aksi yönde başlatılan çabalara karşın, radikal dönüşümler yapmaya kararlı görünüyor.
Bu amaçla iktidara muhalif bile olsa fikirlerine değer verdiği uzmanlarla, sendikacılarla görüşüyor ve fikir alış verişinde bulunuyor
Bu bağlamda belirteceğim öneriyi açıklamadan önce sizi Vefa Lisesi'ne kaydımı yaptırdığım ilk günlere götürmek istiyorum.
1872'de kurulan okulumun köklü bir eğitim çınarı olduğunu biliyordum ama bilim, sanat, kültür, devlet adamlığı ve spor gibi alanlarda büyük başarılara imza atmış hangi değerli isimlerin bu yuvadan mezun oldukları konusunda bilgi sahibi değildim.
Bunun üzerine araştırmaya başladım. Önce okulda bizden sınıfça büyüklere sordum. Bilgilerinin birkaç şarkıcı ve futbolcu ismiyle sınırlı olduğunu anlayınca, karlı bir kış günü Beyazıt'taki devlet kütüphanesine kapanıp saatler süren bir tarama yaptım.
Belgeleri okudukça şaşırıyordum.
Çünkü isimlerini gördüğümde ayağa kalkıp ceketimi ilikleme duygusu yaratan çok saygın değerler, bu büyük irfan yuvasında kişiliklerini bularak hayatın başarı merdivenlerini tırmanmaya başlamışlardı. Örneğin Mehmet Akif Ersoy, Hasan Ali Yücel, Yahya Kemal Beyatlı, Hüseyin Cahit Yalçın, Feridun Fazıl Tülbentçi, Mithat Cemal Kuntay, Yusuf Ziya Ortaç, Ekrem Akurgal, Emin Halid Onat, Kazım İsmail Gürkan, Nihad Sami Banarlı, Sıddık Sami Onar, Tarık Minkari, Rasim Adasal ve daha niceleri, bu yüce çatı altında lise eğitimlerini almışlardı.
O günkü duygularımı sözcüklerle anlatamam.
Hem çok sevinmiş, hem de çok heyecanlanmıştım.
Kendi kendime durmaksızın şu soruyu soruyordum:
“Ya ben bu Vefalı büyüklerime layık bir öğrenci olamazsam?..”
Soru beynime öylesine yerleşmişti ki, rüyalarımda bile cevap vermeye çalışıyordum…
Amacım her şeyimi borçlu olduğum kurumların başında gelen sevgili okulumla ilgili anılarımı paylaşmak değil.
Yukarıda da belirttiğim gibi, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk'a bir öneride bulunmak.
Lise ve üniversiteye girişte ortaya çıkan acı verici çöküş tablosunun sorumlusunun çocuklarımız olmadığına yürekten inanıyorum.
Çünkü onların uygun ortamı ve koşulları bulduklarında dünya ölçeğinde büyük başarılara imza attıklarını görüyorum.
Gerçek şu:
Milli Eğitim, geride kalan 16 yıl boyunca ektiği yanlışların ürünlerini biçiyor.
Laik eğitime dönüş ve milli bayramların müfredata alınması konusunda sergilenen irade gecikmiş de olsa çok yerinde, ama yeterli değil!
Daha bir yığın hamle yapmak gerekiyor.
Örneğin değerli eğitimci-yazar Salim Koçak gibi bazı uzmanlar “Neden liselere, hatta ortaokullara başarı öyküleri dersi konulmasın” diye soruyorlar.
Çünkü Türkiye'nin bilim, sanat, kültür, teknoloji, spor, iş dünyası gibi alanlarında dünyaya başarılarını kabul ettirmiş değerleri, saygın isimleri var. Onların nasıl başarıya ulaştıkları ders gibi anlatılıp, çocuklarımız özendirilemezler mi?..
Okula gitmenin temel amacı hayata hazırlanmak olduğuna göre, ona dair her şeyi öğretecek böyle bir dersin ne denli büyük ihtiyaç haline geldiği kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Demem o ki, gelin bir devrim yapalım, çocuklarımızı sadece sınava hazırlama alışkanlığından vazgeçip, hayata da hazırlayalım!..
Bilge der ki; “Gençleri hayata ders kitaplarından çok, çocuklukta çekilen güçlükler hazırlar!..”
Başarı hikâyeleri okutulacak isimlerin (yandaşlık tercihine girmeden) yaşadıkları güçlükler, karşılaştıkları engeller ve bunlara teslim olmak yerine, nasıl aştıklarını anlatan kesitler, çocuklarımızın başarı yolunu aydınlatan ışıklı kilometre taşları olurlar.
Sayın Selçuk, bu öneriye ne dersiniz?.."