İnsanlık dışı bir cinayete kurban giden Gizem Akdeniz'in (5) katil zanlısı Süleyman Akdeniz, minik kızın babasının amcasının oğlu. Evleri birbirine çapraz bakıyor. Aralarında 20 metre var yok.Sabah'tan Ersin Kalkan ve Ceren Arseven, olayın izini sürdü. Anneler Günü kızı olmadan geçiren Hatice Akdeniz de yaşadıklarını anlattı.
Katille maktulün sokaklarında dolaştım. Komşularıyla konuştum ama görünürde hiçbir hikayesi olmayan katilin detaylı bir portresini çıkaramadım. Çünkü silik, kimsenin dikkatini çekmeyen biri... Gizem'in dedesi Alihan Akdeniz bundan 51 yıl önce Siirt'ten Adana'ya göçüyor. Kardeşi Osman da bir müddet sonra yanına geliyor. Şu anda oturdukları sokakta bir gecekondu inşa ediyor. Osman da tam çaprazında bir başka gecekondu yapıp oturmaya başlıyor. Alihan Akdeniz'in dokuz, kardeşi Osman'ın ise 10 çocuğu oluyor. Gizemi öldüren Süleyman bu 10 kardeşten biri işte.
Gizem'in dedesi Alihan Akdeniz. "Yüreğimizi serinletecek tek ceza vardır ki o da onun asılmasıdır. Yoksa oğullarımız arasında kan davası olmasından korkarım" dedikten sonra da düşünmeye başlıyor. Çünkü katil Süleyman'ın babası olan kardeşi Osman da fakir ve çaresiz bir adam. Trafik kazası geçirmiş. Yatalak, biçare. Üstelik dünürü. Etle tırnak misali iç içe geçmişler. Sonra söylenmeye başlıyor: "Osman 'o artık benim oğlum değildir' dedi. Annesi de 'sütümü helal etmiyorum, bu kapılar artık ona kapanmıştır, Allah onun belasını versin' diye intizar etti. Bu biraz içimizde yanan ateşi hafifletti. Ya devlet bu canavarı idam etsin ya da kendi kendine sönüp gitsin bu cani."
Süleyman'ın ailesi olaydan sonra apar topar taşınmış mahalleden, sonra da Adana'dan gitmişler. Kimse nerede olduklarını bilmiyor. Evlerindeki perdeleri bile sökmeye vakit bulamamışlar. Süleyman 1989'da Seyhan'da doğmuş. 2009'da Seyhan Çukurova Lisesi'nden mezun olmuş. Mahallede lise döneminden arkadaşı var mıdır diye merak edip soruşturduk. Bir genç onu okul döneminden tanıyormuş, "Pek kimseyle konuşmazdı. Mesafeli ve soğuktu" diye tarif ediyor. Mahalledeki diğer insanlar da aynı görüşte. Herkes "Önceleri okuldan eve, evden okula gider gelirdi. Sonra da işten eve" diye anlatıyor. İnsanlarla zoraki selamlaşırmış. Ama kibar ve ölçülüymüş. Amcası yani Gizem'in dedesi Alihan Akdeniz "İçimize pek karışmazdı, soğuktu" diyor. Kasım 2010'da özel güvenlik görevlisi olabilmek için devlet hastanesine sağlık raporu almak için başvurmuş. Sağlık kurullarına girmiş, psikiyatri kliniğinde testlerden geçirilmiş. Sağlıklı ve aklı başında bulunmuş ve kendisine 'Silahlı güvenlik görevlisi olur" diye rapor verilmiş. İşe başlamış. İşini hiç aksatmazmış. Mesaiden 15 dakika önce gelir beklermiş.
Adana Emniyet Müdürü Cengiz Zeybek, Asayiş Şube Müdürü Levent Yüksel ve İl Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Türkoğlu'nun başında olduğu karma bir ekip kurmuş. Çocuğun son görüldüğü yer olan bakkalın etrafındaki herkesle tek tek konuşulmuş. Ve Gizem'in en son Süleyman'ın arabasında görüldüğünü saptamışlar. Zanlıyı gözaltına almışlar. Sorguda "Biraz dolaştırıp eve bıraktım" demiş. İlk sorgudan bir sonuca ulaşamayan ekip Süleyman'ı serbest bırakmış. Asayiş Müdürü Levent Yüksel, "Düzgün bir tipe benziyordu. Böyle çocuk kaçırma hadiselerine falan girecek suçlulara benzemiyordu. Sabıkası yoktu. Kusursuz cümleler kuruyor ve mantıklı cevaplar veriyordu" diye anlatıyor ilk izlenimlerini. Tam bu noktada İl Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Türkoğlu devreye girip "Tipik bir çift kişilik hadisesi" diye katilin şahsiyetine dair ipuçlarını verdi.
Polisler Süleyman'ı serbest bırakmışlar, cep telefonunu incelemeye almışlar ve Gizem'in kaybolduğu gün nerede olduğuna dair bilgiler de edinmişler. Ekip buna göre bir harita çıkarmış. Fakat cep telefonunun sinyalleri bu haritanın dışında bir yerlere de gittiğini ve burada iki saat kadar dolaştığını göstermiş. Ertesi sabah ekipler Süleyman'ı tekrar alıp haritada gözüken yerleri birlikte dolaşmışlar. Üç saatlik bir yolculuktan sonra merkeze dönmüşler ve biraz ara verdikten sonra sorgu yeniden başlamış. Bundan sonraki süreci kıdemli polis müdürü Yüksel şöyle anlattı: "Biz o arada bulguları yeniden gözden geçirdik ve kararlı bir şekilde sorguya başladık. O da kararlıydı. Konuşmayacaktı. Ama biz telefon sinyallerinden yola çıkarak, 'Sen şuraya şuraya da uğramadın mı?' diye sorduk. O bu noktada telaşlandı ve 'Mobese'de mi gördünüz?' diye sordu. 'Sen sorumuza cevap ver" deyince çözüldü.
Tüm olup bitenleri tek tek anlattı." Katil zanlısı mahkemeye götürülürken polis şefine dönüp "Öldürün beni yoksa canıma kıyacağım" demiş. Amir de, "Bizim işimiz seni yaşatıp cezanı çekmeni sağlamak" diye terslemiş. Ama iki kere intihara kalkıştığı da iddia ediliyor. cezaevi yetkililerinden biri bize Süleyman'ın tutuklandığı günden beri yemek yemediğini, doktorun eğer böyle giderse 20 gün içinde ölebileceği uyarısı yaptığını söyledi.
Süleyman Akdeniz poliste verdiği ifadeyi mahkemede de aynen tekrarlamış. Bu vahşice cinayeti nasıl işlediğini anlatmış. Gizem'in ailesinin evde olmadığını öğrendiğinde çocuğu pikniğe götüreceğim diye kandırıyor ve arabasına bindiriyor. Yolda bir petrol istasyonunda durup bir pet şişe dolusu benzin alıyor. Kabasakal Mezarlığı yakınlarındaki boş bir arazide çocuğun ellerini ve ayaklarını bağlıyor. Ses çıkarmaması için de ağzına koli bandı yapıştırıyor. Küçük kızı önce üç kez bıçaklıyor sonra da üstüne benzin döküp kibriti çakıyor. Arabasında 25 dakika kadar bekleyip cinayet mahallini terk ediyor. İfadede, Gizem'in ablası Gamze'yle arkadaş olduklarını, birbirlerini sevdiklerini söylemiş. Ama annesiyle halaları, bu arkadaşlığın sürmesine mani olmuşlar. Sonra da kendisine iftira atmışlar. Bu ayrıntı katilin kişiliğini çözmemiz için önemli. Çünkü yok böyle bir şey. Akdeniz ailesinden yaklaşık 20 kişiyle konuştum. Hepsi onun bir hayal içinde yaşadığını söylüyor. Gizem'in babası Mustafa Akdeniz, "Yedi ay kadar önce Süleyman, ailesine, Gamze'ye dair duygularını açmış ve bizim kızla evlenmek istediğini belirtmiş" dedi. Peki bundan sonra ne olmuş? Aile de gelip Gamze'yi istemiş. Mustafa Bey, kızını çağırıp fikrini sormuş. Kız şaşırmış amcasının oğlu olan Süleyman'la abi-kardeş gibi olduklarını söyleyip bu anlamsız talebi geri çevirmiş.
Hatice Akdeniz ise Gizem'in kaybolduğu andan itibaren Türkiye'deki bütün annelerin tek bir anneye dönüştüğünü söyledi ve onların hepsine teşekkürlerini iletti. Acının bitmeyeceğini ama paylaşılınca azalacağını öğrendiğini ifade etti. Sonra da "Ben hep kötüler uzaklarda bir yerlerdedir diye düşünüyordum. Zalimler bizim içimizden çıkmaz diyordum. Sonra öğrendim ki kötülük en yakınımızdadır çoğu zaman. Ve eskilerin söylediği gibi alimden zalim, zalimden de alim doğabilirmiş. Ey anneler siz siz olun uzaklardan değil yakınlardan korkun" diye bir çağrıda bulundu. Bu sözlerin ardından Süleyman'ın bu dünyada kuşkulanacağı en son insan olduğunu söyleyerek başladı sözlerine.
Pek görmezlermiş Süleyman'ı. Herkes gibi Gizem'i o da severmiş. "Cimcime" diye seslenir, arasıra çikolata alırmış. Gizem'in kaybolduğu gün ilk aramaya katılan ekipte yer almış ve el ilanlarını kendi elleriyle asmaya başlamış duvarlara. Canla başla gayret ediyormuş. Daha derinlere inmek için "Hiç ama hiç şüphelenmediniz mi?" diye sorduğumda, biraz duraklayıp "Ama şöyle bir sahne var ki aklımdan gitmiyor. Daha doğrusu katilin o olduğu kesinleşince o sahneye dönüyorum. Artık akşam olmuştu. Kızımı bulmaktan umudu kesmek üzereydim.
Aklıma bin türlü şey geliyordu ve büzüldüğüm duvarın dibinde sürekli ağlıyordum. Bir ara başımı kaldırdığımda onun gözlerini dikip karşı köşeden bana baktığını fark ettim. Gözünü kırpmadan bakıyordu soğuk soğuk. O an önem vermedim bu bakışa. Sonradan anladım ki aslında acımı seyrediyormuş" dedi.