HABER

Mısır Çarşısı davasında 'bomba' karar!

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Mısır Çarşısı davasında beraat kararını bozarak bombayı sosyolog Pınar Selek'in koyduğuna karar verdi.

Mısır Çarşısı davasında 'bomba' karar!

Yargı sürecinin üst mercii Yargıtay Ceza Genel Kurulu: “Mısır Çarşısı’ndaki patlamanın nedeni, yurtdışında yaşayan Berzan Öztürk’ün telefon talimatıyla Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk tarafında konulan bombaydı.”

[

****](https://www.mynet.com/pinar-selek-biz-umutluyuz-110100542859 )

9 Temmuz 1998 günü Mısır Çarşısı’ndaki patlamada yedi kişi öldü, 127 kişi yaralandı. İlk gün gazetelerde patlamanın tüp patlamasından kaynaklandığı anlatılıyordu. İki gün sonra polisin ilk raporunda “Patlama bombadan değil” denildi. Ancak aynı gün sosyolog Pınar Selek’in aralarında bulunduğu 15 kişi gözaltına alındı. Bir gün sonra ise Pınar Selek’in işyeri olarak geçen Sokak Çocukları Sanat Atölyesi’nde bir bomba bulunduğu açıklandı. Bu bombada Selek’in parmak izinin olduğu öne sürüldü.

Radikal'in haberine göre, zanlılardan Abdülmecit Öztürk iki kez değişen ifadesinde Selek ile bombayı yerleştirdiklerini söyledi, ancak daha sonra bu ifadeyi kabul etmedi. Bu yönde başka ifadeler de soruşturma dosyasına girdi. Selek savunmasında sosyolog olarak PKK’yı incelemek istediğini ve Abdullah Öcalan’la görüşmek için temas kurduğunu anlatıyordu. Bu çalışması nedeniyle devletin komplosuna uğradığını savundu. Selek ve 14 sanık hakkında Öcalan’ın da yargılandığı ‘Devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya kalkışmak’tan idam ve 31 yıla kadar varan hapis istemiyle dava açıldı.

Bu arada dava dosyası ‘tüp gaz’, ‘bomba’ çelişkisinin giderilmesi için bilirkişilere gidip geldi. Her gelen rapor bir öncekini yalanlıyordu. Davaya 2000 yılının aralık ayında gönderilen bilirkişi raporunda patlamanın tüp gaz kaynaklı olduğu belirtilince, Selek tahliye edildi. Patlamayla ilgili dört yıl içinde 11 bilirkişi raporu hazırlandı. Bu raporların dördü ‘bomba değil’, ikisi ‘bomba’, ikisi ‘bomba olabilir’, üçü ise ‘belirlenemez’ dedi.

Davaya bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Mayıs 2008’de ‘patlamaya bombanın mı, gaz kaçağının mı neden olduğunun tespit edilememesi, kesin delil bulunmaması gerekçesiyle’ Selek’i beraat ettirdi.

Öcalan cezası istenmişti

İtiraz nedeniyle dosyayı görüşen Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise 10 Mart 2009 günü beraat kararını bozdu ve Abdullah Öcalan’ın mahkum olduğu suçtan ceza verilmesini istedi. Yargıtay Başsavcılığı ise sanıkların ‘örgüt üyeliği’nden cezalandırılmaları gerektiğini belirterek itiraz etti. İtiraz üzerine dosyayı gündemine alan Yargıtay Ceza Genel Kurulu 6 üyenin karşıoyuna rağmen 17 üyenin oyuyla geçen şubat ayında Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin verdiği kararın doğru olduğuna hükmetti.

Kurulun karar gerekçesi açıklandı. Gerekçede çarşının iki tarafının açık olduğu ve ileri düzeyde hava sirkülasyonuna maruz kalması nedeniyle ‘patlamaya yol açacak düzeyde gaz birikmesinin’ mümkün olmadığı vurgulandı ve “Patlamanın bombadan kaynaklandığını kabul etmek gerekmiştir” denildi.

Selek ile Abdülmecit Öztürk’ün patlamadan önce birlikte gittiği öne sürülen Ş.G’nin evinde bulunan artıkların TNT maddesine ait olduğunun ekspertiz raporu ile anlaşıldığı belirtilen kararda şöyle denildi: “Örgüt içerisinde ‘Leyla’ ve ‘Ayşe’ kod adı kullanıldığı, bomba yapımı kullanımı konusunda eğitim aldığı açıkça anlaşılan Selek’in üzerinde ve gösterdiği yerde bomba malzemeleri ile iki bomba ele geçirildi. Bunlarda bulunan parmak izi Selek’in parmak izleriyle uyum göstermektedir.”

Ayrıca kararda sanıklardan Maşallah Yağan’ın gösterdiği yerde bulunan silah ve bomba malzemelerini Pınar Selek’in bıraktığı yönünde ifade verdiğine dikkat çekildi. Gerekçede “Mısır Çarşıs’ında patlayan bombanın, bulunduğu yere yurtdışında yaşayan Berzan Öztürk’ün telefon talimatıyla, Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk tarafından konulduğu hiçbir kuşkuya yer vermeksiniz açıkça anlaşılmaktadır” denildi.

2 bin sanatçı ve aydın destek oldu

Pınar Selek yargılanırken 2006 yılında ‘tanığız’ başlığı altında imza kampanyası başlatılmıştı. İmza metninde “Biz aşağıda imzası bulunanlar, Pınar Selek’in feminist,antimilitarist, şiddet karşıtı bir araştırmacı olduğuna tanığız. Yıllardır maruz bırakıldığı suçlamalarla, hiçbir ilgisinin olmadığına inanıyor, araştırma ve çalışmalarının düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesini talep ediyoruz” denilmişti. Kampanyaya Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Zeki Demirkubuz, Oral Çalışlar’ın aralarında bulunduğu 2 bin kişi destek verdi.

Sosyolog ve yazar

1971 İstanbul doğumlu Pınar Selek, Notre Dame De Sion Lisesi’nde ortaöğretimini tamamladı. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü birincilikle bitirdi. Aynı üniversitede sosyoloji yüksek lisansını tamamladı. Halen Strasbourg Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında doktorasını sürdürüyor. Dışlananların atölyesi olan ‘Sokak Sanatçıları Atölyesi’nin kuruluşuna öncülük eden Selek pek çok sivil toplum örgütüne destek verdi. Dava nedeniyle Almanya’da yaşayan Selek’in çok sayıda kitabı var.

Dava sürecek

Pınar Selek ile ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararının ardından dava dosyası tekrar yerel mahkemeye dönecek. Yerel mahkeme kararında direnirse dosyanın gideceği adres ise yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu. Son sözü söyleyecek olan kurulun “Bombayı PKK’nın emriyle Pınar Selek koydu’ yönündeki savcılığın itirazına yönelik kararı bu anlamda davanın geleceğini ortaya koyuyor.

Selek: 12 yıldır içinden çıkamadığım korkunç film

Müebbetle yargılandığı dava nedeniyle Frankfurt’ta yaşayan Pınar Selek “Dava, hayatımdaki bitmeyen, en büyük kabus” diyor.

Yargıtay 9. Dairesi’nin beraat kararını bozması ve müebbet ile yargılanmasını istemesinin ardından Almanya’da yaşayan Pınar Selek Amargi dergisi için ‘Evden Uzakta... Ama Nereye Kadar?’ adlı bir makale kaleme aldı. Pınar Selek Almanya’daki sürgün hayatını Radikal’e anlattı.

Kendinizi, gerçekten bir çeşit sürgünde hissediyor musunuz?

Galiba öyle. Bunu kabul etmek zorundayım. Etmiyorum çoğu zaman. Sürgünün türlü çeşidi var, unutuyorum. Benimki de bunlardan biri. Yaşadığım, alıştığım, gözü kapalı yürüdüğüm, sürekli düşsem de ayağa kalkmayı bildiğim yerlerden, dostlarımın, sevdiklerimin doldurduğu mekânlardan uzaktayım. Bu her açıdan parçalıyor insanı. Heidegger diyor ya, “Evimiz, yuvamız diyebileceğimiz bir yakınlıktır bizim yeryüzüyle olan bağımız, dünyadaki köşemizdir.” Şimdi ben de bu sürgün ellerde, dünyayı ev haline getirmeye çalışıyorum. Karmaşık mı oldu? Ama yaşadığım hal de biraz karmaşık.

Bir gününüz nasıl geçiyor? Burada, İstanbul’da olduğundan farklı neler yapıyorsunuz?

Çok zorlandığımı itiraf edeyim. Parçalanarak, yaralanarak, gerilerek ama üreterek, keşfederek geçiyor günler.

İstanbul‘dayken de böyleydi. Orada emek harcadığım çok güzel çalışmaların içindeydim. Hâlâ da onlardan kopmuş değilim. Ama beni asıl ele geçiren şey romanım. Evet, romanımı bitirmek üzereyim. Tabii en güzeli… hâlâ masal yazabiliyorum. Üçüncü masal kitabımı Almanya’dayken yazdım: Yeşil Kız. Her bir masal içimde binlerce çocuğu uyandırdı. Nasıl güçlendim, anlatamam.

Türkiye’de olup bitenleri takip ediyor musunuz?

Ediyorum. Ama takip etmek rahatlatmıyor. Cezaevinde de, aynı his dolardı yüreğime… Ben, sadece takip edemem. Bir şey öğrenince yapmak isterim. Müdahale etmek isterim. Şimdi bunu yapamıyorum. Kendi kendime tekrarlıyorum: “Ara bir dönemdeyim. Güncel gelişmeler hiç bitmez, her zaman devam edecek.’ diyorum ve sakinleşiyorum.

Davayla ilgili son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet… Dava. Hayatımdaki büyük kâbus. Onu hiç düşünmemeye çalışıyorum. 12 yıldır içinden çıkamadığım bu korkunç bilimkurgu filmi, gündemimden uzak olsun diyorum. İşte masallar filan… Başka türlü dayanmak çok zor. Ama bir yere kadar unutabilirim tabii. Çünkü tam rahatladım derken, başka bir kötü haber! Bildiğiniz gibi Yargıtay 9. Daire beraat kararını bozdu. Şimdi Yargıtay Genel Ceza Kurulu kararıyla benimle ilgili müebbet hapis istiyor. Bana beraat veren mahkeme yeniden karar verecek. Mahkemenin beraat kararında direnmesini umuyoruz. Umarım bu belirsizlik, bu kâbus artık biter..

12 yılda 11 bilirkişi raporu hazırlandı. Hepsi birbirini yalanladı

10 Temmuz 1998
Patlamadan bir gün sonra hazırlanan 8 imzalı inceleme tutanağında bomba unsuru ve patlayıcı madde rastlanılmadığı vurgulandı. Farklı mesleklerden oluşan bilirkişi heyeti raporunda patlamanın gaz kaçağından olmadığı ve bomba patlamasına ilişkin tavanda iz, yerde çöküntü varlığına işaret edildi.

11 Temmuz 1998
Bomba imha ekibinin hazırladığı tutanağa göre, olay yerindeki kalıntılar kurutulup elenerek incelenmesi sonucu bomba yapımına ve bombaya dair bulgu elde edilemediği belirtildi.

14 Temmuz 1998
İstanbul Polis Kriminal Dairesi’nin hazırladığı raporda sadece “Nitroselüloz ve nitrit artıkları var” denildi. Patlamanın nedenin bomba olup olmadığı tespiti yapılmadı.

2 Kasım 1998
Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan raporda, ölenlerin kumaş parçalarında ve etrafta bomba içeriğinde de bulunabilen malzeme tespit edildiği belirtildi.

5 Temmuz 1999
Dinlenen bomba uzmanının ifadesinde bomba izine rastlamadığını bildirdi.

27 Temmuz 2000
Patlama bombadan mı yoksa gaz kaçağından mı kaynaklandığının belirlenemediği vurgulandı.

21 Aralık 2000
Üç kişilik bilirkişi raporunda patlamanın, tüpgaz patlamasından kaynaklandığı belirtildi.

27 Haziran 2001
Adli Tıp 1’inci İhtisas Dairesi’nin hazırladığı raporda “Patlamanın orijininin tespiti tıbben mümkün değildir” denildi.

4 Temmuz 2002
ODTÜ’de çalışan 5 kişilik bilirkişi heyetinin hazırladığı raporda 4 uzman patlamanın bombadan kaynaklandığını, bir uzman ise patlamaya tüpgazın neden olduğunu belirtti.

24 Ocak 2002
Adli Tıp Genel Kurulu’nun hazırladığı raporda “Orijini tıbben tespit edilemeyen patlama yaşanmıştır” ifadesine yer verildi.

En Çok Aranan Haberler