Genç yaşına rağmen futbol kariyerine önemli başarılar yazdıran, ancak sakatlıklar nedeniyle gerçek gücünü gösteremeyen Muhammet Demir, ''Millî Takım'a borcum var.'' dedi.
Futbol Federasyonu basın departmanının hazırladığı TamSaha Dergisi'ne konuşan Muhammet Demir, U17 Millî Takımı'yla hem Avrupa Şampiyonası hem de Dünya Kupası finallerinde oynadı. Kaptanlığını yaptığı takımı golleriyle başarıdan başarıya taşıdı. Ancak yaşadığı sakatlıklar kulüp takımlarındaki patlamasını geciktirdi.
Bu sezon Gaziantepspor'da ilk defa ilk 11 oyuncusu olarak sahaya çıkıyor, golleri ve asistleriyle, uzun süredir kendisini bekleyenlere "İşte buradayım" diyor. Sakatlık dönemlerinde unutulmamasını ve transferin aranan oyuncusu olmasını ise "Millî Takım'a borçluyum" diye açıklıyor.
''Biraz daha güçlendiğimde artık sakatlık sıkıntısı yaşamayacağımı düşünüyorum.'' diyen Muhammet Demir, ''Şu anda fiziksel olarak hazır değilim ama elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Benim için çok güzel bir başlangıç oldu. Bu moralle ve biraz daha güçlendikçe beni güzel günlerin beklediğine inanıyorum.'' ifadelerini kullandı.
Bursaspor'da doğup büyüdüğünü ve o şehrin insanlarına çok şey borçlu olduğunu da belirten Muhammet Demir, ''Beni çok seviyorlar. Hiç bir şey olmadığım dönemde bile arkamda durdular, bir noktaya geldikten sonra da arkamda olacaklarını biliyorum. Onların şunu bilmesini istiyorum, "Ben Bursaspor'u terk edip gitmedim." dedi.
Sakatlıktan sonra bir futbolcunun başına gelebilecek en kötü şeyin kadro dışı bırakılmak olduğunu ve bunu da kendisinin yaşadığını belirten Muhammet Demir, şu ifadeleri kullandı:
''Üzerinden 1 yıl geçti, hâlâ o psikolojiyi üzerimden atamadım. Fiziksel olarak da geriliyorsunuz, futbolculuk özellikleriniz de geriliyor. Gaziantepspor'a geldikten sonra bu yüzden 5-6 ay forma şansı bulamadım.
Beni isteyen çok sayıda takım vardı ve bu da Millî Takım sayesindeydi. Zaten beni bir yere getiren Millî Takım'dır. İnsanlar beni Millî Takım sayesinde tanıdı. Millî Takım'a borçlu olduğumu düşünüyorum. O forma altındaki performansım sayesinde büyük takımlardan da yurt dışından da teklif aldım.
Tolunay Hoca da beni oynatmak istemişti ama sakat olduğum için oynayamamıştım. Tolunay Hocanın ardından Abdullah Hocanın gelmesi ise benim için büyük bir şanstı. Mesela beni hiç tanımayan, yabancı bir teknik adam gelseydi, Gençlerbirliği maçında kesinlikle oynatmazdı.''
Türk futbolunun Avrupa'yla kıyasladığında en büyük eksiğinin genç oyunculara yeterince şans verilmemesini gösteren Muhammet Demir, ''Bizde 24-25 yaşındaki oyunculara genç gözüyle bakılıyor. Avrupa'da 17-18 yaşındaki oyuncular takır takır oynuyor. Karşılıklı oynadığım Wilshere'le şimdi Arsenal'de yıldız bir oyuncu.'' diyerek, şu ifadeleri kullandı:
''Çift santrforlu sistemde çok daha rahat oynarım. Ama tek santrfor oynamayı da öğrendim. Ligimizdeki stoperler fiziksel olarak benden daha güçlü. Ancak her şeye rağmen giderek güçleneceğimi ve bu sistemde de verilen görevleri yerine getirebileceğimi düşünüyorum.
Süper Lig'de attığım ilk gollere açıkçası sevinemedim. Kısa bir süre önce Çukurca'da askerlerimiz şehit edilmişti. O gün de Van'da deprem meydana gelmişti. Bu haberi maçtan önce aldığımda çok kötü oldum. Dolayısıyla o gün attığım gollere sevinemedim.''
Muhammet Demir'in röportajının detayları ise şöyle:
Seninle 2 yıl önce U17 kampında yaptığım röportajın başlığı "Beklenen golcü"ydü... Sakatlıklar ve başka nedenlerle bu bekleyiş biraz uzun sürdü ama galiba beklediğimize değmiş gibi görünüyor. Sen de aynı kanaatte misin?
Gerçekten ben de bugünleri, sağlıklı bir şekilde sahalara kavuşmayı çok bekledim. Ancak insanların beklediğine değip değmediği konusunda benim bir şey söylemem yakışık almaz. Sadece elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Beklentileri karşılamak için elimden geleni sahaya koymaya çabalıyorum.
Bursaspor'un A takımında yeterince oynama şansı bulamadığın bir dönem yaşadın. Bunun nedeni sadece sakatlıklar mıydı? Yoksa Bursaspor forvetindeki zenginlik mi seni arka planda bıraktı?
Sizinle o röportajı Nijerya'daki U17 Dünya Kupası'nın öncesinde yapmıştık. Dünya Kupası'ndan oldukça iyi bir performansla ve çok formda döndüm. 3-0 yenik oynadığımız bir Kayserispor maçında oyuna girdim ama bir sakatlık geçirdim. Sonrasında sakatlığım düzeldi ancak tercih edilmedim. Bursaspor'da oynayamamamı "tercih edilmedim" diye açıklayabilirim. Bu konuda daha fazla bir yorum yapmak da istemem.
Sakatlıklar futbolcuların en büyük kâbuslarından birisi. Her şeyini futbola bağlamış bir genç olarak, futboldan uzak kaldığın o dönemlerde neler hissettiğini merak ediyorum... İçinde "Acaba bu sakatlık nedeniyle futbol oynayamazsam geleceğim ne olur?" gibi endişeler var mıydı?
Çok sakatlık yaşadığım için hep bunları düşündüm. Bir ara "Herhalde bir daha hiç futbola dönemeyeceğim. Dönsem bile eski formumu bulamayacağım" diye düşünmeye başladım. Çünkü sakatlıktan kurtulup tam iyileştim dediğim anda yeniden sakatlıklar yaşadım. Oynayamadığı dönemde insanın çok morali bozuluyor. Ama çok şükür ailem bana çok yardımcı oldu. Onların sayesinde kendimi toparladım. Ama hâlâ tam anlamıyla atlattığımı söyleyemem. İnsanlar "Senin problemin kafanda" demeye başladı. Üzerimde hâlâ bir tedirginlik var ve tekrar sakatlanmamak için kendimi sakınıyorum.
Doktorlar ne diyor bu durumun için?
Henüz yaşım küçük ve fiziksel gelişimimi tamamladığım söylenemez. Biraz daha güçlendiğimde artık sakatlık sıkıntısı yaşamayacağımı düşünüyorum. Gaziantepspor'da da sakatlıktan çıkıp oynadım. Şu anda fiziksel olarak hazır değilim ama elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Benim için çok güzel bir başlangıç oldu. Bu moralle ve biraz daha güçlendikçe beni güzel günlerin beklediğine inanıyorum.
Bursaspor'dan ayrılışın biraz sancılı oldu. Aslında bu durum futbolun ciddi yaralarından birisi ve sadece Bursaspor'la ya da Türkiye'deki kulüplerle de sınırlı değil. Kulüpler sözleşmelerinin sonuna gelen oyuncuları yeni sözleşme imzalamazsa kadro dışı bırakmak gibi bir yolu tercih ediyor. Bir oyuncu gözüyle bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
Bir futbolcuya daha ilk günden, "İmzayı at, imzalamazsan kadro dışı kalırsın" derseniz o futbolcu sözleşmeyi imzalamaz. Benim "Bursaspor'la sözleşme uzatmayacağım" diye bir düşüncem yoktu açıkçası. Bakın size bir şey söyleyeyim, imza atmak niyetinde olmayan bir oyuncuyu bile göstereceğiniz olumlu yaklaşımla imzaya razı edebilirsiniz. Önemli olan oyuncunun kendisine değer verildiğini, o kulüp için önemli olduğunu hissetmesidir. Ben Bursaspor'da doğup büyüdüm ve o şehrin insanlarına çok şey borçluyum. Beni çok seviyorlar. Hiç bir şey olmadığım dönemde bile arkamda durdular, bir noktaya geldikten sonra da arkamda olacaklarını biliyorum. Onların şunu bilmesini istiyorum, "Ben Bursaspor'u terk edip gitmedim."
Bu tip anlaşmazlıklarda, oyuncuyu kadro dışı bırakmanın dışında formüller bulmak gerekiyor sanırım.
Hiç o kadar zorlanacağımı düşünmüyordum ama sakatlıktan sonra bir futbolcunun başına gelebilecek en kötü şey kadro dışı bırakılmak. Benim için çok kötü bir durumdu. Üzerinden 1 yıl geçti, hâlâ o psikolojiyi üzerimden atamadım. Düşünsenize, altyapıda bile idmana çıkamıyorsunuz ve tek başınıza çalışmak zorunda kalıyorsunuz. Bir-iki gün tamam ama bir süre sonra insan sürekli tek başına antrenman yapamıyor. Fiziksel olarak da geriliyorsunuz, futbolculuk özellikleriniz de geriliyor. Gaziantepspor'a geldikten sonra 5-6 ay forma şansı bulamadım ve buna hiç de şaşırmadım. Çünkü gerçekten de kötü durumdaydım.
Bursaspor'dan ayrıldıktan sonra Gaziantepspor'a transfer oldun. O dönemde başka taliplerin de var mıydı?
Beni isteyen çok sayıda takım vardı ve bu da Millî Takım sayesindeydi. Zaten beni bir yere getiren Millî Takım'dır. İnsanlar beni Millî Takım sayesinde tanıdı. Millî Takım bana çok şey verdi. Raşit Hocanın bana söylediği bir söz var, "Bugüne kadar Millî Takımlar sana çok şey verdi, bundan sonra sen Ümit Millî Takım'a her şeyini vereceksin." Gerçekten de çok doğru söylenmiş bir söz. Millî Takım'a borçlu olduğumu düşünüyorum. O forma altındaki performansım sayesinde büyük takımlardan da yurt dışından bir Portekiz kulübünden de teklif aldım. Ama hepsinden önce Gaziantepspor'a verilmiş bir sözüm vardı. Babam da ben de her zaman sözünün arkasında duran insanlar olmaya çalıştık. Bu nedenle Gaziantepspor'un teklifini kabul ettim. Bir de Tolunay Hoca olsun, başkan ve yöneticiler olsun beni çok istediklerini hem sözleri hem de davranışlarıyla ortaya koydu. Ben de tereddütsüz evet dedim.
Ancak Gaziantepspor'da uzun süre oynama şansı bulamadın. Uzun süredir futboldan uzak kalmış biri olarak oraya giderken kafanda nasıl bir planlama vardı? Ne zaman oynamayı bekliyordun?
Dediğim gibi, Gaziantepspor'a gittiğimde uzun süre futbol oynamamış bir oyuncuydum ve hemen sahaya çıkmam mümkün değildi. Aynen bugün ortaya çıkan planlamayla sahalara dönmeyi umuyordum. Gaziantepspor'a devre arasında transfer olurken, "Sezon sonuna kadar kendimi hazırlarım, takıma ve şehre alışırım, yeni sezonda da forma şansı buldukça değerlendiririm" diye düşünüyordum ve olaylar da bu düşünceme uygun gelişti.
U17'de önemli başarılar elde ettiğin hocan Abdullah Ercan'ın takımın başına geçmesinin ardından sürekli oynayan ve goller atan bir Muhammet Demir var sahada.
Bu konuda bir yanlış anlaşılma olmasını istemem. Tolunay Hoca da beni oynatmak istemişti ama sakat olduğum için oynayamamıştım. Tolunay Hocanın ardından Abdullah Hocanın gelmesi ise benim için büyük bir şanstı. Mesela beni hiç tanımayan, yabancı bir teknik adam gelseydi, Gençlerbirliği maçında kesinlikle oynatmazdı. Çok iyi çalışıyordum ama tam anlamıyla hazır değildim. Ancak Abdullah Hoca beni tanıdığı, bildiği için oynattı. Ben de onun bana olan güvenini bildiğim için rahattım ve elimden geleni yapınca ortaya iyi bir tablo çıktı.
Türkiye'de genç oyuncuların yeterince oynama fırsatı bulduğunu düşünüyor musun?
Avrupa'yla kıyasladığımda en büyük eksiğimizin genç oyunculara yeterince şans vermemek olduğunu düşünüyorum. Bizde 24-25 yaşındaki oyunculara genç gözüyle bakılıyor. Avrupa'da 17-18 yaşındaki oyuncular takır takır oynuyor. Ben Jack Wilshere'le karşılıklı oynamıştım, o şimdi Arsenal'de yıldız bir oyuncu. Ama son dönemlerde Türkiye'de de bir gelişme olduğunu, genç oyuncuların daha fazla şans bulduğunu ve onların da bu güveni boşa çıkartmadığını gözlemliyorum.
Güven meselesi önemli. Genç oyuncular arkalarında durulduğunu hissettiklerinde içlerindeki potansiyeli ortaya çıkartabiliyor. Son dönemde bunun en çarpıcı örnekleri sen, Semih Kaya ve Serdar Aziz olarak görünüyorsunuz.
Sözünü ettiğiniz oyuncular çok iyi arkadaşlarım ve gerçekten de çok kaliteli oyuncular. Ben Semih ve Serdar'ın Türkiye'nin en iyi stoperleri olacağını düşünüyordum ve bu düşüncemi onlarla da paylaşmıştım. İnşallah A Millî Takımımızda da birlikte oynarlar. Kendi adıma konuşmak gerekirse, ben Karadenizliyim ve ruhumda şöyle bir şey var; eğer birisi bana güvenirse, onun için her şeyi yaparım. Abdullah Hoca bana güveniyor ve ben de o duyguyu hissettiğim için elimden gelenin en iyisini sahaya koymak için çabalıyorum.
Futbolun yeni modası tek santrforlu sistem. Hemen hemen bütün takımlar bu sistemle oynuyor. Bir oyuncu, iki güçlü rakibin arasında tek başına boğuşmak durumunda kalıyor. Her takım bu sistemi uyguladığına göre teknik adamlar açısından faydalı görünüyor. Ama bu durumu bir de santrforlara sormak gerek... Sen kendini bu oyun tarzı içinde nasıl hissediyorsun?
İki stoperle boğuşmak gerçekten zorlu bir iş. Ben kendi açımdan çift santrforlu sistemde çok daha rahat oynayacağımı düşünüyorum. Ama mecbur kaldığınızda yapacak bir şey yok. Tek santrfor oynamayı da öğrendim. Ligimizdeki stoperler fiziksel olarak benden daha güçlü. Bu açıkça görünen bir şey. Ama her şeye rağmen giderek daha fazla güçleneceğimi ve tek santrforlu sistemde de verilen görevleri yerine getirebileceğimi düşünüyorum. Onlara karşı nasıl oynamam gerektiğini de öğreniyorum.
Bunu açıkça dile getiren pek fazla oyuncu yok ama ben santrforların tek başına kalmaktan çok mutlu olduklarını düşünmüyorum.
Gol atmak isteyen bir santrfora bu sistemde ne kadar pozisyon geleceği tartışılır. Eğer iyi bir takıma sahipseniz ve baskılı oynuyorsanız pozisyon bulabilirsiniz. Ama bu sistemde sizin rakibi kovalamanız, stoperleri görev alanlarının dışına çekmeniz ve arkadan gelen arkadaşlarınıza pozisyon açmanız gerekiyor. Ben daha çok ceza sahası içinde pozisyon kovalayan ve gol vuruşu yapan bir santrfor tipi olduğum için tek başına oynamak gol yüzdemi geriletebilir.
Gaziantepspor'un hücum bölgesine baktığımızda Olcan, Popov, Sosa, Wagner gibi oldukça güçlü oyuncular var.
Kesinlikle öyle. Takım iyi gününde olduğu zaman pozisyona girmemeniz mümkün değil. Özellikle Olcan abi bir takım için çok önemli bir oyuncu. Bana çok yardımcı oluyor. Onun gayretini gördükten sonra ben de daha fazlasını yapmak istiyorum. Onun oynamadığı maçlarda sıkıntılar yaşadık zaten.
Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında Gaziantepspor'da ve Türk futbolunda bir Cenk Tosun fırtınası vardı. Şimdi Cenk'in yerinde sen oynuyorsun. İki genç oyuncu olarak aranızdaki rekabetten söz eder misin?
Geçtiğimiz sezonun devre arasında Gaziantepspor'a Cenk'le birlikte gelmiştim. Onun çok iyi oynadığı dönemlere yakından şahit oldum. Gerçekten de kaliteli bir oyuncu ve çok da iyi arkadaşım. Bu sezona formsuz başladı ama düzeleceğinden eminim. Çünkü çok yetenekli bir oyuncu Cenk. Onunla rekabet etmek de güzel. Açıkçası beraber de oynamak istiyoruz. Antrenmanlarda yan yana oynadığımız zaman çok iyi bir ikili oluyoruz.
Abdullah Hoca sizi bir arada deniyor mu?
Evet deniyor. Abdullah Hoca çok ileri görüşlü ve yeniliklere açık bir antrenör. Bizi de antrenmanlarda ikili olarak deniyor. Cenk'in bugünkü sorunu gol atamamak. O da benim kafamda. Aslında bütün santrforlar böyledir; gol atamazsanız sıkıntı yaşarsınız. Çünkü bir santrfor golle beslenir.
Abdullah Ercan'ı en yakından tanıyan oyunculardan birisin. Onun teknik adamlığı konusunda neler söylersin?
Abdullah Hoca bir takımı, bir oyuncunun futbol hayatını değiştirebilecek kapasitede bir hoca. Bence ileride Türkiye'nin en büyük antrenörü olacak. En iyi antrenörlerinden biri demiyorum, en iyisi olacak.
Nedir sence onun farkı?
Futbol bilgisi ve uygulaması inanılmaz. Bir takımı oynadığı futboldan zevk alır hâle getirmesini çok iyi biliyor. Hep pozitif oyunu düşünüyor. Savunmayı da topa sahip olarak yapmaya çalışıyor. Barcelona'nın oyun taktiğini uygulamak için çaba harcıyor. U17 takımına ilk geldiğinde ne dediğini hiç anlamamıştık. "Ne diyor bu adam?" diyorduk. "Bana pozisyon gelmiyor, hiç gol atamayacağım herhalde" diye düşünmeye başlamıştım. Ama 3 ay geçti, ben her maçta 2 gol atmaya başladım. Çünkü çok pozisyon geliyordu. Abdullah Hocayı anlamaya başladıktan sonra her şey değişti. Onunla çalışan bir oyuncu, başka mantalitedeki bir hocayla çok zor çalışır.
Oyuncularla diyalogları nasıl?
Oyuncularına ne zaman, nasıl davranacağını çok iyi biliyor. İdman dışındaki diyalogla idman içindeki diyalog arasında çok iyi bir denge kuruyor. Oyuncularını müthiş motive ediyor. Ben onun maç konuşmalarının ardından ağlayarak sahaya çıkan takım arkadaşlarımı gördüm. Fatih Hocamızı da bu açıdan çok beğeniyorum.
Bugün eline geçirdiğin şansı yakalayabilmek için çok uzun süre bekledin. Süper Lig'de ilk defa ilk on birde sahaya çıkmaya başladın. Formayı geri vermemek için neler yapıyor, nasıl yaşıyorsun?
Bu formaya çok zor şartlarda ulaştım ve bırakmak niyetinde değilim. Allah'ın da yardımıyla bir sakatlık yaşamadan istikrarlı bir çizgide yürümek amacındayım. Ekstra çalışmayı hiç bir zaman bırakmadım. Gol vuruşlarını, uzaktan şutları ve frikikleri özel olarak çalışıyorum. Mesela benim önemli özelliklerimden birisi birebirde adam eksiltmek. Ama uzun süre futboldan uzak kaldığım ve güçsüz düştüğüm için bunları yeterince yapamıyorum. Gücümü maçın bütününe yayamıyorum. Daha önce yaptığım hareketleri şimdi yapamamak da moralimi bozuyor. Hem çok çalışarak hem de oynayıp maç eksiğimi kapatarak bunların üstesinden geleceğime inanıyorum.
Gaziantepspor ligin en kaliteli kadrolarından birisine sahip görünüyor. Ama saha sonuçları kadronun kalitesiyle doğru orantılı olmadı. Sence nerede sorun yaşadınız?
Ligin planlanan zamanın dışında başlaması bize büyük bir dezavantaj getirdi. UEFA Kupası'nda ön eleme oynadığımız için sezonu diğer takımlardan 15 gün önce açmıştık. Antrenman planlaması ve yüklemeler de ligin Ağustos başında start almasına göre yapılmıştı. Ama lig ertelenince her şey alt üst oldu. Diğer takımlar oyuncularına izin verirken biz Avrupa kupası maçımız olduğu için çalışmalara devam ettik ve o süreçte zihinsel ve fiziksel olarak yorulduk. Dolayısıyla lige kötü başladık ama sonrasında toparladık.
Sezon sonu için hedefleriniz neler?
Abdullah Hoca geldikten sonra oynadığımız bütün maçları kazanabilirdik. Buna son dakikada gol yiyerek kaybettiğimiz Trabzonspor maçı da dâhil. Şimdi iyi oyunumuzu 90 dakikaya yaymaya çalışan bir takımız. Hedefimiz en kötü ihtimalle ilk 8'e kalmak. Çünkü Nisan ayında ligi bitirmek istemiyoruz. Ümit Millî Takımımızın Haziran ayında maçı var. Ligi Nisan'da kapatıp Haziran'daki maça gelemem. Dolayısıyla en azından ilk 8'e kalıp Nisan'dan sonra da sahada kalmak için arkadaşlarımla birlikte elimden geleni yapacağım.
U17 takımıyla Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası finallerinde oynadın. Kaptanı olduğun o takım çok fazla umut bağlanan bir jenerasyondu. O takımın oyuncularının bugün geldiği noktaya baktığında kimlerin yeterince ilerleyebildiğini, kimlerin hak ettikleri yerde olmadığını düşünüyorsun?
O takımdan Engin Bekdemir, Okan Alkan Kayserispor'da, Gökay Iravul Fenerbahçe'de zaman zaman şans buluyor. Orhan Gülle, Gaziantepspor'da takım arkadaşım. Gökhan Töre zaten A Millî Takım'da. Bence Galatasaray'da Berkin Kâmil Aslan çok iyi bir futbolcu. Karakter olarak da çok sağlam bir insan ve daha iyi noktalara geleceğini düşünüyorum. Fenerbahçe'de santrfor oynayan Recep Berk Elitez de öyle. Daha önce Fenerbahçe'de oynayan stoper Barış Yardımcı şimdi 3. Lig'de Hatayspor formasını giyiyor ama o da çok daha iyi yerlere gelebilecek yetenekte bir oyuncu. Bizim 1992 yaş grubu takımında gerçekten çok kaliteli bir oyuncu topluluğumuz vardı. Çocuktuk ve ufak tefek yaramazlıklar yapıyorduk doğal olarak ancak kafa olarak son derece düzgün, profesyonelce yaşamaya ve davranmaya çalışan bir gruptuk. Daha alt yaş grubunda Bursaspor'dan tanıdığım Emre Pehlivan, Okan Koç, Taha Can Velioğlu da Türk futbolunun geleceğinde önemli isimler olabilecek oyuncular.
Bu sezon kendin için nasıl hedefler belirledin? Mesela şu kadar gol atarsam başarılı olurum diyor musun kendi kendine?
Sürekli oynamak istiyorum tabii ve mutlaka gol atmak istiyorum. Gol atamayınca olmuyor. Genç Millî Takımlarda en kötü olduğum dönemlerde bile neredeyse her maçta gol attım. Yani gol atmaya çok alışmış bir oyuncuyum. Ama gol atmanın ötesinde güzel futbol oynamak beni daha çok tatmin ediyor. Takımdaki abilerim bana "Süper Lig zordur. Bu sezon 10 gol atarsan senin için iyi sayılır" diyorlar ama ben 20 gol atmak istiyorum. Gerçekten de zor olduğunu biliyorum ama atabildiğim kadar çok gol atmak istiyorum. Burak Yılmaz bu sezon inanılmaz bir performans gösteriyor ve ben kendi kendime "Bu adama nasıl yetişeceğim?" diye düşünüyorum. Sonra kendi kendime, "Burak abi senelerdir bu ligde oynuyor ve bu patlamayı yeni yaptı. Bense 19 yaşındayım. Benim de Burak abi gibi olacağım günler gelecek" diyorum.
Uzun vadeli kariyer planlaman var mı?
Henüz yolun çok başındayım ve gelecekle ilgili hayallerim de var. Avrupa'da oynamayı çok istiyorum. Ama Gaziantepspor'a, oradaki insanlara, yöneticilerimize ve hocama çok şey borçluyum. Bana kaybettiğim bir şeyi, yani güven duygusunu geri verdiler. O yüzden beni Gaziantepspor'dan kovsalar da gitmem diyorum.
Gaziantep'teki hayatından bize biraz söz eder misin? Şehre alışabildin mi? Günlerini nasıl geçiriyorsun?
Bursa gibi çok güzel bir şehirden gittiğim için Gaziantep'te başlangıçta zorlanmıştım. Dışarı bile çıkmıyordum. Hayatım kebap ve baklava yiyip antrenman yapmakla geçiyordu. Neredeyse maç toplantılarını bile baklava yiyerek yapıyorduk (gülüyor). Ama şimdi dışarı çıkıyorum, geziyorum ve Gaziantep'in gerçekten de çok güzel bir şehir olduğunu keşfettim. Zaten futbolcuysanız bütün şartları bir kenara bırakıp bulunduğunuz yerde mutlu olmak zorundasınız. Gaziantep de mutlu olunacak ve sevilecek bir şehir. İnsanları huzurlu, mutlu. Şehrin yanında takıma da alıştım.
Takım arkadaşlarınla aran nasıl?
Son derece iyi. Neredeyse dinlenmeye bile vakit bulamıyorum çünkü mutlaka birisi beni yanına çağırıyor. Takımın maskotu gibiyim (gülüyor). İnsanları kırmamaya çalışan birisiyim ve eğer bilmeden kırdığım biri varsa buradan özür dilemiş olayım. Kimlerle iyi arkadaş olduğum konusunda tek tek isim vermeyeyim, birisini unutursam kalbe kırılır. Hepsini sayarsam bu kez sayfa yetmez çünkü hepsiyle de çok güzel anılarım var. Takımda çok kaliteli insanlar var ve benim de onlardan öğreneceğim çok şey olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle abilerimin yanından ayrılmıyorum. Bugün takımda tutunmam da onların sayesinde. Çünkü beni çok çabuk aralarına aldılar ve sahip çıktılar. Kötü oynadığım zaman bile "Olur böyle şeyler" diyerek destek veriyorlar.
Geriye dönüp baktığında senin için unutulmaz maçlar ve goller hangileri? Mesela bu sezon ligde attığın ilk goller olabilir mi?
Açıkçası o gollere sevinemedim. Kısa bir süre önce Çukurca'da askerlerimiz şehit edilmişti. O gün de Van'da deprem meydana gelmişti. Bu haberi maçtan önce aldığımda çok kötü oldum. Dolayısıyla o gün attığım gollere sevinemedim. Benim için en sevindiğim gol Almanlara attığım goldü. Onlar iki yıl önce Avrupa Şampiyonası grup maçında 3-1 yenmiş ve bizimle çok dalga geçmişlerdi. O gün kendi kendime söz vermiştim, Almanlara gol atacağım ve formamı çıkartacağım diye. Frikikten attığım golle Almanları yendik ve eledik. O golden sonra formamı çıkarttığım için hocamdan azar işittim ama iki yıl önce verdiğim sözü de tutmuş oldum. Bir de Dünya Kupası'nda attığım gollerin hepsinin yeri benim için farklıdır. O golleri takım halinde atmıştık. Hiç bu kadar kenetlendiğimiz bir başka turnuva hatırlamıyorum. Bugün bile o günleri anarken tüylerim diken diken oluyor. Eğer bir takımda giren oyuncu-çıkan oyuncu fark etmiyorsa zaten o takım başarılı olur.
Bu sezon play-off sistemiyle birlikte maç trafiği de yoğunlaştı. Üç günde bir maça çıkan bir oyuncu olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
2.5 ay hiç futbol oynamadan üst üste maçlara çıkınca "Allah'ım ne oluyor?" dedim. Benim için çok zor ve yorucu oldu. O maçları birer hafta arayla oynasaydım çok daha iyi bir performans gösterebilirdim. Ama yoğun trafik beni çok yıprattı. O trafiğin ardından çıktığım Orduspor maçında yürüyecek halim kalmadı.
Ligimizde beğendiğin golcüler var mı?
40 yaşına da gelse, evinin önünde de oynasa Fatih Tekke. Orduspor maçına çıkmadan önce ilk kez konuşma fırsatı da buldum ve "Abi ben senin videolarınla büyüdüm" dedim. "Aferin sana, sen bizim oralı mısın?" dedi. Tabii Burak abiyi de söylememek elde değil. Frikikten atıyor, kafayla atıyor, sağ ayağıyla, sol ayağıyla atıyor. Ben zaten böyle golcüleri seviyorum. Yani her şeyi yapan santrforları beğeniyorum. Biraz da çabuk olunca benim için örnek golcü oluyor. Mesela Ronaldo'yu Messi'ye tercih ediyorum.
Neden?
Messi elbette çok büyük bir oyuncu. Maç içinde Ronaldo'dan çok daha fazla şey yapabilir. Ama Ronaldo'nun bir stili var. Topa vurması, frikikleri kullanması çok farklı. Messi kafa golü atar mı, atar. Çünkü topu kafasına çarptırıyorlar. Ama Ronaldo topa çıkar ve küt diye kafayı vurur. Tamam Messi daha iyi oyuncu ama Ronaldo bana göre daha farklı. Burak abiyi de çok yönlü olduğu ve bir stili bulunduğu için beğeniyorum.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz