Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Nail Olpak, '2014 Türkiye Ekonomisi Raporu”nu açıkladı. Raporda ülkemizin Cari Açık sarmalından çıkışında, sektör bazında minimum ithal girdiye sahip olan, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Sektörü önem arz etmektedir denilirken, MÜSİAD Başkanı Olpak ayrıca MÜSİAD’ın 2014 yılı makroekeonomik göstergeleriyle ilgili tahminlerini de kamuoyu ile paylaştı.Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) '2014 Türkiye Ekonomisi Raporu'nu açıkladı. MÜSİAD Genel Merkezinde düzenlenen basın toplantısına Nail Olpak’ın yanısıra raporun hazırlayıcılarından Prof.Dr. Burak Arzova, Dr. Cemil Ertem ile MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Nazım Özdemir katıldı."HER RAMAZAN'DA BENZER ACILARA ŞAHİT OLDUK"MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak, rapora ilişkin bilgileri aktarmadan önce önceki şehit edilen 3 askerimize başsağlığı diledi ardından Gazze’de yaşanan insanlık dramına ve yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimine değinerek "Öncelikle, dün gece şehit düşen üç askerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize sabırlar diliyorum. Ayrıca, içinde bulunduğumuz şu kutlu günlere gölge düşüren, Gazze’deki insanlık dramına değinmek istiyorum. Müslüman coğrafyasında, son yıllarda neredeyse her Ramazan'da benzer acılara şahit olduk. Fakat günlerdir, Ortadoğu’nun kalbine bir bıçak gibi saplanan, İsrail’in Gazze’ye yönelik olarak devam ettirdiği, uluslararası aktörlerin aymazlıklarından ve ikiyüzlü tavırlarından cesaret alan bu devlet terörü, adeta bizi de kalbimizden vurmuştur. Zulmün her türlüsüne, kimden gelirse gelsin ve kime karşı yapılırsa yapılsın, karşı durduk, durmaya da devam edeceğiz. Kadın ve çocuk ayrımı yapılmaksızın, hatta bazı İsrailli Parlamenterlerin ifadesiyle, özellikle onları hedef alması istenen bu alçakça saldırıların, geçmişte zulüm gördüğü iddiasında olan bir millet tarafından yapılması, manidar bir şekilde, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Zulüm, hiç bir zaman kalıcı olamadı, olamayacaktır.Gazze Şifa Hastanesi’nde gönüllü çalışan Norveç’li doktorun yazdığı mektup, din ve ırk ayrımı yapmaksızın, bir insanın duygularını anlatıyor" dedi.CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİTürkiye'nin seçim sürecine girdiğini hatırlatan Olpak, "Zorlu bir süreçten geçerken, iş dünyasının temsilcileri olarak, ülkemizin Huzur, Güven ve İstikrarı önceliğimizdir. Bu noktada, önemli gündem maddemiz olan, Kadim Medeniyetimizin tarihinde, ilk defa milletin tercihiyle gerçekleştirilecek, Cumhurbaşkanlığı seçiminin, milletimizin sağduyusu ile en doğru şekilde sonuçlanacağından eminiz.Diğer yandan, Türkiye'nin mevcut parlamenter sisteminin yapısında ve kurgusundaki Kuvvetler Ayrılığı Sisteminin, bir Kuvvetler Ayrılığından çok, Kuvvetler Kargaşası şeklinde tasarlandığını görüyoruz.Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, Türkiye'nin önündeki önemli gündem maddesinin, bu konu olduğunu düşünüyoruz.Bu noktada, ülkemizin siyasi hayatında çok başarılı hizmetlerde bulunmuş, ilklere imza atmış bir lider olan, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının, diğer adaylarla birlikte, milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum" ifadelerini kullandı.MÜSİAD RAPORLARI"MÜSİAD Ekonomi Raporları, her yıl yayınlanmaktadır" diyen Olpak sözlerine şöyle devam etti: "Küresel ve ulusal ekonomideki gelişmeleri değerlendiren raporlarımız, sadece ekonominin mevcut göstergelerini analiz etmekle kalmıyor, işlediğimiz konular, ülkemiz için vizyon çizme özelliği de taşıyor. Raporlarımızın başarısı, öne çıkardığı kritik temalarla, yıllar boyunca ispatlanmıştır. Bu kapsamda, son 2 raporumuzu hatırlatmak isterim. 2012 Ekonomi Raporumuzun teması, "Kalkınma Yolunda Yeni Eşik, Orta Gelir Tuzağı" idi. Orta Gelir grubundan sıyrılıp, Yüksek Gelirli ülkeler arasına girebilmemiz için, Eğitim ve Yargı Reformu yanısıra yapılması gerekenleri belirtmiş, MÜSİAD olarak, Orta Gelir Tuzağını, ülkemizin kalkınması yolunda, Yeni Eşik olarak tanımlamıştık.2013 Ekonomi Raporumuzu da, 'Güven Ekonomisinde, Büyümenin Finansmanı' temasıyla, kamuoyuyla paylaşmıştık. Raporumuzda, kaliteli finansmana kolay ulaşım ile ilgili sorunları ve önerilerimizi ortaya koymuştuk. Bu çerçevede, özellikle, bankacılık sisteminin, teminat bankacılığından, proje bazlı, risk paylaşım bankacılığına geçmesi gerektiğini, bunun için bankacılık sisteminin teşvik edilmesini, kamu bankalarının yatırım bankacılığına da ağırlık vermesini, kamu projelerinin ülkemiz işletme yapıları dikkate alınarak ölçeklendirilmesi gerektiğini vurgulamıştık. MÜSİAD olarak, ekonomimizin rakamsal büyümesini elbette önemsiyoruz, ama sadece bununla yetinmiyoruz. Gelirin ve refahın adîl dağılımını sağlayacak makro ve mikro politikaların, iktisadî, sosyal ve siyasî sahalarda verimli uygulanmasıyla sağlanacak bir kalkınmayı amaçlıyoruz"Raporda özel bir konuyu da işlediklerini vurgulayan Nail Olpak, "Bu çerçevede, bugün de, kritik bir temaya dikkatleri çeken, 2014 MÜSİAD Ekonomi Raporumuzla karşınızdayız. Raporumuzda, konvansiyonel olarak ele alınan ilk bölümler, geçmiş yıl verilerinin detaylı bir değerlendirmesini içermektedir. Ayrıca, öncekilerden farklı olarak bu yıl ki raporumuzda “Büyük Dönüşüm, Küresel Ekonominin Temel Dinamikleri ve Türkiye” başlığıyla, özel bir konuyu da işledik" dedi.2013 DEĞERLENDİMESİ2014 Raporlarında önce önce 2013 yılını hatırlatan MÜSİAD Genel Başkanı şunları söyledi: "2013 yılının ekonomik gelişmelerinin, geçen yılki rapor beklentilerimizle uyumlu olduğunu gördük. Pek çok ulusal ve uluslararası kurumun, büyüme tahminini aşağı yönlü revize ettiği dönemde, MÜSİAD olarak bunun doğru olmadığını her fırsatta belirtmiştik. Bunu, gerek üyelerimizle yaptığımız anket sonuçlarına, gerekse üyelerimizden gelen verilerle oluşturduğumuz SAMEKS sonuçlarına referansla dile getirdik. Nitekim 2013 yılı raporumuzdaki büyüme beklentimiz, tam olarak gerçekleşerek, yüzde 4 oldu. Bize göre, 2013 yılı ülkemiz için pek çok sahada sınanma yılı olarak kayıtlara geçti. Büyük Projeler, Faizlerin düşmesi, 160 yıllık Düyun-u Umumiye sendromunun bitişi olan IMF borcunun bitirilmesi, 2013 yılı ilk yarısındaki önemli gelişmelerdendir. O zaman da, birilerinin şaşkın bakışları arasında, artık IMF içinde daha aktif rol oynamamız gerektiğini ifade etmiştik. Geçen hafta, Hazine Müsteşarımız Sn. Çanakcı, IMF İcra Direktörü oldu. Bu vesileyle, kendisini tebrik ediyorum.2013 yılı ikinci yarısı ise, ekonomimizin test edildiği bir dönem oldu. Mayıs sonunda, çevre hassasiyeti ile başlatılan eylemlerin, amacından saptırıldığına şahit olduk. Ardından 17 ve 25 Aralık süreciyle, olağanüstü bir dönem yaşadık. Bu dönemde, Türkiye’nin bankacılık sistemi, finans kurumları, borsası, piyasaları, kamu maliyesi test edildi. Bir tartışmayla faizin yüzde 7.200'lere çıktığı Türkiye’den, darbe girişimlerine rağmen piyasalarının fazla etkilenmediği bir Türkiye’ye geldik. Bunda, güçlenen ekonomimizin yanında, barış ve demokrasi atılımlarıyla daha güvenli hale gelmemizin de büyük payı vardır.Tüm bunlara rağmen, yüzde 4 büyüme yakalanmıştır. 2009-2011 yıllarında, küresel kriz nedeniyle büyümeye katkı sağlayamamış olan ihracat, 2012 yılında Ekonomi Yönetimi’nin 'yumuşak iniş' modeli sürecinde, iç talepteki daralmayı kısmen telafi ederek, yüzde 2,2'lik büyümeye katkı sağlamıştır. 2013 büyümesi ise, yine kamu ağırlıklı bir iç taleple gerçekleşmiş, net ihracatın büyümeye katkısı, negatif olmuştur.Kamu maliyesi açısından, ülkemiz, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında, az borçlu ülkeler kategorisindedir. AB üyesi ülkelerin 2013 itibarıyla borç yükü GSYH oranlarının yüzde 90’ların üzerinde olduğu ortamda, yüzde 36'lık borç yükü oranımız, tabloyu güzel özetlemektedir. 2012 yılında, cari açığın 50 milyardoların altına gerilemesi, ödemeler dengesi açısından, bir ‘normalizasyon’ süreci başlatmıştır. Ancak, 2013 yılında daha yüksek büyüme, Türk Lirası’nın ilk yarıda değerli kalması, altın ihracatının artması ve enerji ithalatının bir miktar azalmakla birlikte yüksek seyretmeye devam etmesinin etkisiyle, cari denge kötüleşmiştir. Sonuçta, yaşanan olumsuzluklara karşı, geçen yıl Ekonomi Raporumuzda kullandığımız Güven Ekonomisi tabirini, ülkemizin 2013 yılı için hak ettiğini görmekten, mutlu olduk.Ülke olarak, hem testlerden geçiyor, hem de büyüyoruz. GSYİH'mız 3 kat arttı, dünyanın tüm ülkeleriyle ticari ve siyasi ilişkiler geliştirdik. Ülkemiz, gelecek 10 yılda, küresel ekonomideki belirsizlikleri, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, kendi lehine çevirip pozitif ayrışarak, dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olabilecek durumdadır. Biz, 2014-2023 dönemini 'Geri Sayım Dönemi' olarak adlandırıyoruz""CARİ AÇIĞA KARŞI KOBİ'LER VE TARIM"Bu dönemde, cari açığın çözümü için, ihracatımızın ihmal ettiğimiz sektörlere ağırlık verilerek katma değerli şekilde artması, çok önemli olduğunu vurgulayan ve bu sebeple, 2014 MÜSİAD Ekonomi Raporunun başlığını, “Cari Açığa Karşı KOBİ’ler ve Tarım” olarak belirlediklerini söyleyen Olpak, "İngilizce karşılığı “Current Account” olan Cari Hesap, ironik biçimde Türkçe’ye “Carî Açık” şeklinde tercüme edilir oldu. Elbette, bunu haklı çıkaracak pek çok sebep var. Düşük tasarrufları, enerji bağımlılığımızı ve bir dizi yapısal sorunu örnekler arasında sayabiliriz. Genel olarak, ekonomimizin genişlediği dönemlerde, cari açık tartışmaları artmakta ve cari açığın sürdürülebilirliği gündeme gelmektedir. Bununla birlikte, güven ekonomisinin tesisiyle, cari açığın finansmanını sağlayacak şartlara sahip olduk. Bildiğiniz gibi, 'finanse edilmedikçe, cari açık verilemez'. Cari açığımızın temellerinden, düşük yurtiçi tasarruf oranını arttırmak için hayata geçirilen Bireysel Emeklilik Sistemi önemlidir. Bu konudaki önerilerimizi, geçen yılki raporumuzda bulabilirsiniz" dedi.ENERJİ BAĞIMLILIĞI DIŞINDAKİ FAKTÖRLERCari açıkta enerjinin dışındaki kesimin de dikkate alınması gerektiğini vurgulayan Nail Olpak "Enerji bağımlılığımız, cari açığın önemli bir faktörüdür. Geçen yılın 56 Milyar dolarlık Enerji ithalatının, carî açığın yüzde 85’ine karşılık gelmesi, carî dengenin sağlanmasında, vurgunun Enerji üzerinde yoğunlaşmasına sebep oluyor. Bununla birlikte, tüm faturanın neredeyse sadece ithalatın yüzde 22’sini oluşturan enerjiye kesilmesi, kalan yüzde 78’lik dilim üzerinde dikkatlerin toplanmasına engel olmaktadır. İthalatımıza, fasıllar ve değerler olarak bakıldığında, enerjinin peşinden gelen fasıllardaki ithalatın, toplam ithalatımıza oranı da, azımsanmayacak düzeydedir. 2013 yılında, enerjiden sonraki 5 fasıldan yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 40’ına eşittir. İlaveten, ithalatın seyrine bakınca, belli fasıllarda yoğunlaşmasının yanı sıra, minimum ithal girdiye ihtiyaç duyulması gereken fasıllardaki ithalatın da, hem değer hem de oran olarak arttığını görüyoruz. Ayrıca, İhracatının ithalatından fazla olduğu fasıl sayısında pek değişiklik yaşanmamış. 2003 yılında ihracatı ithalatından fazla olan 36 fasıldan, 22,5 milyar $’lık döviz elde ederken, 4,3 milyar dolar ödedik. Bu fasıllarda, 2013 yılında 74,6 milyar dolarlık döviz kazanımına karşılık, 35,1 milyar dolarlık döviz kaybı gerçekleşti. Yani, görece rekabetçi olduğumuz 36 fasıldaki net döviz girdisi, 18,2 milyar dolardan 39,5 milyar dolara yükselmiş. Asıl önemlisi, bu fasılların ihracat ve ithalatının gelişme hızlarıdır. İhracat, bu süreçte, yıllık ortalama yüzde 13 artış gösterirken, ithalat yüzde 23 artmış. Diğer taraftan, ihracatının ithalatından az olduğu fasıl sayısında da bir değişiklik olmamış. 2003 yılında söz konusu fasıllardan 24,8 milyar dolarlık döviz elde edilirken, 64,8 milyar dolarlık döviz ödemesi gerçekleşmiş. 2013 yılında ise, 77,2 milyar dolarlık döviz kazanımına karşılık, 216,6 milyar dolarlık döviz kaybı olmuş. Yani, görece daha az rekabetçi olduğumuz fasıllarda, net döviz çıkışı, 40 milyar dolardan 139,4 milyar dolara yükselmiştir. İthalat ve ihracatın aynı dönem için gelişme hızları ise, yüzde 13 ve yüzde 12 olarak, nispeten yakın gerçekleşmiş. Özetle, ülkemize net döviz girdisi sağlayan fasıllarda, ithalatın ihracattan kayda değer düzeyde hızlı artması, önemli bir risk unsurudur. Etkin politikalar ile gerekli önlemler alınmazsa, carî açığın finansmanına katkıda bulunan bu fasıllarda, 10 yıl sonra, 40 milyar dolarlık bir açık oluşabilecektir. Bu ise, şu an cari açık tartışmalarında önemli yer işgal eden Enerji benzeri, ikinci bir finansman yükü demektir.Ayrıca, nitelik olarak ülkenin üretim düzeyi için bir gösterge olan, yatırım malları ihracatının, 10 yılda, 1 puan artış göstermesi de, ihracatın katma değeri açısından, olumsuz bir tablodur"CARİ AÇIK SARMALI KIRILMAZSA YÜKSEK BÜYÜME ZORCari açık sarmalı kırılmadıkça yüksek büyüme oranı yakalamasının zor olacağını belirten Nail Olpak, "Cari açık sarmalı kırılmadıkça, ülkemizin sürdürülebilir bir yüksek büyüme oranı yakalaması zordur. Hedeflere ulaşmamız için, trend büyüme eğrisinde, pozitif eğimli kuvvetli kırılmalara ihtiyaç vardır. Bu sarmaldan çıkış stratejisinin de, ülkemiz gerçeklerine uygun bir zemin üzerinde şekillenmesi, zaruridir. Ekonomimizin en önemli oyuncularından birisi, KOBİ’lerdir. O sebeple, KOBİ’lerin karşılaştığı dezavantajların öncelikle ortadan kaldırılması, cari açık sarmalından çıkış için önemlidir. Nitekim Ülkelerin gelir gruplarına göre KOBİ yapıları karşılaştırıldığında, Kişibaşı Milli Gelir ile KOBİ yoğunluğu arasında, pozitif bir ilişki vardır. Yüksek Gelir Grubu ülkelerde, KOBİ yoğunluğu yüksek, düşük Kişibaşı Geliri olan ülkelerde, KOBİ yoğunluğu düşüktür. Yüksek Gelir grubu ülkelerde KOBİ’ler, toplam işgücünün ortalama yüzde 45’ini istihdam ederken, bu oran, gelir seviyesine göre azalarak, düşük gelir grubu ülkelerde, yüzde 27’dir. KOBİ’ler, yeninin ve yeniliğin peşinde rahatça koşabilmekte, büyük işletmelerin isteksiz davrandığı alanlara girebilmekte, ekonomilerin kötü gittiği durumlarda bile, daralmalardan büyük işletmeler kadar etkilenmemekteler. Ayrıca, bölgesel gelişimin dinamosu görevini icra ederken, girimişciliği de teşvik etmektedirler. Buna karşılık, KOBİ’ler büyük işletmelere göre pek çok dezavantajla mücade etmek durumundadır. Ülkemizde ve diğer ülkelerde yapılan araştırmalarda, finansmana erişim KOBİ’lerin karşılaştığı en büyük engeldir. Ülkelerdeki KOBİ yoğunluğu, yeterli krediye ulaşım olmadığı taktirde düşüyor. KOBİ’lere kullandırılan kredilerin GSYH’ye oranının yüksek olduğu ülkelerde KOBİ yoğunluğu artıyor. Dünya genelinde, her 5 KOBİ’den 4’ü finansman açığıyla karşı karşıya. Bankaların birincil hedef kitlesini, toplam işletmelerin yüzde 1’ini oluşturan büyük ve ulusötesi şirketler oluşturuyor. KOBİ’ler, ölçekleri sebebiyle, mikro finansın üstünde, bankaların hedef kitlesinin ölçeğinin altında kalıyorlar. Türkiye’de de KOBİ’ler, bu dezavantajlarına karşılık, toplam girişimin yüzde 99,9’unu, istihdamın yüzde 76’sını, maaş ve ücretlerin yüzde 53’ünü, cironun yüzde 63’ünü, faktör maliyetiyle katma değerin (FMKD) yüzde 53,3’ünü ve maddi mallara ilişkin brüt yatırımın yüzde 53,7’sini oluşturmaktadır" dedi.KOBİ VURGUSUKOBİ’lerin ihracatın yüzde 60’nan fazlasını gerçekleştirdiğini söyleyen MÜSİAD Genel Başkanı, "Dış ticaret tarafında da önemli rol üstlenen KOBİ’ler, ihracatın yüzde 60’dan fazlasını gerçekleştiriyor. Büyük işletmeler tarafından bakınca ise, tam tersi bir resim ortaya çıkıyor. Büyük işletmelerin ihracatı, KOBİ’lerin ihracatının yüzde 60'ı kadarken, ithalatta KOBİ’lerin 1,5 katı paya sahipler. KOBİ’lerin ihracatının ithalatını karşılama oranı, 2010-2012 dönemi için ortalama yüzde 92’nin üzerinde iken, büyük işletmelerin ihracatının ithalatını karşılama oranı yüzde 40’ın altında kalmış. Hatta, 2012 yılında KOBİ’ler, Türkiye’ye Net Döviz Kazandırıcı pozisyondayken, Büyük İşletmeler, Net Döviz Kaybına sebep olmuş. Başka bir deyişle, KOBİ’ler Büyük işletmelerin Cari Açığını finanse etmiş. KOBİ’ler, ekonominin temel taşını oluştururken, 2,6 milyon KOBİ’den sadece yüzde 2’si, 56.000 işletme, ihracat kapasitesine sahiptir.GIDA TARIM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜCari açık sarmalından çıkış için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Sektörü önemine vurgu yapan Olpak şunları söyledi: "Ülkemizin Cari Açık sarmalından çıkışında, sektör bazında minimum ithal girdiye sahip olan, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Sektörü, önem arz etmektedir. Cumhuriyetin kurulduğu yıl, tarım sektörünün GSYH içindeki payı yüzde 42,8 iken, 1970’li yıllarda yüzde 36, 1980 yılında yüzde 25, 1990 yılında yüzde 16, 2000 yılında yüzde 13,5 ve 2003 yılında yüzde 12,6 olmuştur. Türkiye’de tarım sektörünün GSYH'daki payının giderek azalması, sanayileşme ve hizmetler sektörlerinde gelişmeye daha çok önem verilmesinin bir sonucudur. Buna karşılık, dünyada ve ülkemizde, 1990’lı yıllardan itibaren tarımda verimlilik tartışılmaya başlanmış ve nispi olarak GSYH içinde payı azalan tarımın, nasıl etkin kılınacağı üzerinde çalışılmıştır. 2011 verileriyle, yaklaşık 2,3 milyon tarımsal işletmemiz mevcuttur. Fakat maalesef başta küçük ve parçalı işletmeler, yetersiz teknoloji, örgütlenme ve rekabet gibi yapısal sorunlar nedeniyle, çalışan nüfusumuzun yaklaşık %25’ini istihdam ettiğimiz tarım sektöründe, ancak 60 milyar dolarlık üretim yapabiliyoruz. Daha da önemlisi, Türkiye'de tarım ve hayvancılık sektöründe, çoğu zaman dış ticaret açığı yaşanmaktadır. Dış ticaret fazlasının gerçekleştiği yıllarda bile, bu rakam düşük olmaktadır. Mukayeseli avantajına rağmen, sektörün istikrarlı olarak dış ticaret fazlası oluşturan bir sektör olamamasının önemli nedenlerinden birisi de, sektöre yeteri kadar yatırım yapılmamasıdır.Türkiye gibi ülkelerde, üretim maliyetlerinin düşürülebilmesi için, çiftçilerin, girdi ve teknoloji bakımından desteklenmesi, büyük ölçekli ve şirketlere dayalı tarım yanısıra, sürdürülebilir, küçük ve orta ölçekli, doğa, çiftçi ve tüketici dostu üretim yöntemlerini mümkün kılabilecek bir yapının oluşturulması gerekir. Bu noktada önerimiz, Aile Tarımının bir ileri modeli olan, “Tarımın Kobileşmesi”dir. Kobileşmiş Tarımda, finans kaynaklarına ulaşım imkânları kolaylaşabileceği gibi, kayıt-dışılık azalacak, istihdama yönelik tarımın itici gücünden, daha fazla yararlanılacaktır. Türkiye'nin toprak, iklim ve bitki zenginliği, tarımsal üretim için önemli bir kaynaktır. Geçmişte uygulanan neo-liberal tarım politikalarının başarılı sonuçlar ortaya çıkarmadığı ortadadır. Yeni model ile hedeflenen, küçük ve orta ölçekli üreticileri toprağından ve üretimden koparmamak, tekellerin tarıma ve gıdaya hâkim olmasının önüne de, set çekmektir"Tarımın kobileşmesi ve ihracata destek olunmalıdır diyen Nail Olpak, "Türkiye’nin mevcut büyüme modelinde, tüketim ve ihracat önemli bir yer tutmaktadır. Tarım ise, net ithalatçı olarak, Türkiye’nin büyümesine beklenen katkıyı yapamamaktadır. Tarımın Kobileşmesi ile büyümenin ayaklarından birisi olan ihracata destek olunmalıdır. Zira KOBİlerin Türkiye’nin ihracatındaki rolü ve çabası, tartışmasızdır.Bu çerçevede, 2014 Ekonomi Raporumuzda KOBİ’lerin Türkiye ekonomisindeki önemli rolüne değiniyor, minimum ithal girdiye gereksinim duyan ve mukayeseli üstünlüğümüz olan, Gıda, Tarım ve Hayvancılık sektörü ile ilgili önerilerimizi de paylaşıyoruz" dedi.ÖNERİLERMÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak, önerilerini ise şöyle sıraladı:"Finansmana Ulaşım:KOBİ Tüyüklüğünde Tarımsal İşletmelerin en önemli sorunlarından birisi, diğer KOBİ'lerde de olduğu gibi, kaliteli finansmana kolay ulaşamamlarıdır. Ancak Kobileşmiş Tarımsal İşletmeler açısından belki de en önemli sorun, bu işletmelerin tarımsal üretim faaliyeti içerisinde yer almalarına karşılık, KOSGEB açısından KOBİ kavramının dışında sayılmalarıdır. Tarımsal üretim gerçekleştiren KOBİ’ler de, KOSGEB desteklerinden yararlandırılmalıdır. KOBİ’lerin kredilere ödediği faiz oranları, büyük ölçekli firmaların ödedikleri faiz oranlarının 4-5 puan üzerindedir. Bu hususun asgariye indirilmesi için, KOBİ Bankacılığı acilen geliştirilmelidir. Finansmana ulaşımın en az maliyetli olanı, öz kaynak yoluyla finansmandır. Belirli büyüklüğe ulaşmış Kobileşmiş Tarımsal İşletmelerin halka arzına yönelik kolaylaştırma sağlanmalıdır. Halen Borsa İstanbul altında GİB mevcut olmasına karşılık, etkin çalışmamaktadır. Sadece aynı işi yapan firmaların yer alacağı bir endeks ile (örneğin BIST-Tarım gibi) başlangıç yapılabilir. Merkezi bir Tarım Borsasının ve alt ürünlerinin gelişmesi ve kullanılması da sağlanmalıdır.Vergilendirme: Alım ve satımda aynı KDV oranlarının uygulanması için, uyumlaştırma yapılmalıdır. Kobileşmiş Tarımsal İşletmelerde istihdam edilen personele yönelik SGK primleri, diğer işletmelere uygulanan oranlardan düşük tutularak, kayıtlı istihdamın önü açılmalıdır.Teknoloji Kullanımı: Kobileşmiş Tarımsal İşletmelerin modern teknolojiden yararlanması sağlanmalı, Finansal Kiralama özendirilmelidir. Traktör Hurda Teşviki uygulaması, traktör satışlarının artışını sağlayacağı gibi, makine parkının yenilenmesine de imkân tanıyacaktır.Katma Değeri Yüksek Ürünlerin Üretilmesi: Organik ve Doğal Ürün üretimi teşvik edilmelidir. Gerek toprak ve tohum zenginliği, gerek su kaynakları ve iklimsel çeşitlilik nedeniyle, doğal ürün üretiminde, ülkemiz büyük bir potansiyele sahiptir. Organik tarımda öne çıkan bölge ise Doğu Anadolu Bölgesi’dir. Ardından Ege, Güneydoğu, İç Anadolu, Karadeniz, Akdeniz ve Marmara Bölgeleri gelir.Toprak Analiz Haritasının Oluşturulması: Türkiye’nin tarımsal üretim planlamasında, bölgesel ekimi uygun görülen ürünler programa dâhil edilmeli, bu bölgede istenilen ürünün üretimini yapan tarımsal işletmeler destekten yararlanmalıdır.Gerileyen Ürün Analizi: Toprak Analiz Haritası gibi, Bölgesel anlamda Gerileyen Ürün Analizi de yapılmalıdır.Bölgesel Tarım ve Gıda Fuarlarının Düzenlenmesi: Tarım ve Gıda Fuarları, Kobileşmiş Tarımsal İşletmelerin ihracata yönelmeleri açısından önemlidir. Bu konuda uluslararası fuarların düzenlenmesi ve katılımın teşvik edilmesi önem arz etmektedir.Tarım Ve Hayvancılık Programlarının Çeşitlendirilmesi: Tarımsal üretimin çeşitlendirilmesi ve verimliliğin artırılması için, özellikle Meslek Yüksek Okullarında, Tarım ve Hayvancılığa yönelik alt programlar çeşitlendirilmelidir.İstihdam: Kobileşmiş Tarımsal İşletmelerin temin edemedikleri işgücünü (örneğin çoban vb) öncelikle temin edebilmelerinin ve bu arada gerekirse yabancı işçi istihdam edebilmenin önü açılmalıdır.İsrafın Önlenmesi ve Verimliliğin Arttırılması: Gıda, Tarım ve Hayvancılık alanlarınında, üretimden ambalaja, lojistikten pazarlamaya, her alanda, teknolojik faaliyetler ve bilişim faaliyetleri yoğun olarak teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Yine bu alanlarda, nano teknoloji ve biyoteknoloji faaliyetlerine hız verilmelidir.Tarım ve Gıda Lobisi: Birçok ülkeye ve özellikle yakın pazarlara gıda ve tarım ürünleri satma imkânımız vardır. Etkin bir Tarım ve Gıda Lobisi ihtiyacımız vardır.Toprak ve Su Kullanımında Reforma Devam: Tüm dünyada gıda talebi hızla artarken, küresel anlamda önümüzdeki 10 yılda tarımsal üretimin yüzde 1,5 oranında gerileyeceği tahminleri yapılmaktadır. Bu nedenle, modern teknolojilere dayalı, toprak ve su kullanımında yapılacak reformist çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. Arazi toplulaştırmalarına hız verilmeli, tarım arazilerinde sanayi ve iskâna yönelik yapılaşma önlenmelidir".MAKROEKONOMİK GÖSTERGELERLE İLGİL TAHMİNLEROlpak son olarak 2014 yılı makroekeonomik göstergeleriyle ilgili tahminlerini açıkladı. MÜSİAD, 2014 makroekonomik göstergelerinden; GSYH büyümesinin yüzde 3,8-4, işsizliğin yüzde 8,3-8,7, bütçe açığının GSYH'ye oranının yüzde 1,5-2, cari açığın 47-50 milyar dolar, cari açığın GSYH'ye oranının yüzde 5,5-6,0 ve enflasyonun yüzde 7,5-8 arasında olmasını öngördü.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz