İSTANBUL (İHA) - Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyelik sürecine ilişkin değerlendirme raporlarının ikincisini yayınlayan Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), müzakere sürecine odaklandı. MÜSİAD raporunda, 3 Ekim'den sonra milli tansiyonun yükseleceği, orta vadede ise AB yorgunluğunun ortaya çıkabileceği öngörüsünde bulunuldu.
MÜSİAD, AB ile 3 Ekim'de başlayacak müzakere sürecini aydınlatacak uyarılarda bulunmaya devam ediyor. MÜSİAD tarafından yayınlanan ikinci "AB Müzakere Sürecine İlişkin MÜSİAD'ın Değerlendirme ve Önerileri" adlı raporda, fırsat ve tehditler yan yana sıralandı. Raporda, Avrupa'daki yüksek gelişmişlik standartları, demokratikleşme ve temel hak ve hürriyetlerdeki yüksek standartlara ülkemizin de sahip olması anlamında AB yolculuğunun önemli olduğu vurgulandı.
MÜSİAD Ekonomi Danışma Kurulu tarafından hazırlanan raporda, Türkiye-AB ilişkilerinin sürekli gündemde olmakla ve bir çok kesimde tartışılmakla beraber kamuoyunda bilgi boşluğunun bulunduğuna dikkat çekilerek, Türkiye'nin 3 Ekim 2005 tarihinde müzakere sürecine hazırlıklarını tamamlaması çerçevesinde, müzakere heyetinin oluşturulması ve baş müzakerecinin belirlenmesinin artık gerekli olduğu belirtildi.
Türkiye'de hararetli tartışmalara yol açan 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi kararlarının üç farklı yaklaşımla değerlendirildiği belirtilen raporda; Türkiye'nin bir kazaya uğramadan müzakerelere başlamasının, çok önemli bir dönüm noktası olacağı ancak, müzakerelerin her aday ülkede olduğu gibi çeşitli sorunlar ve krizler ihtiva ettiği ve bu nedenle, Türkiye'nin ihtimallere hazırlıklı olması gerektiği kaydedilerek şu uyarılarda bulunuldu:
"Türkiye AB ilişkilerinde halen; Kıbrıs, kalıcı kısıtlamalar, serbest dolaşım hakkı, yapısal fonlar ve tarım sorunlarının yanı sıra AB'nin hazım sorunu potansiyel risk barındırmaktadır. Ayrıca müzakerelerin ucunun açık olması, müzakerelerin askıya alınabilirliği sorunu, Türkiye ile Yunanistan arasındaki Ege sorunu, Ermenistan sınırının açılması meselesi ve Ermenilerin -soykırım- iddialarının kabul edilmesi hatta, Güneydoğu'da silah bırakan ayrılıkçı güçlerle resmi barışın dayatılması gibi konular müzakere sürecinin potansiyel kriz konularıdır."
AB müzakere sürecindeki dış kaynaklı potansiyel riskler sıralanırken, Almanya'da Eylül 2006'da yapılacak genel seçimde, bugün muhalefette bulunan CDU ve CSU partilerinin iktidar olması, Fransa'da da 2007'de yapılacak başkanlık seçimlerinden Nicolas Sarkozy'nin zaferle çıkması, Türkiye'nin üyeliğinin Fransa ve Avusturya olmak üzere bir çok AB ülkesinde referanduma götürülmesi, AB'nin geleceği konusundaki belirsizlik, AB Anayasası'nın herhangi bir üye ülke tarafından reddedilmesi ve AB'de daha esnek entegrasyon modellerinin uygulamaya konulması durumunun bulunduğu belirtildi.
Raporda müzakere sürecine yönelik iç politikadaki zorluklar belirtilirken şu öngörülere dikkat çekildi:
"Türkiye açısından özellikle tarım konusunda yapılacak yapısal değişiklikler ve tarımın modernleştirme çalışmaları, zaten işsizliğin büyük bir sorun olduğu ülkemizde yeni sıkıntı kaynağı oluşturabilir. Bu konuda, AB'den mal3 yardımların istenmesi gerekmektedir. Türkiye'nin bu yapısal dönüşümleri kendi kıt imkanları ile gerçekleştirmesi hayli zor görünmektedir. Tarım yanında, çevre, sağlık, kimya ve hijyen gibi konularda da, Türkiye'nin zorlanması muhtemeldir. Öte yandan, AB'nin azınlık olarak algılamakta ısrar ettiği Kürt asıllı ve Alevi vatandaşlarımız için azınlık hakları ilişkisinde yeni taleplerin AB tarafından dile getirilmesi hükümeti zor durumda bıraktığı gibi, Türkiye'de Avrupa şüpheciliğini artırabilir. Bu durum tabii ki, Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyecektir."
MÜZAKERE SÜRECİNİN GELECEĞİNE İLİŞKİN UYARI VE ÖNERİLER MÜSİAD raporunda, müzakere sürecinin geleceğine ilişkin uyarı ve öneriler ise şöyle:
"MÜSİAD olarak Türkiye'nin AB ile dengeli ve temkinli bir entegrasyona gitmesini doğru bulmaktayız. Ancak, bu durum Türkiye-AB ilişkilerinde, Türkiye'nin milli menfaatleri açısından tehlikeli gördüğümüz bazı hususlara dikkat çekmemize mani değildir. Bunların büyük bir kısmı yukarıda ifade edilmiştir. Burada da, Türkiye-AB ilişkilerinde göz önüne alınmasını gerekli gördüğümüz hususları belirteceğiz.
1. Türkiye müzakerelere çok iyi hazırlanmalıdır. Daha önceki müzakere süreçleri detaylı olarak çok iyi incelenmeli ve bu konuda dersler çıkarılmalıdır. 35 müzakere dosyasının 26'sı ekonomi ile ilgilidir. Bundan dolayı, siyasi otorite ve bürokrasi temsilcileri yanında iş dünyası kuruluşları ve MÜSİAD'ın müzakere sürecinde istişare heyetinde yer alması faydalı olacaktır. Ayrıca müzakereler her ne kadar özü itibariyle teknik gibi görünse de, konunun aynı zamanda siyas3 bir karakter taşıdığı inkar edilemez. Bu yüzden, müzakere ekibinin bu alanda da takviye edilmesi gerekmektedir.
2. AB ile üyelik müzakereleri, siyaset, iş dünyası, STK'lar ve medya zemininde bir, 'Milli dış politika meselesi' bağlamında değerlendirilmelidir. Farklı ve kutuplaşan duruşların, müzakere gücünü zayıflatan psikolojik zaafiyetler ortaya çıkarma tehlikesi vardır.
3. Geçmiş tecrübeler, AB'nin sözünde her zaman durmayabileceğini göstermiştir. Eğer verilen sözler tutulmuş olsaydı, şu anda Türkiye ile AB arasında serbest dolaşım sağlanmış olunurdu. Bu gerçek gözardı edilmemeli.
4. Türkiye'nin, mali destek almadan, tarım ve çevre gibi konularda yapısal dönüşümler gerçekleştirmesi zor görünmektedir. Gerekirse AB kurumları ve devletleri zorlanmalı, geçiş sürecinde tarafımızdan geçici muafiyetler talep edilmelidir.
5. Müzakere sürecinde bazı hassas noktaların gündeme geleceği beklenmektedir. Türkiye'de bulunan farklı grupların etnik veya dini azınlık olarak görülmesi, ayrılıkların fazla vurgulanmasına sebep olur; ki bu durum, halkımızın birbirinden kopuk farklı gruplara ayrılması anlamına gelebilir.
6. Orta vadede, Türkiye'de bir 'AB yorgunluğu' ortaya çıkabilir. AB konusunda beklentilerin bu kadar yüksek tutulması ve beklentilerin kısa vadede gerçekleşmemesi, Türkiye'de Avrupa şüpheciliğinin artmasına yol açacaktır. AB'ye üyelik gerçekleşmese de, gelişim için iç dinamiklerimizin yeterliliği sık sık hatırlatılmalıdır.
7. AB'nin insan hakları, temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü ilkeleri, Müslüman kimliği taşıyan insanların yaşama biçimini sınırlayan dar elbiselerdir. Türkiye, daha geniş kapsamlı bir hoşgörü alanı oluşturmalıdır.
8. AB, Türkiye'de inançları doğrultusunda yaşamak isteyen insanların çektiği sıkıntıları görmek istememektedir. AB, okullarda ve diğer kamu kurumlarında dini özgürlüklerin sınırlandırılmış olduğu gerçeğini yok varsaymaktadır. Başörtülü öğrencilerin eğitim kurumlarına alınmaması ve kamu işyerlerinde çalıştırılmaması uygulamaları devam etmesine, işyerlerinde ibadethane açılmasına ve çalışanların serbestçe Cuma namazına gitmelerine hala resmi olarak izin verilmemesine; işyerlerinde oruç ibadetine yönelik yemek çıkarma düzenlemeleri yapılamamasına rağmen, temel hak ve hürriyetleri sadece azınlıkların istekleriyle sınırlandırmak, anlaşılır bir durum değildir.
9. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni (GKRY) adanın bütününü temsilen tanıması kararını hiç bir Türk hükümetinin vermesi mümkün değildir. Ankara Anlaşması'nın 10 yeni ülkeye genişlemesi durumunda, GKRY'yi tanımadığı rezervini mutlaka koymalıdır.
10. Türkiye, Kıbrıs ve Ermenistan gibi sorunları, AB ile üyeliğin dışında tutmaya azami gayret etmelidir.
11. AB ile ilişkilerimizi belirlemeye çalışırken, AB'deki değişim de göz önünde tutulmalıdır. AB'nin, önümüzdeki yıllarda bazı üyelerle daha gevşek bir yapıya haiz olma ihtimali bulunmaktadır.
12. AB'ye üyelik, ülkenin gelişmesi bakımından Türkiye'ye katkıda bulunabilir. Ancak, Türkiye'nin tarihi misyonuna, AB üyeliği dar gelecektir. AB üyesi olan Türkiye, küresel barışın gelişmesine büyük bir destek sağlayabilir.
13. Türkiye hiçbir şekilde ikinci sınıf üyelik anlamına gelecek düzenlemeleri kabul etmemelidir. Türkiye-AB ilişkilerinin karşılıklı olduğu ve AB'ye tek taraflı olarak mecbur olmadığımız unutulmamalıdır.
14. AB'de asimilasyoncu politikaların 11 Eylül sonrası dünyada eskiye göre daha çok telaffuz edilmeye başlanması, AB'de de farklılıklara saygıyı duyulan iklimde değişiklikler yaşanmaya başlandığı endişesini doğurmaktadır."