SORU: Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki şansını soracağım tabii ki. Hatta biraz da yönlendirme yapayım. Bu gruptan Beşiktaş çıkar değil mi hocam?
Vallahi çıkar gibi. Beşiktaş, daha onlara rakip olmadan ikililer belli olmuştu. Kuraya gitmeden önce Şenol Hoca’ya da Fikret Başkan’a da yöneticilere de sorsan, Benfica-United, Bayern-PSG, Chelsea-Atletico, Real-Dortmund ve Juventus-Barcelona eşleşmelerinin olduğu 8 grupta bir Sevilla ve Spartak Moskova’yı bir de bu grubu ister.
Monaco ve Porto’nun şansı neyse Beşiktaş’ın da odur. Leipzig kapalı kutu. Bir proje takımı. Ama Bundesliga’dan bir takım Şampiyonlar Ligi’ne geliyorsa iyi takımdır. Dikkat edilmelidir. Beşiktaş’ın 8 grupta huzur duyacağı iki grup vardı ve birisinde bulundu. Tabii derede boğulma endişesi var. G.Saray ve F.Bahçe’nin elenmesi Türkiye için kötü ama Beşiktaş’a da iyi mesaj oldu. Nasrettin Hoca’nın hikâyesini hatırlatıyor: Oğlanı suya yollamadan önce dövüyor. Çocuk “Baba beni niye dövdün” deyince hoca da “Dönüşte testiyi kırmayasın diye” der. Önümüzde kırılmış bir testi var.
SORU: Fenerbahçe’de seyirci desteği sanki kerhendi. Hasan Ali, Ozan protesto edildi önce sonra Volkan ve Neustader protesto edildi. F.Bahçe, başarıya nasıl ulaşır?
Transferler nokta atış mı, son derece tartışmalı. Valbeuna, Soldado ve Giuliano’ya kimsenin itirazı olmaz ama Kameni, Dirar ve Isla “Büyük takım oyuncusuyuz” mesajını verebiliyor mu? Vermiyor. Bir kaleci alıyorsan Volkan’dan iki gömlek iyi olmalı. Ama esas mesele sezon başında Hasan Ali ve Ozan ile başlayan, Volkan, Neustadter ile süren ve şimdi Topal, Van Persie hatta Josef ile devam eden süreç... Bir takımda 6-7 kişi protesto korkusuyla sahaya çıkarsa o takımın ayakları sağlam basmıyor demektir. Bu mesaj diğerlerini de güvenli oynamaktan alıkoyuyor.
Giuliano değiştirebilir mi? İlk etapta bir oyuncu değiştiremez. Giuliano kaliteli ama beni düşündüren sağa alınan önlü arkalı iki futbolcunun düşünülen hedefin futbolcuları olmadığıdır. Transferleri sayıyorsun ve Valbuena’ya parantez açıyorsun. Çalışkanlığı, mücadele ve kalitesiyle sanki yalnızları oynuyor. Takımın lideri yok. “Lider olabilirim” diyen bir profil de yok.
Oyun lideri Valbuena gözüküyor ama bunun için yeterli değil. Esasında sabrın tam zamanı. Bunu yönetim de gösterecek tribün de. Tribün, F.Bahçe’nin başarılarında büyük pay sahibidir. En başta insanları bu kadar sahipsiz bırakıp tedirgin etmek ileride tabloyu daha sevimsiz yapar. F.Bahçe, maratona bu elektrikle devam edemez, edilemez. Takımdaşlık ve arkadaşlık duyguları da çok zorlanır. F.Bahçe, ‘istenenler’ ve ‘istenmeyenler’ diye 2 gruba ayrılmamalı.
SORU: Kocaman, Trabzon maçı sonrası”Şampiyon olacağız” dedi. Vardar maçından sonraysa “Anlatacak bir şeyim yok” deyip soru almadı. Öz güvenini mi kaybetti?
Aynı tabloyu bir kaç yıl önce Konya maçında sonra Ersun Yanal yaşamıştı. 2-0’dan 3-2 kaybedilen sezon açılış maçıydı. O maçın arkasından Yanal, “Şampiyon olacağız” demişti. Şimdi bunun tabii çeşitli nedenleri ve hedefleri var ki doğaldır. Stratejik bir sözdür. Aykut Hoca bu konuşmayı Trabzon maçından sonra yapabiliyorsa kısa konuştuğu; daha doğrusu konuşmadığı Vardar maçından sonra da “Konuşacak bir şey yok” deyip, arkasına yine bu cümleyi koyabilirdi. “Biz ligde şampiyon olacağız.” Bu kadar kısa aradan sonra o iddialı demeçten vazgeçmemeliydi. O demeç tribüne insanları getiriyor, beklentiler ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Vardar maçının arkasından da “Bu maç için söylenecek bir şey yok ama geçen hafta söylediğim sözlerimin arkasındayım” diyebilmeliydi.
Hocalar bazen daha emniyette hissetirecek oyun ve futbolcu profilini seçer. Büyük takımlar, içeride de dışarıda da büyüktür. Ofansif aksiyonları gelişmiş, keyifli ve sonuca yakın oyun herkesin beklentisidir. Topal-Josef ikilisi için ne derler, “Eveleme geveleme ben gidemem”... İkili ‘beraber olmuyor’, mesajını yeni vermiyor. Topal’ın yanına Alper, Valbuena veya Giuliano geldiğinde sonuca gitme oranı artacaktır. F.Bahçe’ye bu iki profil lüks gibi.
SORU: Volkan, Kameni hatalı goller yedi. Fabri Beşiktaş’ta benzer hatalar yaptı. Lige şöyle bir baktığımızda tıpkı golcü sıkıntısı gibi bir kaleci sorunundan da bahsetmek mümkün sanki. Kaleciler yetersiz mi?
Şu arada ligin bu aşamasında sıkıntı çekmeyen tek takım G.Saray. Diğerlerinde sıkıntı var. Birbirine yakın kalitede kaleciler sıkıntı yaratır. Muslera’nın ise böyle bir derdi yok.
SORU: Van Persie de yerine giren Soldado da etkisiz. Özelde F.Bahçe için soruyorum ama genelde Türkiye’de bir golcü problemi mi var?
Galatasaray’da yok, Beşiktaş yok gibi gözüküyor, Trabzon’da da yok. Aynı şeyi F.Bahçe için söyleyemiyoruz. Van Persie, haftalardır kalitesinin çok gerisinde. Kimse ondan defansı yıpratmasını, depar ve sprintler atmasını beklemesin. Van Persie, 5 yıl evvel de böyleydi. Fizik olarak daha iyiydi belki ama kalitesini kullanabilmesi için çevresinin de onu iyi kullanması lazım. Van Persie ile Soldado, son derece farklı tipler ama bir gün Giuliano-Soldado-Van Persie’yi öldürücü bir üçlü olarak görmek zor değil. Golcü gol atamıyorsa takımda gol atması gereken daha bir sürü adam var. İlla ‘golcü atacak’ diye bir kaide yok. Van Persie, esasında nerede top alacağını ve nereye koşacağını çok iyi biliyor. Ama çevresi bunu yeterince kullanamıyor. O da bu koşularında 1-2 defa sonuç alamayınca, oyundan düşüyor.
SORU: Neymar’ın PSG’de Barcelona’daki 11 numarayı değil 10’u giymesi biraz kompleks mi?
Biraz değil, çok! Messi’nin büyüklüğünü kabul etti. Ben de “Sen de büyüksün. Çünkü PSG, o parayı sana Barcelona’daki 10 için değil, 11 için verdi. 11’le devam edecektin” diyorum. İçinde kalan duyguyu dışa vurmuş. 10 numara, Neymar’ın pozisyonda hiçbir zaman oynamadı.
SORU: Bir takımda arkadaşlık mı başarıyı getirir, başarı mı arkadaşlığı? Biz hep arkadaşlık başarıyı getirir gibi hissediyoruz...
Yanlış hissediyorsun... Öyle bilinir: “Bu arkadaşlık başarıyı getirdi” denir ama öyle bir şey yok. Türkiye’de arkadaşlığı başarı getirir. Arkadaşlığı, bir arada toplanabilme, ortak hedefe kilitlenme gibi duyguları teknik adamlar da yaşatır ve hazırlar ama esas yakınlık, ortaya çıkan iyi sonuçlarla gelişir, pekişir ve büyür. İyi sonuçlara alışan takımlarda bunu çok net görürsün. İyi sonuçlar geliştikçe saha içindeki görüntüler de gelişir ve farklılaşır. Kötü sonuçlarda da tam tersi olur. Uzaklaşma başlar, hatalarda ‘en az ben pay sahibiyim’ duygusu ve görüntüsü çıkar. Bu görüntüyü bir takım yaşamaya başlayınca da paramparça olur. Bu konuda şu an en zor durumda olan kişi Aykut Hoca. Bütünü mutsuz ama bir de çok mutsuzlar grubu var. Bu bir teknik adam için zor durumdur ama altından kalkılmaz mı, kalkılır. Aykut Hoca’da bu tecrübe var. Sabır, sabır...
SORU: İlginç bir tespitiniz vardı: “G.Saray’da sol ayaklı yok.” Sol ayaklı oyuncunun takım için önemini ve G.Saray’ın bu konuda yaşadığı veya yaşayacağı sıkıntıyı biraz açsanız?
Sol ayaklı futbolcunun kadroda olmaması dünyanın sonu değil. Ama büyük bir zenginliktir. Sol ayak, düşünce olarak da kalite olarak da estetik olarak da farklıdır. Geriye dönüp bakalım: Hagi’li Emre’li Ergün’lü ve Küçük Hakan’lı o sol ayaklı kadronun zengin futbolunu bir düşün... F.Bahçe’de Caner ve Alex’i hatırla. Galatasaray, sağ kanadı harika kullanıyor. Ancak alternatifleri çoğaltman gerekir oyun içinde. Bunu sadece tek ayaklılarla yapman daha zor. Yine de başarılı olur musun, olursun. Peki dünyada bunun örnekleri var mı, var...