ANKARA (İHA) - Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, 6 Ekim'de AB Komisyonu'nun açık ve net bir şekilde Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlanması yönünde Konsey'e tavsiyede bulunduğunu belirterek, nihai kararın 17 Ekim'de verileceğini hatırlattı.
Gül, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve AB Bölgeler Komitesi tarafından Hilton Oteli'nde düzenlenen 'Türk Yerel İdareleri ve Avrupa Birliği' konulu konferansın açılışında bir konuşma yaptı.
AB'nin bir çok üyesinin müzakerele başlanması yönünde çok önceden karar aldıklarına ve bunu açıkladıklarına işaret eden Gül, geri kalan ülkelerin ise raporu bekleyeceklerini söylediklerini hatırlattı. Raporun açıklanmasından sonra 17 Aralık'ta verilecek kararın açık ve net olacağını düşündüklerini söyleyen Gül, müzakere sürecinin de vakit geçirilmeden başlatılacağına inandıklarını dile getirdi. Gül, "İnanıyoruz ki Lüksemburg'un dönem başkanlığında müzakereler başlayacaktır" dedi.
Kopenhag Kriterleri'nin bir aday ülkede gerçekleştirilmesinin çok önemli olduğunu ancak bu aday ülkenin çok büyük bir nüfusa sahip olan Türkiye olmasının çok daha önemli olduğunu vurgulayan Gül, müzakere sürecinin çok uzun ve Türkiye'nin standartlarının topyekün yükseltildiği bir süreç olacağını anlattı. Bu süreçte yerel yönetimlere önemli görevler düşeceğine dikkat çeken Gül, yerel yönetimlerin, insanların hayat standartlarını belirleyen birimler olduğunu söyledi.
Bazılarının müzakere sürecini uzun bir süre beklenen, durulan bir süreç olarak bildiklerine işaret eden Gül, bunun doğru olmadığını, bu sürecin tam üyelikle ilgili hazırlıkların yapılacağı süreç olacağını ifade etti. Türkiye'nin bu süreç içinde reformlara devam edeceğini bildiren Gül, bugüne kadar yapılan ve bundan sonra yapılacak olan reformların Türk halkı hakettiği için yapıldığını vurguladı. Gül, "AB olmasa da bunlar kendi halkımıza karşı sorumluluğumuzdur. AB olmasa bile Türk halkı en üst seviyede insan haklarını haketmiştir. Bu nedenle bu programı sahiplendik ve sahiplenmeye devam edeceğiz" şeklinde konuştu.
Konferansın açılışında konuşan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ise Türkiye'nin AB yolculuğu açısından, hem 6 Ekim tarihli Komisyon'un tavsiye kararının ve hem de 17 Aralık tarihinde Avrupa Konseyi'nin, beklentilere uygun olarak, müzakerelere başlanması yönünde alacağı kararın öneminin büyük olduğunu vurguladı. Türkiye'nin son iki yılda Kopenhag kriterlerine uyum konusunda samimi bir çalışma gösterdiğini kaydeden Aksu, İlerleme Raporu'yla da tescil edildiği gibi genel anlamda Türk hukuk sisteminin, AB müktesebatına uyumlu hale getirildiğini bildirdi. Kurumsal düzenleme açısından yapılması gerekenler bulunduğunu ancak son iki yılda Türkiye'de ciddi bir zihniyet değişimi gerçekleştirildiğini anlatan Aksu, devrim niteliğindeki bu değişiklikleri gerçekleştirirken güçlü bir toplumsal desteği daima arkalarında hissettiklerini ifade etti. Aksu, hukuk devletinin temel ilkeleri ışığında, çok kısa sürede, köklü bir hukuk reformunu gerçekleştirirken ve kamu yönetimi anlayışını tamamen değiştirirken, herhangi bir biçimde zorlama ile karşılaşmadıklarını vurguladı.
Bu dönüşüm hareketinin önemli bir parçasını da, kamu yönetimi reformu çalışmalarının oluşturduğuna dikkat çeken Aksu, reform stratejisinin temelini yetkilerin vatandaşa en yakın noktada kullanıldığı, vatandaş odaklı, sorumlu ve hesap verebilen, katılımcı, saydam bir yönetim anlayışının oluşturduğunu vurguladı. Aksu, reform düşüncesinin ana merkezine, yetkinin halka en yakın noktada kullanılması prensibini yerleştirmekle, AB kabullerine de uygun hareket etmiş olduklarını söyledi.
Kamu yönetiminin ana prensiplerinin genel olarak kamu yönetimini iyi yönetişimin kurallarına uygun hale getirmek, demokratik geleneklere sahip, katılımı teşvik eden, vatandaş odaklı bir yönetim kurmak, merkezi idare ile yerel yönetimler arasında amaç birliği oluşturmak ve tam üyelik sürecinde AB ülkelerindeki yerelleşme kültürünü, Türkiye'deki kamu yönetimine yansıtmak olduğunu dile getiren Aksu, bu değerleri yalnızca Türk kamu yönetiminde ihtiyaç duyulan ögeler olması nedeniyle
önemsemediklerini, aynı zamanda, ulus üstü örgütlere yerelin gücünü yansıtmak için, milli düzeyde bir atölye çalışması olması bakımından da gerekli gördüklerini ifade etti.
Aksu şöyle konuştu:
"AB'de ulusal düzeydeki sorunların taşıdığı öncelikler nedeniyle, kimi zaman gözardı edildiğini varsaydığımız yerel sorunların ön alması için de bubu istiyoruz. Gerçekten de, bugünkü ağırlıklı bakış açısıyla Avrupa Birliği ajandasında, ekonomi, çevre, uluslararası hukuk, küresel sorunlar, insan hakları gibi konuları daha ön sıralarda yer bulabilmektedir. Bununla beraber, kent içi ulaşım, eğitim, sokakta yaşayan insanlar, engellilerin hakları gibi daha yerel sorunları yeterince tartışamamaktadır. Bunun Avrupa Birliğinin örgütlenme ve karar alma mekanizmalarında, yereli temsil eden unsurlara gerektiği ölçüde yer verilmemesi ile yakından ilgili olduğunu düşünüyorum. Ancak son dönemde, Avrupa'nın bir ulus üstü birliktelik olarak, üye ve aday ülkelerin birbiriyle entegrasyon sürecine, vatandaşların daha etkin katılımlarını sağlamak için, bölgesel ve yerel yönetim birimlerinin, topluluğun karar mercilerinde daha fazla temsil edilmesi gereğinin anlaşılmaya başlandığını görüyorum. Bu gelişmede, bölgeler komitesinin başarılı ve etkin çalışmasının oynadığı rolün teslim edilmesi gerektiğini ifade etmek isterim".
Kamu yönetimi reformunda öncelikle, Türk hukukunda yerel yönetim birimi olarak kabul edilen, il özel idareleri, belediyeler ve köylerin görev ve yetkilerini yeniden tanımladıklarını anlatan Aksu, şu ana kadar, il özel idaresi kanunu, belediye kanunu ve büyükşehir belediye kanununun Meclis'in onayından geçtiğini, büyükşehir belediye kanununun Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanarak yürürlüğe girdiğini hatırlattı. Aksu, diğer iki yasayla ilgili iade gerekçelerini incelemeye devam ettiklerini belirtti. Aksu, "Şu kadarını söylemeliyim ki, reform olarak adlandırdığımız temel dönüşüm yasalarımızın ana esprisi, yerel yönetimleri Türk kamu yönetiminin odağına oturtmaktır" dedi. Yerel yönetimlerde katılımı geliştirmek amacıyla, belediye ve il genel meclisleri bünyesinde kurulan ihtisas komisyonlarına üniversitelerin, meslek odalarının, muhtarların ve sivil toplum örgütlerinin katılımının sağlandığını, kent konseyinin resmileştirildiğini, saydamlığın ve hesap verebilirliğin geliştirilmesi amacıyla, belediyelerde ve il özel idarelerinde, meclis üyeleri arasından denetim komisyonu oluşturulacağını, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki sıkı vesayet kontrolünün kaldırıldığını, meclis kararlarının mülki idare amirlerince onaylanması uygulaması ortadan kaldırılarak, bunun yerine meclis kararlarının mülki amire gönderilmesinin yeterli görüldüğünü, mülki idare amirinin hukuka aykırı gördüğü kararları yargıya götürebileceğini belirten Aksu, reform tasarısının bir hedefinin de, belediyelerde ölçek ve alan düzenlemesini gerçekleştirmek olduğunu kaydetti.
Genişleme sürecindeki AB'nin, çeşitli yerel yönetim uygulamaları nedeniyle önemli ölçüde tecrübe birikimi sağlamış gözüktüğüne dikkat çeken Aksu, aday ülkelerin, bu tecrübeleri paylaşması adına, bu gibi ortak toplantıların, yararlı sonuçlar doğuracağından kuşku duymadığını dile getirdi.