30 gün bulunur Eylül’de;
Nisan’da, Haziran ‘da ve Kasım’da;
31 gün, geri kalanların tümünde;
Kısa çöpü çeken Şubat haricinde;
Soğuk olması ve kimsenin sevmemesi sebebiyle.
İşte bu husus. Bazılarına göre, Şubat ayında bir zamanlar 29 gün bulunuyordu ve Augustus Sezar 1 günü çalarak böylece kendi adı olan Ağustos ayına ekledi (eğer sizin isminizi taşıyan bir ay varsa neden faydalanmayasınız?). Fakat bu bir efsane. Daha doğrusu Şubat ayı 28 çeker, çünkü bu ay, Romalıların akıllarına sonradan gelen bir düşünceydi. Milattan önce 8. yüzyılda, yılın Mart ayında başlayıp (ilkbahar ekinoksuyla birlikte) Aralık ayında biten 10 aylık bir takvim olan, Romulus Takvimi’ni kullanıyorlardı. Ocak ve Şubat ayları yoktu bile:
Mart: 31 gün
Nisan: 30 gün
Mayıs: 31 gün
Haziran:30 gün
Temmuz: 31 gün
Ağustos: 30 gün
Eylül: 30 gün
Ekim: 31 gün
Kasım: 30 gün
Aralık: 30 gün
Bu rakamları birbirine eklediğinizde, bir sorun olduğunu göreceksiniz. 1 yıl, sadece 304 gün sürüyor. O zamanlar kış mevsiminin bir ismi yoktu, kimsenin pek fazla önemsemediği aysız bir zaman aralığıydı sadece (Üreticiler ve hasatçılar, takvimi zaman çizelgesi olarak kullandılar. Onlara göre, kış mevsimi işe yaramaz ve mevsimden saymaya değmezdi). Böylece yılın 61 günü dışarıda kalıyordu. Romalılar “hangi aydayız?” diye sorduğunda siz de doğru cevap olarak “hiçbiri!” diyebilirdiniz.
Kral Numa Pompilius, bunun ne kadar aptalca olduğunu düşündü. Mademki yılın 6 ayı içinden 1 ayı önemsemeyeceksiniz, o halde takvime ne gerek var? Böylece milattan önce 713 tarihinde, yaklaşık 355 günü içine alan, nihayet Ocak ve Şubat aylarını da kapsayan bir takvimi 1 yılda 12 ay dönümü olacak şekilde sıraya dizdi. Aylar, yılın en sonunda Şubat olmak üzere, takvimin sonuna eklendiler.
Fakat hiçbir Roma takvimi, bazı eski moda batıl inançlar olmadan tam olmazdı! Romalılar, rakamların uğursuzluğuna bile inanırlardı; bu yüzden Numa, her bir ayı tek sayı yapmaya çalıştı. Ama 355 kontenjanına ulaşmak için aylardan birisinin, çift sayı olması gerekirdi. Bu durumda piyango Şubat ayına vurdu. Bunun nedeni büyük olasılıkla listedeki en son ay olmasıydı (ya da Cecil Adams’ın dediği gibi, “madem uğursuz bir ay olmak zorunda, o zaman kısa olanının olması daha iyi”). Numa’nın takvimi, şu şekilde son halini aldı:
Mart: 31 gün
Nisan: 29 gün
Mayıs: 31 gün
Haziran: 29 gün
Temmuz: 31 gün
Ağustos: 29 gün
Eylül: 29 gün
Ekim:31 gün
Kasım: 29 gün
Aralık: 29 gün
Ocak: 29 gün
Şubat: 28 gün
Elbette, 355 günlük bir takvimde bazı hatalar vardı. Birkaç yıl geçip gittikten sonra, mevsimler ile ayların uyumsuzluğu başlayacaktı. Böylece bu doğrultuda Romalılar, bazen araya Mercedonius adında 27 günlük bir sıçrama ayı eklerlerdi. Romalılar, Şubat’ın son iki gününü siler ve sıçrama ayını 24 Şubat’ta başlatırlardı (daha doğrusu, kimsenin bu ayla ilgilendiği yoktu).
Bu durum, her zaman sıkıntı doğurdu. Sıçrama ayı oldukça istikrarsızdı, çünkü bu ayın ne zaman geleceğini Roma’nın başrahipleri belirlerdi. Sadece Mercedonius ayını rastgele eklemekle kalmazlar, aynı zamanda bu rahipler (politikacılar olarak), arkadaşlarının süresini uzatmak ve hasımlarının süresini azaltmak suretiyle yetkilerini de kötüye kullandılar. Jül Sezar’ın zamanına kadar Romalıların, bunun hangi gün olduğuna dair hiçbir fikirleri yoktu.
Böylelikle Sezar, sıçrama ayını ortadan kaldırarak, takvimi yeniden düzenledi (Roma’ya geri dönecek olursak, M.Ö. 46 yılının 445 gün sürmesi gerekiyordu!). Sezar, takvimi güneşe göre düzenleyerek birkaç gün ekledi ve böylece hepsini toplayınca 365 gün oldu. Günümüze kadar takvimin başlarında yer alan Şubat, 28 gün olarak devam etti. Bunların yalnızca Sezar sayesinde olduğunu hayal edebiliriz, ondan önce ve sonrasında yaşamış olanların da bir an önce Mart’ın gelmesini dilediği gibi.