Çocukluğumuzun vazgeçilmez, bir o kadar da anlamsız oyunuydu bu. Hatırlar mısınız? :) Denizde, havuzda, ve hattâ ortamda bir damla su olmasa bile (sınıfta, kantinde, sokakta vb. diyelim) nefesimizi tutardık, arkadaşlarımız da sayardı... Hiçbir şey de kazanmazdık üstelik karşılığında, iddiası olmayan bir oyundu. Ne sakat oyunlarımız varmış!
Büyüdükçe rafa kaldırdığımız oyunlardan biri oldu bu; durduk yere nefes almamayı tercih etmenin bi' garip olduğunu farkettik tabii ki. Hattâ hayat tercihlerimiz bilhassa daha iyi nefes alabileceğimiz yerlere kaydı; ormanlık alanlarda tatiller, deniz kenarında yürüyüşler...
Nefes almak güzel, niye bırakalım ki hakikaten?- - - - - -
Oksijen maskeli, yaralı insanlarla dolu bir resim koymak istemedik buraya, içimiz kararmasın. Ama kazalar oluyor; ne zaman, nerede olacağını bilemiyoruz. Tıp bilimi erişebildiği noktaya kadar bizi hayata bağlıyor; bağlayamadığı, nefes alamadığımız anlarda ise alın yazısına, kadere bağlıyoruz düşüncelerimizi.
İçimiz yine de biraz karardı, ama merak etmeyin, güzel bir haberimiz var: Tıp bilimi artık çok daha ileri noktalara erişebilir durumda :) Çünkü Amerikalı bilim insanları, kana enjekte edildiğinde nefes alamayan bir insanı 30 dakikaya kadar hayatta tutabilecek bir partikül ürettiler! - - - - - -
Projenin başındaki doktor John Kheir, yaklaşık 8 yıldır bu mikro-partikül üzerine yoğunlaşmış durumda.
Dr. Kheir, bu fikri 2006 yılında hayatını kaybeden bir hastasından aldı. İleri seviye zatürre tehşisi ile hastaneye kaldırılan bir kız çocuğu, akciğer kanaması geçirmiş, buna bağlı olarak kız çocuğunu bir de kalp krizi vurmuştu. Doktorların akciğerlerdeki kanı dışarı pompalaması ve hastanın nefes almasını sağlaması 25 dakikayı buldu, ancak bu süre zarfında küçük kız çocuğu oksijen yetersizliğinden hayatını kaybetti.
Yeni geliştirilen bu mikro-partiküller sayesinde bu ve benzeri bir rahatsızlık geçirenler hayatını kaybetmeyecek!- - - - - -
Ayrıntısı çok doktor dili elbet, basitleştirecek olursak; bu mikro-partiküller 2-4 mikrometre uzunluktalar, yani bir metrenin yaklaşık milyonda ikisi kadar küçükler... Dışları yağ, vitamin veya balmumundan elde edilebilen lipidlerden, içleri ise oksijen parçacıklarından oluşuyor.
Bu partiküller işte böylesine küçükler, bu yüzden kanın içinde oldukça hızlı hareket edebiliyorlar. İçerdikleri oksijen sayesinde de, vücuda 30 dakikaya kadar ihtiyacı olan oksijeni -nefes almaya gerek kalmadan- sağlayabiliyorlar. Yani bir nevi; 30 dakikalığına alyuvarlarımızın görevini devralıyorlar, üstelik bu görevi onlardan çok daha hızlı ve büyük bir kapasiteyle yapabiliyorlar! - - - - - -
Tıp dünyası için devrim niteliğinde olduğu tartışılmaz zaten; akciğer yetmezliği, akciğer kanamaları, nefes borusu tıkanması, kısaca nefes alıp verişimizle ilgili her rahatsızlık! Bu mucize mikropartiküller işte tüm bunların çaresi olacak :)
İşin bir de diğer boyutları var elbet: Arama-kurtarma ekiplerinin oksijen maskesine ihtiyaç duymadan denizin dibine dalabildiklerini, ya da zehirli gaz dolu odalara girebildiklerini düşünün. Bir de üzerine yanlarında bu ilacı taşıyorlarsa, nefesi kesilmiş, boğulmak üzere olanlara bunu enjekte ederlerse... Kurtarılabilecek hayatların sayısını hayal edebiliyor musunuz?
Bir de askeri kullanım alanları olacaktır elbet, şurada bahsettiğimiz zehirli gazlara karşı... Çok savaşlı, silahlı konuşmayalım şimdi, yazıyı olumlu bir havada tamamlayalım. Siz canlandırın aklınızda ;)
Kaynaklar: Techwench.com, Digitaltalks.org & Mynet Haber