Katıldığı bir radyo programında usta ozan Neşet Ertaş'ı tanımadığını söylediği için dikkat çeken Nil Karaibrahimgil'in daha sonra da Ertaş için 'sayemde tanındı'dediği iddia edilmişti. Nil, ustaya duygusal bir mektup yazarak tüm bunlara yanıt verdi.
İşte o mektup...
Çok Saygıdeğer Neşet Ertaş, Bugün yüzümü solgun gören babam sordu: “Neyin var kızım?..” “Sorma baba” dedim, “Neşet Ertaş’ı üzmüş olabilirim. Sözlerim yanlış anlaşıldı, o gerçek sanabilir. Kelimeleri sevmiyorum, çok kayganlar...” Babam, “Neşet Ertaş’ı babaannen çok dinlerdi. Çok severdi. Evde bir dolu plakları vardı” dedi. Son zamanlarda kendi kendime söylediğim şeyleri herkese aktaramaz oldum. Bu halime şaşırıyorum. Çünkü demek istediğini söyleyebilen biri sanırdım kendimi. En iyisi yazmak yine dedim. Size sesleniyorum: Her şeyden önce şunu bilmenizi isterim ki, ben, Nil Karaibrahimgil, sizin binlerce gönülle, kuşaklar boyu kurmuş olduğunuz o dostluk bağını, kendi adına kurmaya çalışan besteciden fazlası değilim. Hayat yolunda, bir nevi yan yana yürüyen bu iki insanı karşı karşıya getirmeyi üç beş başlık beceremez. Ben, sizin gibi büyük bir âşığın türküleriyle henüz tanışmamış olsam da, o mirasın bir küçük taşıyıcısıyım. Size saygıda kusur etmem söz konusu olamaz. Sizinle ilk karşılaşmam, bir radyo programında oldu. O programın kaydını bugün dinleme fırsatım oldu. Ününüzü tabii ki duyduğumu, fakat türkülerinizi henüz dinleme fırsatım olmadığını söylemişim. Bunun üzerine, “Dinleyelim mi o halde tanışmış olursun” denilince, “Evet, çok isterim dinlemeyi” demişim. Kucak açmaktan başka, öğrenmeyi istemekten başka bir şey yapmamışım. Sonra her şey nasıl bu hale geldi bilmiyorum. İnsan bazen, kelimelere basıp yuvarlanabilir. O “sayemde” kelimesini de “Vesile olabildiysem ne mutlu”yla değiştirmek isterim. Babaannem Saliha Anıl’ı, ne yazık ki hiç tanımadım. Şairdi. Şimdi bütün bu olayları, onun bana bir selamı olarak görüyorum. Belki de babaannem, Neşet Ertaş türküleriyle gönlüne girip bakmamı istedi çok uzaklardan. Ne güzel köprüler bunlar, gözleri dolduran. Eminim siz bunlardan pek çoğunu inşa ettiniz. Darısı başıma. Bir kusurum olduysa affola.
(Kim bilir belki bir gün siz sazınızla, ben de gitarımla beraber bir şarkı yazar, o şarkıda tüm bunlara güler, dalga
geçeriz. Hayata “âşık” olmak, onu her haliyle bağrına basmak değil midir?)