Bursa’nın Orhangazi ilçesinde Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülhamit Han'ın hayatını ve padişahlık dönemini anlatan konferans düzenlendi. Konferansı Orhangazi protokolünün yanı sıra çok sayıda vatandaş izledi.
‘Abdülhamit Han’ın Davası’ adlı konferansa katılan Abdülhamit Han’ın torunu Nilhan Sultan Osmanoğlu, “Sultan Abdülhamit Han, Filistin’in bu durumunu çok önceden görmüş, elinden gelen önlemi anmaya çalışmış bir padişahtı. O yüzden birçok toprağı kendi mülküne geçirmiş. Kendi mülküne geçirmesinin sebebi de devlet işgal edilirse bireysel mala el konulamaz. Gerçi bu da bazı şekiller uydurularak yapıldı sonrasında. Ve Kudüs’ün durumunu, Filistin’in durumunu bu günkü yaşayacağımız olayı 100 sene öncesinden gören bir padişah” dedi.
Sultan Abdülhamit Han’ın yüzü batıya dönük ama İslam süzgecinden geçirerek birçok şeyi almış biri olduğuna dikkat çeken Nilhan Sultan Osmanoğlu, "Bunu iyi anlamak gerekiyor. O yüzden çocuklarımıza yabancı müzik dinletmeyeceğiz diye bir şey yok. Biz çocuklarımıza iyi bir Müslüman olmayı öğrettikten sonra yabancı müzikte dinlerler, yabancı yazar da okurlar. Bunun karşılığında Türkçe müzik de dinler, Türkçe yazar da okurlar. Kendi muhakemesini yetiştirecek evlatlar yetiştirmek önemli olan" dedi.
"ÇOCUKLARA OSMANLICANIN ÖĞRETİLMESİ GEREKİYOR"
Çocuklara Osmanlıcanın öğretilmesi gerektiğini söyleyen Osmanoğlu, "Geçmişle kuracağımız bağ bu şekilde olacaktır. Bir milletin dilini almış olduğunuz zaman birçok şeyini almış oluyorsunuz. İlim ve kültür noktasında da birçok şeyini almış oluyorsunuz. Düşünün bir sabah kalktığınızda 5 yaşındaki bir çocukla bir ilim adamı aynı seviyede. Neden? Çünkü ikisi de artık hiçbir şey bilmiyorlar. Bu şekle dönüşüyorsunuz. Bir milleti işgal etmenin bence tam adı bu" diye konuştu.
Osmanoğlu bir soru üzerine, hanedan aile arasında çok sıkı bir iletişim olmadığını söyledi. Ailede çok iyi Türkçe konuşabilen kimse de olmadığını ifade eden Osmanoğlu, ‘Ailenin diğer fertleri Türkiye’de bu nedenle konferanslara katılamıyor diye düşünüyorum" dedi. Osmanoğlu, ailenin yurt dışındaki kollarının siyasi oluşuma girdiği yönünde bir haber almadıklarını ifade ederek, ‘Devletin yanında olmayarak siyasi bir oluşuma girmeleri ayrıca uygun görüleceğini düşünmüyorum. Genelde bir parti kurup siyasete dahil olmayı düşünüyor musunuz diye soruyorlar şu anda öyle bir şeyimiz yok" dedi.
"BU MİLLETİ TANIYAN KILIÇLA, ASKERİ GÜÇLE FETHEDİLEMEYECEĞİNİ BİLİR"
Osmanoğlu, bu milleti gerçekten tanıyanların kılıçla ya da askeri bir güçle fetih edemeyeceğini ve işgal edemeyeceğini bileceğini kaydederek, “Çünkü Türkler, bu topraklarda yaşayanlar er geç bu toprakları geri alacaktır. O yüzden burayı işgal etmenin başka yolları vardır. Türkiye’nin üzerinde de uzun senelerce bunlar uygulanmış. Mesela dil olayı. Bunlar hep işgal etmenin başka yöntemleri. Çünkü biz belki de işgal edildiğimizi bilmiyoruz. Çünkü bunu fiilen yapmaları mümkün değildir. Bu da bizi iyi tanıdıklarından aldıkları bir durum diye düşünüyorum.” dedi.
"BELKİ DÜŞMANINI YANINDA TUTMAK İSTİYOR, BİLEMEYİZ"
Abdülhamit Han ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı karakter olarak birbirine benzetenler olduğunu ifade eden Osmanoğlu, "Ben karakter olarak benzetmem. Ama dönem olarak gerçekten benziyor. Hatta saldırı şekilleri bile benziyor. Ben biraz daha derin incelediğim için gerçekten saldırı şekilleri bile aynı. Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi Sultan Abdülhamit Han’ın kendini anlatabilecek bir ortamı yoktu millete. Şu anda demokrasi ile yönetiliyoruz. O yüzden Cumhurbaşkanımız kendini en iyi şekilde ifade edebiliyor ve halkı da arkasında. Doğal olarak daha şanslı. Sultan Abdülhamit Han tek başınaydı. Tabi Cumhurbaşkanımız da bu kadar kalabalığın arasında tek başına olabilir. Ben mesela onu ders aldım tarihten. Çünkü Sultan Abdülhamit Han'ın her yanına getirdiği yüzde 70’i düşmanıdır bence. Bunu çok net biliyoruz. Aynı şeyi bugün için de düşünebiliriz. Niye bu insana bu makam verilmiş. Belki düşmanını yakınında tutmak istiyor, biz bilemeyiz. Bu şekilde de değerlendirmek lazım. O yüzden Allah için inanmak ve tevekkül etmekten başka çaremiz yok. Dua etmekten başka çaremiz yok” diye konuştu.
"15 SULTANIMIZ, 25 ŞEHZADEMİZ VAR"
Osmanlı padişahı II. Abdülhamit Han’ın şehzadelik döneminde doğan ve en büyük oğlu olan Mehmet Selim Efendi kolundan geldiklerini ifade eden Nilhan Sultan Osmanoğlu, "Biz bir sürgün yaşadık. Dolayısıyla Mehmet Selim Efendi Lübnan’a yerleşti ve ailem orada yaşamak zorunda kaldı. Daha sonrasında Şam’a geçiş yaptılar. Daha sonrasında Turgut Özal zamanında gelen afla Türkiye’ye girmemiz söz konusu oldu. Ben burada, Fatih’te doğdum. Ailemin diğer fertleri de dünyanın çeşitli ülkelerinde şuanda. 15 tane sultanımız, 25 tane de şehzademiz var.’ dedi.
Osmanoğlu soyadının şu anda herkese verildiğini ifade eden Nilhan Sultan Osmanoğlu, ‘O yüzden her Osmanoğlu soy ismini taşıyan haneden mensubu demek değildir. Normalde yurtdışındakilerin hala kullandığı soy ismimiz Al-i Osman. Bu soy ismini sadece hanedan mensupları kullanabiliyorlar. Buraya gelişimizde ayırt edilmeyelim düşüncesiyle Osmanoğlu soy ismi uygun görülmüş. Burada da herkese veriliyor.’ Dedi. Nilhan Sultan Osmanoğlu, Osmanoğlu soy ismi kullanarak kendisinin de aileden olduğunu söyleyenlerin suistimallerinin olduğunu da ifade ederek, ‘Burada sadece Mehmet Selim Efendi kolu yaşıyor. Diğer hanedan üyeleri İngiltere’de Amerika’da yaşayan var. Ama sayımız en küçük bebeğinden en yaşlımıza kadar belli" diye konuştu. Sultan Abdülhamit Han’ı anlamak için şehzadelik dönemine bakmak gerektiğine vurgu yapan Nilhan Sultan Osmanoğlu, ‘Şehzadelik dönemine baktığımız zaman biraz özel bir kişilik olduğunu görüyoruz. Diğer şehzadelerden ayrı olduğunu da görebiliyoruz. Çünkü zaten annesi genç yaşta vefat ettiği için annesiz büyümüştür Sultan Abdülhamit Han ve bunun savunması hep kendisinde olmuştur. Her zaman sessiz bir kişiliğe sahip olmuştur" dedi.
"ABDÜLHAMİT HAN GÖSTERİLDİĞİ GİBİ SERT DEĞİLDİ"
Nilhan Sultan Osmanoğlu, saltanatın ilk dönemlerinde yaşananları Sultan Abdülhamit Han’dan bilmenin çok yanlış olduğuna vurgu yaparak, "Çünkü o dönemde daha kontrolü eline almış bir dönem değil. İttihat ve terakkinin hakim olduğu bir dönem. Sultan Abdülaziz Han’ı katledenlerin hakim olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Güçlenene kadar bunların dediklerini yapmak zorunda olduğu bir dönem. Düşünün Darvinist kitapları bastırdığı, bastırmak zorunda kaldığı bir dönem. Tahta çıktıktan bir müddet sonra kontrolü ele aldığını görüyoruz bir denge politikası içerisinde. Sultan Abdülhamit Han hiçbir zaman bu kadar sert bir kişiliğe sahip olmamıştır. Konuşmasıyla, duruşuyla, nezaketiyle etkilemiştir karşısındaki insanı. Bunu öncelikle bilmek gerekiyor. Dönem gerçekten denge siyasetinin kurulması gerektiren, barış politikası içerisinde ilerlemesi gerekiyor. O yüzden masaya yumruğunu vurup ‘bunu size vermiyorum’ deme şansı yok Sultan Abdülhamit Han’ın 33 sene boyunca. Tabi geçilmez denen kırmızı sınırları da var, onu da yoklamışlar. Ama şuan ki bize gösterilen gibi sert bir kişiliği olduğu söylenemez" ifadelerini kullandı.
"KARŞILAŞTIRMAK YANLIŞ OLACAKTIR"
Nilhan Sultan Osmanoğlu, 100 yıl önceki hatayı tekrar etmemek için ilmi siyasete nasıl bakılması gerekiyor sorusuna şu yanıtı verdi:
"İlmi siyaseti çözersek bu bir ilmi siyaset olmayacaktır zaten. Bu diplomasi içeren bir hareket olmayacaktır. Sadece bize gösterilen kadarını biliyoruz. O yüzden biz Allah için inanmayı tercih ediyoruz. Birazcık da teslimiyet bu noktada önemli, aslına bakarsanız devirleri karşılaştırmak da bir noktada yanlış. Çünkü monarşi ile yönetilen bir Osmanlı, şu anda demokrasi ile yönetilen bir Türkiye Cumhuriyeti. O yüzden bu devirleri tam manasıyla karşılaştırmak yanlış olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü Sultan Abdülhamit Han seçilme gibi bir kaygısı yok. Ama demokrasi ile yönetilen bir ülkede seçim kaygısı var. Dönemleri karşılaştırırken bunu da göz önünde tutmak lazım. İlmi siyaseti örneklendirebiliriz; Sultan Abdülhamit Han’ın tahttan indirilip Alaattin’in Köşkü’nde hapis tutulduğu dönemlerde Balkan harbine girdiğimiz dönemlerdi. Bunun perde arkasını anlatmak lazım. Taksim’de bir Bulgar Kilisesi vardır. Bu, dünyanın ilk prefabrik kilisesidir. Yani bir gecede yapılıp monte edilen kilisesidir. Sultan Abdülhamit Han bu kiliseye izin vermiştir. Çünkü aslında Yunanla Bulgar arasında iki dinin arasına her zaman ateş atan kişi olmuştur. O dönemde düşünün manşetleri, ‘Sultan Abdülhamit Han kiliseye izin verdi’ nasıl anlasın onu Tevfik Fikret, nasıl anlasın Necip Fazıl. Anlayamaz. Çünkü bunu ancak şu dönemde görüyoruz. Balkan harbi başladığında Enver Paşa yanına gelir ve derki; ‘savaşa girdik ne yapacağız, elimizden gidiyor. Kiliseler kanunu çıkarttığınız, kiliseleri barıştırdınız siz bu iki dini barıştırdınız. Ben ateş atıyordum altlarına ki, onlar birbirine düşsün bize dönmesinler diye. Siz bu işi Kiliseler kanunu ile barışla sonlandırdınız. O yüzden şimdi yapacak hiçbir şey yok, elden gitti Enver ’diyor. Bunu anladığında düşünün kaç sene geçmiş ve kayıp verilmiş. İlmi siyaset dediğimiz böyle bir şey."
"ABDÜLHAMİT HAN BUGÜNKÜ KUDÜS'Ü 100 YIL ÖNCE GÖRDÜ"
Osmanoğlu şunları söyledi:
"Sultan Abdülhamit Han aslında öngörüsü feraset sahibi bir insan olduğu için Filistin’in bu durumunu çok önceden görmüş, elinden gelen önlemi anmaya çalışmış bir padişahtı. O yüzden birçok toprağı kendi mülküne geçirmiş. Kendi mülküne geçirmesinin sebebi de devlet işgal edilirse bireysel mala el konulamaz. Gerçi bu da bazı şekiller uydurularak yapıldı sonrasında. Ve Kudüs’ün durumunu, Filistin’in durumunu bu günkü yaşayacağımız olayı 100 sene öncesinden gören bir padişah. Çünkü burada Hıristiyanlar gidiyor ve diyorlar ki, ‘Biz orada bir toprak edinmek isteriz.’ Sultan Abdülhamit Han, az da olsa orada toprak edinmelerine müsaade ediyor. Çünkü ‘hayır’ deme lüksü yok o dönemde. Sonrasında aynı şekilde diğer din mensupları da o şekilde geliyor, hatta kendisi çağırıyor Almanları. Yani bir milleti içeriye sokuyor Kudüs’te. Çünkü ortak bir pasta oluşturmak için. Bugün Birleşmiş Milletler ’in sesi çıkıyorsa diyorsa Kudüs İsrail’in değildir sesi çıkıyorsa bu pasta yüzünden olduğunu düşünüyorum. Bu pasta ta o zamandan bölünmüş. Bugünler görülerek bölünmüş işte."
İHA