Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Köklerinin üzerinde yeniden ayağa kalkma noktasında olan Türkiye, önümüzdeki dönem İslam coğrafyasının üçüncü koşusunu başlatacak. ’Yeni Türkiye’ laf olsun, edebiyat olsun diye söylenmiş bir şey değil" dedi.Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na bağlı Türk Tarih Kurumu (TTK) tarafından ATO Congressium’da düzenlenen 17. Türk Tarih Kongresi’nin kapanış törenine Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs, TTK Başkanvekili Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan, TTK Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur ile çok sayıda tarihçi ve bilim insanı katıldı.Kongrenin kapanışında konuşan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, tarihin aslında bir medeniyet tasavvurunun en önemli parçalarından birisi olduğunu dile getirdi. Medeniyetin iki önemli ayaktan oluştuğunu belirten Kurtulmuş, bunlardan birincisinin "tahayyül" diğerinin ise "tasavvur" olduğunu ifade etti. Her medeniyet havzasının insanlarının öncelikli olarak zihinlerindeki tahayyülle dünyaya baktıklarını anlatan Kurtulmuş, "Konuştuğumuz dil, kelimelerimizin arkasındaki gerçekler, kelimelerimize, düşünce sistematiğimize yön veren şey ise hayal dünyalarımızı oluşturan parçalardan müteşekkildir. Bunun içinde dil, tarih, coğrafya ve sosyal bilimlerin en önemli alanları var. Ama tarih bu alanda bizim okumalarımızı canlı tutan, tahayyülümüze yön veren önemli hususlardan birisi" dedi."YENİ TÜRKİYE’ EDEBİYAT OLSUN DİYE SÖYLENMİŞ BİR ŞEY DEĞİL"Kurtulmuş, Türk Tarih Kongresi’nin 17. yüzyıldan sonra çözülme dönemi, Meşrutiyet, Tanzimat, Osmanlı’nın çöküşü ve Cumhuriyet dönemleriyle birlikte maalesef içe kapanma süreçlerinden yani 150 yıllık bir derin uykudan sonra Türkiye’nin yeniden uyanışa geçmesi, yeniden kendi kökleri, medeniyeti, değerleri üzerinde yeni bir dünya tahayyül etmeye başlamasıyla eşzamanlı bir döneme denk geldiğini ifade etti."Türk Tarih Kongresi’nin Şehbenderzadeleri, Sait Halim Paşaları, Mehmet Akifleri, Ali Şükrü Beyleri ve o dönemin arayışlarını bugüne de getirecek, taşıyacak bir birikime sahip olduğunu" belirten Kurtulmuş, şunları kaydetti:"Çağdaşımız olan Tarih Felsefecisi Braudel, Selçuklu’yu Osmanlı’yı İslam’ın ikinci devresi olarak kabul ediyor, İslam’ın ikincisi koşusu olarak tanımlıyor. Birinci koşusu Hazreti Ömer ile başlayan Endülüs’e kadar giden koşuydu. Şimdi çok iddialı ama çok da köklerinin üzerinde yeniden ayağa kalkma noktasında olan Türkiye için diyebiliriz ki önümüzdeki dönem İslam coğrafyasının bu büyük medeniyet havzasının üçüncü koşusunun başladığı dönem olacaktır. Şu anda hep ’Yeni Türkiye’ diye söylüyoruz ya ’Yeni Türkiye’ laf olsun, edebiyat olsun diye söylenmiş bir şey değildir. Yeni Türkiye sadece devlet ve milletin bütünleşmesi için kurulacak bir mekanizma değildir. Yeni Türkiye Türkiye’nin kökleriyle, tarihiyle, medeniyetiyle, diliyle ve gönlüyle buluşmasını ifade eden bir dönemdir. İşte yeni Türkiye bizim coğrafyamızın, İslam coğrafyasının, içinde bulunduğumuz amiral gemisi olarak var olduğumuz bu coğrafyanın üçüncü koşusunun ilk adımıdır. Bu çerçevede yeni Türkiye, yeni Ortadoğu, yeni dünyanın başlangıcıdır.""TARİH TEKERRÜR ETMESİN DİYE TARİHİN ZENGİNLİĞİNİ BUGÜNE TAŞIMALIYIZ"Günümüzde tarih konuşurken 200 yıl önceki meselelerin tartışıldığını vurgulayan Kurtulmuş, "Biz bunu tarihteki olaylar tekerrür etmesin diye tarihin zenginliğini bugüne taşıma mecburiyetindeyiz. Üçüncü büyük koşumuz, yeniden dil yani gönül diliyle konuşmanın dönemi olmak durumundadır. Yeniden insanı önceleyen bir dönem olmak durumundadır. Yeniden Nesimi’nin söylediği gibi Arabi’yi Farisi’yi bir kenara bırakarak dildeki farklılıkları bir tarafa bırakarak, tenlerdeki farklılıkları bir tarafa bırakarak, bu coğrafyanın bütün insanlarının ortak bir medeniyet ve kültür anlayışıyla hareket etmesinin başlangıcıdır" diye konuştu.Kurtulmuş, "Yeni Türkiye ile başlayacak olan üçüncü büyük koşunun en önemli özelliklerinden birisinin yeniden adalet ve hakkaniyet üzerinden bir barış dilini inşa etme zorunluluğu" olduğunu belirtti. Kurtulmuş sözlerine şöyle devam etti:"Bu çerçevede sadece tarih okumaları değil tarihten özümsediğimiz, damıttığımız hikmeti ve irfanı bugünün dünyasına da yansıtmak durumundayız. Bugünün dünyasına da sadece tarihten altın levhalar şeklinde değil tarihin bize vermiş olduğu ve bugün dahi kullanılabilecek olan bir büyük birikim olarak ortaya koymak ve bunları bütün dünyanın istifade edebileceği bir hale getirmek durumundayız. Birileri hala tarihin geçmiş günlerinde kalmış olabilir. Bir yüzyıl önce tamamlayamadıkları bizim coğrafyamızın paylaşmasının yeniden istiyor olabilirler. Aynı Osmanlı’nın çöküş döneminde yaşanmış olan etnisite ve mezhep farklılıkları üzerinden ortaya konulacak olan o dağılma senaryosunu yani bir türlü bitiremedikleri Osmanlı’yı olabildiğince parçalama, lime lime etme senaryosunu devam ettirmek isteyebilirler. Bunun için bölgede yeni sınırlar, yeni ülkeler, yeni kavgalar, yeni çıkar çatışmaları inşa etmeye çalışabilirler. Bunlar zaten onların kurmaya çalıştığı bir dildi. Eğer bu dil üzerinden dünyaya barış geliyor olsaydı, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya koydukları sistemle dünyaya 50 bin kere barışın gelmesi gerekirdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı geçti barışı kuramadılar. Çünkü dillerinde olan şey barış değil çıkardır, dillerinde olan şey adalet değil paylaşmadır, dillerinde olan şey insanların birliği, bütünlüğü, yaradılışta eşitliği değil yani hilkatte ve dinde kardeşliği değil birilerinin üstünlüğü, birilerinin de onlara bağlılığıdır. Tüm bunlar içerisinde Soğuk Savaş’ın sona ermesinden ortaya konulan bu dünyaya baktığımız zaman daha fazla bizim değerlerimize ihtiyaç var, daha fazla üçüncü büyük koşunun başlatılmasına ihtiyaç var, daha fazla yeni Türkiye üzerinden yeni Ortadoğu’yu kurmaya ihtiyaç var. Bu coğrafyanın bütün insanları başta olmak üzere herkesin aynı avluya bakan akrabalar, aynı avluya bakan komşular olduğu hissiyle bütün bu geçmiş birikimimizle bu topraklarda var olan birikimimize sahip çıkmaya ihtiyaç var. İşte o çerçevede Tarih Kongremizin sadece tarihi olayların incelendiği, sadece tarihi gerçeklerin ortaya koyduğu bir kongre olarak görmemiz gerekiyor.""DÜNYADA BARIŞ DİLİNİ ORTAYA KOYABİLECEK YEGANE ÜLKE TÜRKİYE’DİR""Değerli hocalarım büyük dağların dumanı çok olur" diye konuşan Kurtulmuş, "Türkiye sadece bir tek medeniyeti değil bu coğrafyadaki büyük medeniyetleri temsil ediyor, hülasasını, birikimini temsil ediyor. Onlarca farklı medeniyetin içinde gizli olan hikmeti temsil ediyor. O gizli olan hikmeti de orada bırakmış değil. İfade etmeye çalıştığım gibi şarkılarıyla türküleriyle fıkralarıyla folkloruyla günlük hayata yansıtmış olan bir büyük ülkenin insanları olarak Türkiye buna sahip çıkıyor. Dolayısıyla bunun üzerinden yeni bir dil, yeni bir bakış açısı, yeni bir tahayyül ve yeni bir tasavvuru ortaya koymamız gerekiyor. Bu sorumluluk Türkiye’nin entelektüellerine, siyasetçilerine, bilim adamlarına, araştırmacılarına, üniversitelerine, araştırma merkezlerine, basınına düşüyor. Bu dili kurabilecek, ortaya koyabilecek dünyadaki yegane ülke Türkiye, yegane millet de Türk milletidir. Türkiye’nin aydınları olarak herkese, hepimize çok büyük bir sorumluluk düşmektedir" ifadelerini kullandı.Kurtulmuş, kapanış konuşmalarının ardından tarihçilerle ayak üstü sohbet etti, kongreye ilişkin bilgi aldı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz