ABD ile İsrail arasında son dönemde yaşanan gerginliğe karşın, üst düzey iki Beyaz Saray yetkilisinin açıklamalarına göre Başkan Barack Obama Filistin sorununun çözümü için bir barış planı teklif etmeyi “ciddi olarak değerlendiriyor”.
Washington Post gazetesinin köşe yazarı David Ignatius’a konuşan yetkililerden biri “Herkes anlaşmanın temel şartlarını biliyor” diyerek 2000 yılında Camp David’de ve sonraki müzakerelerde üzerinde anlaşılan maddelerin anlaşmaya temel alınacağını ifade etti.
Yetkili, ABD’nin planının eğer hayata geçirilirse sınırlar, Filistinli mültecilerin “dönüş hakkı” ve Kudüs’ün durumu gibi konularda geçmişte elde edilen ilerlemeler üzerine inşa edileceğini belirtti. İkinci yetkili de haritanın yüzde 90’ının daha önce üzerine anlaşılan sınırlar üzerinden çizileceğini söyledi.
ABD’nin barış planının İsrail’in bir numaralı önceliği olan İran’la mücadele meselesiyle de bağlantılı olacağı ifade edildi. Ignatius’a konuşan yetkili bu iki meseleyi stratejik bir sorunun iki yarısı olarak tanımladı: “Biz meseleyi yerleşimler ve Doğu Kudüs’ten alıp, İsrailliler ve Filistinliler kadar, Ürdün, Suriye ve bölgedeki diğer ülkeleri de ilgilendirecek seviyeye çekmek istiyoruz.”
KÜRESEL GÜÇ, KÜRESEL SORUMLULUK
“Adım adım gitmek bir işe yaramadı” diyen ikinci yetkili, ABD’nin Filistin sorununun daha da büyümesine, İran’ı ve diğer radikalleri beslemesine izin vermeyeceğini söyledi ve ekledi: “Küresel sorumlulukları olan küresel bir güç olarak, bir şey yapmak zorundayız.” Yetkili planın İsrail’in güvenliğini ve Filistinlilerin bağımsızlığını mantıklı bir şekilde sağlayacak gereklilikleri kapsayacağını ifade etti.
Beyaz Saray, bu stratejinin kesin çerçevesini çizmek ve bu konuda bir siyasi uzlaşma oluşturabilmek için detaylı müzakereler başlatmayı planlıyor. Ignatius’a konuşan ikinci yetkili, bu süreci Obama’nın Afganistan ve Pakistan stratejisinin yeniden belirlenmesi sürecine benzetti. Yetkili, Beyaz Saray’ın bu sonbahar itibariyle Ortadoğu stratejisini resmi olarak başlatabileceğini söyledi.
Özellikle İsrail’in Doğu Kudüs’te yeni yerleşimlerin inşaatıyla ilgili açıklama yapmasından sonra ABD’li yetkililer, sonuçsuz müzakereleri sonlandırıp tarafların kaygılarına cevap verecek daha cesur önlemler almaya karar verdi.
Başkan’ın şu anki ulusal güvenlik danışmanı General Jim Jones’un birkaç ayda bir aralarında Colin Powell ve Zbigniew Brzezinski gibi ulusal güvenlik eski danışmanlarıyla toplantılar yaptığı biliniyor. 24 Mart’ta yapılan toplantıya Obama’nın şahsen katıldığını Ignatius’a söyleyen yetkililer, planın bu kıdemli isimlerin de desteğini ve onayını aldığının altını çizdi.
ÖNCEKİ STRATEJİYİ TERSİNE ÇEVİRECEK
Obama’nın bu planı kabul etmesi Beyaz Saray’ın ilk stratejisinin tam tersine çevrilmesi anlamına geliyor. Washington daha önce “köprü teklifler” önererek hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin taviz vermesini sağlamaya çalışıyordu. Bu adım adım ilerleyen süreç, Kuzey İrlanda’da benzer bir durumda benzer politikaların işe yaradığını savunan ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell tarafından destekleniyordu.
Obama’nın barış planı konusunda ağırlığını artırması, geçen yıl bu planı değerlendiren güvenlik danışmanı Jones’a duyduğu güvenin arttığı anlamına geliyor. Ancak elbette ki stratejiyi asıl belirleyecek olan Obama’nın kendisi. Eğer Başkan bir barış planı uygulamaya koyarsa, bu Haziran 2009’da Kahire konuşmasında dile getirdiği büyük hedeflere geri dönüş yaptığı anlamına gelecektir.
İsrailli yetkililer ve ABD’deki taraftarlarının, Beyaz Saray’ın bir çözüm dayatmaya çalışmak yerine İran’a odaklanması gerektiği yönündeki itirazlarının ve dolayısıyla bir siyasi savaşın başlaması yakın görünüyor. Beyaz Saray’ın vereceği cevabı ise Ignatius’la konuşan yetkililerden biri şimdiden söyledi: “Ya İran ya da Ortadoğu süreci olmaz. İkisini aynı anda yapmak gerek”.