Özellikle gelişmiş ülkelerin büyük bir sorunu haline gelmiş olan obezite hastalığı gün geçtikçe daha büyük bir sorun halini almaya devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütünün açıkladığı rakamlara göre dünya üzerinde 1.9 milyar kilolu insan mevcut ve bunların 600 milyonu obezite sınıfında. Sağlığı ve aynı zamanda yaşam kalitesini olumsuz etkileyen obezite neyse ki tedavi edilebilir, uygun tedavi yöntemi ve istekle fazla kilolardan kurtulunabilir.
Obezite, vücuttaki yağ oranının normalin çok üzerine ulaşması olarak tanımlanabilir. Dünya Sağlık Örgütüne göre obezlerin vücut kitle endeksi 30'un üzerindedir. Dış görünüşte yarattığı olumsuzluğun yanı sıra birçok sağlık sorununa da kaynaklık eder.
Şişmanlık çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek demeksizin herkeste görülebilir. Özellikle son yıllarda artan fast food tüketimi, paketlenmiş gıdalara ulaşımın kolaylaşması, gelişen teknolojiyle birlikte çalışılan işlerin biçim değiştirerek hareketsizliğe neden olması ve stres gibi olguları doğurması yeni neslin eskiye nazaran daha kilolu olmasına neden oluyor.
Beslenme en temel ihtiyaçlardan biridir. Anne karnına düşüldüğü andan itibaren hayatta kalabilmenin birincil şartı beslenmektir. Ancak bu beslenmenin aşırı ve sağlıksız olması tam tersi bir durum yaşanmasına neden olur, sağlığı olumsuz yönde etkiler. Normal şartlarda günde üç öğün tüketilmelidir, ara öğünler hafif besinler tüketmek metabolizmayı çalıştırır. Bu sayede organlar ve hormonlar işlevlerini düzgün bir şekilde yerine getirebilirler. Ancak obezler için beslenmek, doymak yerine zevk için yemek anlamını taşır.
Bu tip obezlerin bel ve karın bölgesi yağlanır. Merkezi şişmanlık olarak da tanımlanan elma tip obezitede kalp ve damar tıkanıklıklarının, diyabet, hipertansiyon ve karaciğer yağlanmasının görülme riski fazladır.
Daha çok basen ve kalça bölgesi yağlanır. Merkezi şişmanlığa göre armut tip obezitede kalp damar hastalıkları ve şeker hastalığı gibi hastalıklara yakalanma riski daha düşüktür.
Obezite neden ortaya çıkar sorusuna cevap olarak birçok neden sayılabilir. Bu nedenler ise şu şekildedir;
Aşırı yağlı, şekerli ve tuzlu gıdaların tüketilmesi vücutta depolanan yağ oranını artırır. Hazır ve paketlenmiş gıdaların tüketiminin beslenme düzeninde büyük bir paya sahip olması halinde kilo almak kaçınılmaz olur. Bu da doğal olarak genel sağlığı olumsuz yönde etkiler.
Karbonhidrat ağırlık beslenen kişilerin kanında bulunan şeker oranı artar ve vücut daha fazla insülin salgılamaya başlar. Vücudun normalin üzerinde insülin salgılamasıyla birlikte yağ hücrelerinin oluşum miktarı artar.
Çok sık yemek, hızlı yemek, gece yatmadan hemen önce yemek, abur cubur tüketmek, büyük porsiyonlar yemek yanlış beslenme alışkanlıklarına örnek gösterilebilir.
Aile geçmişinde obeziteye dair bir öykünün bulunması risk teşkil eder. Yağ depolama miktarını ve hormonal dengeleri etkileyen genetik özellikler hastalığın ortaya çıkmasında belirleyicidir. Örneğin; leptin hormonu vücutta tokluk hissinin oluşmasını sağlar. Bu hormonun yeteri kadar salgılanmaması halinde tok olunan zamanlarda dahi aç hissedilir ve yemeye devam edilir. Bu da vücuda kilo olarak yansır.
Yağ ve şeker oranı yüksek gıdaların sık sık tüketilmesine kilo alımına yol açar. Bununla birlikte yukarıda bahsettiğimiz hormon bozukluğu da aşırı beslenme ihtiyacını doğurur. Tokluk hissetmeyen kişinin çok fazla yemek yemesiyle birlikte midesi zamanla büyür.
İnsülin direnci, tiroid hormonu bozuklukları, polikistik over sendromu, hipotalamus rahatsızlığı, hipofiz bezi hastalığı ve uyku apnesi gibi hastalıklara sahip olan kişiler kilo almaya daha meyilli bir yapıya sahiptir.
Gün içerisinde tüketilen besinlerden alınan kalorinin aynı oranda yakılması gerekir. Bu ikisinin dengede olması halinde herhangi bir problem yaşanmaz. Masa bası bir işte çalışmak, asosyallik gibi durumlar hareketsiz kalmaya neden olarak enerji yakılamamasına ve dolayısıyla kilo alımına yol açar.
Bazı ilaçların yan etkileri vücuda kilo olarak yansıyabilir. Özellikle antidepresan ilaçlar, diyabet ilaçları, hormon hastalıklarında kullanılan ilaçlar, tansiyon ilaçlar iştah açar. Kullanılan ilaca bağlı olarak ortaya çıkan kilo sorununa karşı izlenmesi gereken yol doktora danışmak olmalı.
Kimi insanların mutsuzluk ve stres anlarındaki tepkileri yemeden içmeden kesilmek iken kimi ise kendini yemek yemeye verir. Sinirini ve mutsuzluğunu yemekten çıkarır. Ruhsal problemlerinin aynı zamanda hareketsizliğe, kendini eve kapatmaya yol açtığı düşünülürse böyle bir dönemde kilo almak kaçınılmaz bir hale gelir.
Alınan kilolar obezite hastalığının en açık belirtisidir. Çok kısa sürede alınan kilo bütün vücuda yayılır ancak bu durumdan nasibi ilk olarak göğüs, karın ve kalça bölgeleri alır. Bu bölgelerin genişlemesiyle birlikte normalden daha kilolu görünülür. Yağ vücuda orantısız bir biçimde dağılmıştır.
Şişmanlamayla birlikte eski kıyafetlerin dar gelmesi ve sıkması, kıyafetler içinde rahatsız hissedilmesi obezite sinyali olarak değerlendirilip gerekli önlem alınmalıdır, kilo almaya sebep olan alışkanlıklardan vazgeçilmelidir. Vücut kitle endeksinin 30'un üzerine çıkması halinde kişi artık obez olarak sayılabilir. Bu durumda vücudun çeşitli yerlerinde ödem oluşur, toksin birikimi gerçekleşir. Bu da vücudun kilolu gözükmesinin yanı sıra olduğunda daha şiş gözükmesine sebep olur.
Kilo alan kişiler, taşıdıkları ağırlık miktarı arttığı için gün içerisinde normalden daha çabuk yorulmaya başlarlar. Az enerji harcamış olsalar bile kısa sürede yorulurlar. Bu da hareketsiz kalmaya, sonucunda kasların eriyip zayıflamasına yol açar.
Obezite, dış görünüşü her açıdan olumsuz yönde etkileyen bir hastalıktır. Kısa bir sürede alınan kilolarla birlikte derinin normalde daha kısa bir süre içerisinde genişlemesi, üzerinde çatlakların oluşmasına yol açar. Bununla birlikte obezite hastalarında varis oluşumu da gözlenir.
Obezite, gün içerisinde çok fazla hareket etmekten kaçınmaya, hareket edildiğinde ise çok çabuk yorulmaya neden olur. Obezler normal insanlara nazaran çok daha fazla terler, nefes alışverişleri dengesizdir, bir kat merdiven çıktıklarında bile soluk soluğa kalır. Bu gibi durumlar çeşitli solunum yolu hastalıklarına neden olarak kandaki karbondioksit oranının oksijene göre fazlalaşmasına yol açar.
Şişman bir insana obez tanısı koyabilmek için öncelikle o kişinin vücut kitle endeksinin hesaplanması gerekir. Bunun yanı sıra birçok başka test mevcuttur ancak bu hesaplamanın sonucunda elde edilecek sonuç tanı koymak için yeterlidir. Kitle endeksi vücuttaki tahmini yağ oranını verir. Bu değerin sınırın üstünde olması ise vücutta gereğinden fazla olduğu anlamına gelir.
Vücut kitle endeksi hesaplanırken boy ve kilo oranlanır. Yetişkin insanlarda oran 18,5-24,9 arasında olmalıdır. 25'in üzerinde vücut kitle endeksine sahip kişiler fazla kilolu, 30'un üzerindekiler ise obez olarak tanımlanır. Aynı şekilde 18,5'tan daha küçük vücut kitle endeksine sahip olan kişilerin de sağlık açısında problemli olduğu söylenebilir. Kitle endeksi 40'ın üzerine ulaşılmışsa tehlike çanları daha şiddetli çalmaya başlamış demektir. Bu kişiler morbid obez olarak adlandırılır.
Endeks hesaplaması yapılırken boy, kilo gibi değişkenlerin yanı sıra cinsiyet, yaş, bel çevresinin kalınlığı gibi faktörler de göz önünde bulundurulur. Tüm bu bilgilerin ışığında vücut kitle endeksi hesaplanır. Erkeklerin bel çevresinin 94, kadınların ise 104 santimetreden fazla olması yüksek risk olduğu anlamına gelir
Obezite hastalarının diyet ve egzersiz programları uygulaması şarttır. Öncelikle yedikleri besinleri ve alışkanlıklarını değiştirmeleri gerekir. İlk aşamada bu durum oldukça zorlu gelse de gösterilecek irade ve istekle ilk aşamayı atlamak ve sonrasında midenin küçülmesi, zamanla kilo vermenin sağladığı motivasyon, ideal kiloya ulaştıktan sonra dahi bu alışkanlıkların devam ettirilmesini sağlar. ,
Diyet ve egzersiz programları kişiye özel olarak planlanır. Programlar planlanmadan önce hastanın farklı hastalıkları olup olmadığı, kilo alımına neden olan faktörler gözetilir. Diyet programıyla birlikte hastaların genel olarak haftada 0,5-1 kilo vermesi beklenir.
Egzersiz yaparak gün içerisindeki hareketleri artırmak, hatta kısa yürüyüşler bile kilo vermeye katkı sağlar. Bu dönemde mümkünse bir spor hocasıyla birlikte doktorun tavsiyeleri doğrultusunda çalışmak sağlık açısından izlenebilecek en doğru yoldur.
Obezite hastalarının tümüne cerrahi müdahale uygulanmaz. Hastanın vücut kitle endeksi 35 ve altında ise cerrahi müdahaleye gerek yoktur, hastaların diyet ve egzersiz programlarının yardımıyla kilo vermesi amaçlanır. Ancak vücut kitle endeksi 35'in üzerinde olan bir hasta için hastalık çok daha tehlikeli bir hal almıştır ve cerrahi olarak müdahale edilmesi gerekir. Bunun yanı sıra en az 1 yıllık bir süre boyunca diyet ve egzersiz programı uygulayan, buna rağmen kilo vermek konusunda başarısız olan kişiler de cerrahi müdahaleye başvurabilirler. Ameliyat olmak isteyen hastalar diyetisyen, endokrin, psikoloji ve cerrahi gibi alanlarda muayene edilir. Hastalar ameliyat sonrası diyet uygulayarak ve doktor tavsiyelerine uyarak 1-1.5 yıl içerisinde ideal kilolarına ulaşırlar.
Bazı hastalara diyet ve egzersiz programının yanı sıra ilaç tedavisi de önerilir. Yalnız ilaç tedavisi kilo verme sürecine yalnızca katkı sağlar, kilo vermek için tek başına yeterli değildir. Kilo vermeyi hızlandırıcı ve destekleyici etki niteliğindedir. Ayrıca metabolik sorunları olan hastalara da ilaç tedavisi önerilir. (Örneğin; reaktif hipoglisemi, insülin direnci olan hastalar)
Obezlerin yeme alışkanlıklarını değiştirmeleri oldukça zordur. Hasta ne kadar iradeli olursa olsun vücut bir süre sonra eski yeme alışkanlıklarına dönmek ister. Bu alışkanlıkların değiştirilmesine yönelik bir tedavi görülebilir. Çünkü birçok hastanın belirli bir oranda kilo verdikten sonra eski yaşamlarına döndüğü sıklıkla görülmekte. Kilo vermenin hayat düzeninin baştan aşağı değişmesi anlamına geldiğinin bilincinde olarak hareket edilmeli.